Kafa kâğıdının din hanesinde “İslâm” yazdığı için kederlenen kimi vatandaşlarımız hiç üzülmesin. Zinhar hepsi değil ama aralarından “bir” ya da “birkaçı” bunu gayet güzel bir “kutsal istismarı” olarak kullanabilirlermiş meğer. Öğrendik.
Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan umre ziyaretlerini tamamlayıp mekâna avdet etmişler, izlenimlerini aktarmak üzere kavilleşmişler. Şu sıralar çekilen fotoğrafları nasıl “pazarlayacaklarını” düşünmektelermiş.
Bu lütuf ve ihsan ayında dini bütün Müslümanların, müminlerin hislerinin rencide edilmesinden öte düpedüz Allah Dini’nin hafife alınmasıdır, istismarıdır olan biten. Ve uydurulan kılıf “kalpleri İslâm’a ısındırma”(müellefe-i kulüp) olmuştur!
Nüfusunda “İslâm” yazmasa kendileri zaten o kutsal topraklara ancak rüyasında ayak basabilirdi. Suud yetkililer Türkiye’den gelen Müslüman “dindaşlar”a elbette kapılarını açık tutacaklardı. Öyle de olmuş nitekim.
Özkök ve ekibine bugüne kadar vize verilmemiş olması verilmesinden yeğmiş meğer. Bunu da öğrendik ama geç oldu!
Hikâyemizin başkahramanı ihram giydiğini ve tavaf yaptığını belirtmiş. İyi de sadece bu ikisiyle umre “umre” olur muymuş sormak gerekir.
Her şeyden önce umreye yola çıkmadan önce “helâllik” istemesi gerekmiyor muydu? Kendi adıma, bir kutsalı böylesine rezil kepaze ettiği için hakkımı helâl etmiyorum. Varsın şimdi düşünsün kul hakkıyla yapılan umre sahih olurmuymuş.
Hoş, amaç umre yapmak da değilmiş. Bunu da öğrendik elhamdülillâh.
Ayşe Arman’ın “öteki mahalle” çıkarmasına yeni bir soluk getirmek istedi zahir!
Başarabildi mi? Hiç sanmıyorum. Gazetenin dindar okur kitlesi arasında itibar kaybına uğradığı kesin. Kaldı ki hem laik hem de dini vecibelerini yerine getiren, hem laik hem de dine “sempati” ile bakan okurlarını da büyük bir ihtimalle rahatsız etmiştir. Ne de olsa birçokları, laikliğin dinsizlik olduğuna inanıyor ve her laik olana dinsiz muamelesi yapıyor. Dolayısıyla bu dertten muzdarip olanlar da üzülecektir mutlaka.
Böylesi bir saygısızlığın Kutsal Ay’da yapılması üstüne tuz biber; üstelik ziyadesiyle kırıcı ve üzücü.
Özkök diyor ki “namaz kılmadım, oruç da tutmadım.” Namaz kıldığı tek yer Kuba Mescidi olmuş.
Eğer öyleyse, Tavaf sonunda Hz. İbrahim Makamı’nda iki rekât “tavaf namazı” kılmadan nasıl bir umre olmuş bu? Yok, eğer namaz kılıp kılmadığını bile hatırlamıyorsa o zaman daha en başından orada ne işi vardı ki?
“Say denilen yedi tavafı da yaptım” demiş kendileri. Say başka şeydir, Tavaf başka şeydir Sayın Özkök. Olmadı. Hani şu gidip gelip durdunuz ya Safa ile Merve arasında işte o idi Say. Ama bu önemsiz, değil mi!?
Kendisine şimdi bir Yahudi ve bir de Hıristiyan Âlemi’nin kutsal mekânlarına varıp, onların “olmazsa olmazlarını” bilerek-isteyerek-kasten ihlâl etmesini salık veriyoruz. Ve ondan sonra hep birlikte izleyelim nasıl bir tepki alacağını.
“Bundan böyle alkol alacak mı, namaz kılacak mı, Cuma’ya gidecek mi, oruç tutacak mı” benzeri sorulara cevap verecekmiş kendileri. Hepsi için cevabın “hayır” olduğu zaten açık.
Sosyetenin sırf moda olduğu için gittiği “yandan çarklı” umre ziyaretlerini biliyoruz. En az 20 bavulla geri dönenleri tanıyoruz. Hiç terlemeden, bir damla gözyaşı dökmeden, ayakları yorgunluktan şişmeden, iki adım yürümeden, tek bir zahmete katlanmadan umre ve Hac yapanları da duyuyoruz. Artık işin “çığırından çıktığını”, bu ziyaretlerin ve farzların “turistik gezilere” indirgendiğini, kutsalların yerle bir edildiğini de görüyoruz.
Ama artık bu kadarı da fazla.
Milyonlara seslenen bir gazetenin yöneticisi toplumsal etkinliklerde rol model olmaya pek hevesliyken böylesine kritik, toplumsalın ötesinde kutsal bir ziyaret için neden özensiz, umursamaz bir modellik tercih etmiş? Ve bunu neden herkesin gözüne gözüne sokarak icra etmiş? İnsan merak ediyor doğrusu!
Karşınızda size kocaman gülümseyen bir insanın ağzından size karşı okkalı küfürler dökülmesinden hiçbir farkı yok bu durumun.
Lakin hiç biri umurumuzda değil. Öyle değil mi?
Dinimiz imanımız, para; Kâbe’miz, tavafımız tiraj nasıl olsa.
Özkök’ü Allah’a havale ediyoruz .
Umarız bir gün gelir kalbinde bir sızı duyar da gerçekten Kâbe yollarına düşer, af diler