Siz yıllar önce de albüm çıkarmak istiyordunuz. Hayalinizi neden bu kadar ertelediniz?
- Evet, albümün çıkmasına iki ay kala, hatta klip yönetmeni bulma aşamasına geldiğim sırada albümü çıkarmaktan vazgeçtim. Çünkü hem kendimi buna hazır hissetmiyordum hem de albümün son halini dinlediğimde “Yok, istediğim şey olmamış” dedim. Radikal bir karardı benim için. Üç sene çalışmıştım üzerinde çünkü, ama pişman da değilim. ıçime sinen albüm ekimde geliyor.
Bir şiirinizin klibi yayınlanıyor. şiir albümü mü yaptınız, yoksa şarkı albümü mü?
- Enteresan bir iş... Yazarlıkla müzisyenlik arasında yumuşak bir geçiş olsun istedim. Klibi dönen bir düz yazı aslında. Ama albümde şarkılar da var. Hepsi benim bestelerim.
Bu arada yazarlık devam ediyor sanırım...
- Evet, kitap da geliyor. “Zehirli Çikolata” koyacağım adını. Çikolata tutkum vardır benim. Bağımlılık gibi bir şey! Bir gün yerken “Zehirli olsa gerek bu” dedim. Kurguya da çok yakıştı. Kitap da kasımda çıkacak.
AŞK BAZEN İNSANI DELİRTEBİLİYOR
Aykut Gürel’le yaşadığınız sancılı ilişkinin bu kitaplara ve albüme etkisi ne oldu?
- Etkisi büyük. ınsan yaşadıklarından besleniyor. Ben de yaşadıklarımı yazdım. Yazmasam katil olurdum.
Neden?
- İyi ki yazıyorum ve içimi boşaltıyorum, o sayede bu kadar sağlıklı bir ruh halinde kalabildim. En azından ayakta durabiliyorum.
TV ekranlarında ilişkinizi açıkladınız. “Keşke yapmasaydım” dediniz mi?
- Yoo! Hiçbir şey için pişman değilim. Aşk insanı bazen delirtebiliyor. Bazen bir sürü saçmalık yapabiliyorsun. Ama sonuçta kendini bütün hatalarıyla, olduğu gibi kabul eden biriyim. Dolayısıyla hiçbir şeyden pişman değilim. Evet, saçmalamış olabilirim ama olsun, iyi ki saçmaladım. Hata da yapmış olabilirim. ıyi ki yapmışım. Onun bana ne öğrettiği bir tek beni ilgilendiriyor.
şimdiki aklınız olsa yine yaşar mısınız o ilişkiyi?
- Yaşarım. Ben bütün o yaşananlardan sonra aslında çok sessiz bir süreç geçirdim. Yaklaşık bir yıl sürekli düşündüm ve evden çıkmadım. Hayatım üzerine, yaptıklarım üzerine, yapmak istediklerim her şey üzerine... Ve şimdi ulaştığım kadını çok seviyorum. O yüzden “ıyi ki yaşamışım” diyorum. Bana bunu yaşatana teşekkür bile ediyorum bazen. Çok olgunlaştırdı beni. ılginç bir yere geldim. Hem kendimi affettim, hem onu...
ALTI YILDAN SONRA “ÇAMURA BATTIM” DENMEZ
“Pişmanım” deyip size geri dönse kalbinize söz geçirebilir misiniz?
- Bilmiyorum, en azından geçirmeyi denerim. Ben çok uzun ve tutkulu bir şey yaşadım. ıçimde her şey vardı; kıskançlık, kavga dövüş...
Sonrasında bir yıl evden bile çıkmamışsınız. “Bir daha böyle bir şey yaşamak istemem” der misiniz?
- Yaşarım, yaşarım. O tutkunun kaynağı bende. Aşkın nasıl geldiği de çok ilgilendirmiyor beni. Yasağı da, yasayı da koyan insan. Yaşarım çünkü ona karşı koyamazsın zaten. Bir kere kanına işledi mi o, elin ayağın kesildi mi nasıl engelleyeceksin? Beni besleyen bir şey aşk. Ben bir sürü şey yazıyorum; şarkı, kitap, müzikal, senaryo... Hayatım yazmakla geçiyor ve bunlar için bana en çok aşk gerekiyor. O yüzden aşk nasıl gelirse gelsin durumundayım.
Aykut Gürel, sizinle ilişkisi için: “Çamura battım” dedi. Altı yılın sonunda çamur denmesi ne hissettirdi?
- Bir şey bir gün, bir hafta yaşanır, sonra böyle bir açıklama yaparsın da altı yıl yaşanan ilişki için böyle bir açıklama komik oluyor. Ama affettim. O zaman çok kızgındım. Bir tek şey için şükrediyorum, o kızgınlıkla etrafı kana bulamamışım. Her şeye rağmen sağlıklı kalmayı başarabildiğim için kendimi kutluyorum. Çünkü bu normal şartlarda bir kadının kaldırabileceği bir söz olamaz. Bizler insanız. Hata yapabiliriz. Peki neden hata yaptığımızda arkasında duramıyoruz da fareler gibi kaçıyoruz? Aykut’un kendiyle halletmesi gereken bir sorun bu. Onun adına üzülüyorum.
CİDDİ PSİKOLOJİK SORUNLAR YAŞADIM
Bir yıl neden hayata karışamadınız?
- Ağır bir süreç geçirdim. Psikolojik rahatsızlıklar yaşadım. Uzun süren hastane dönemim oldu. O süreçte kolumu bile kıpırdatmak istemedi canım. ıçimden çıkan kadın aslında bu yaşadıklarımdan sonra uyandı. Belki de bu uyanışa vesile oldum.
O zaman bu aşk birçok işe vesile olmuş gibi görünüyor; kitap, albüm vs...
- Aynen öyle. Çalışmayı artık çok seviyorum. Bir gün koltukta otururken “Haydi kalk artık! Ne yapıyorsun sen bu koltukta” dedim. O günden sonra bir daha o koltukta oturmadım, hatta o koltuğu evden attım!
YAŞADIKLARIM BANA AFFETMEYİ ÖĞRETTİ
Altı yıllık bu ilişki ne öğretti hayata ve aşka dair?
- Çok şey öğretti, en başta da affedebilmeyi... Kızgın kalmamayı, nefret etmemeyi, kabullenmeyi öğrendim. Kendimi tanıdım. Saçmalamanın da, delirmenin de ne kadar güzel bir şey olduğunu öğrendim. Aslında sonuç şu; ben bir insanım ve kalbim bana nereye git diyorsa oraya gidiyorum. Hataysa da benim hatam. “Ben yaptım kime ne” diyorsun ve çıkıyorsun işin içinden işte.
Bu ilişki sizi iyice özgürleştirmiş...
- Evet. Önceleri kendinden nefret ediyorsun. Belki de kendini sevmen için önce nefret etmen gerekiyormuş. Ben kendimi bir savaş meydanında, savaştan sonra yaralıları, ölüleri sayarken buldum resmen. Ama şimdi kendimi seviyorum.