Devlet Tiyatrosu sanatçıları, tarihi bir anda, bu büyük sanat kurumunun varlık nedenlerini, ilkelerini, geleceğini savunmaktadır.
Baskılarla, yönlendirme girişimleriyle, ele geçirme hevesleriyle kuklalaştırılmaya çalışılan bir sanat kurumunun içinden yükselen bu karşı koyuş, gündelik siyasi bürokrasinin dar ufuklu hırsı ile sanatçının uzak görüşlü erdeminin yüzleşmesidir bir bakıma.
Hukuku ve meslek ilkelerini hiçe sayan bir böbürlenmenin, kuşatma, ele geçirme, yok etme içgüdülerinin karşısında, yalnızca meslek etiğinden güç alarak tarihi uyarı görevlerini yerine getiren Devlet Tiyatrosu sanatçıları, sanat kurumlarının doğaları gereği sahip olması gereken “sanatsal özerklik”lerini, unutulması mümkün olmayan bir sanatsal eyleme dönüştürmüştür.
Gücünü tarihi birikiminden ve sanatsal üretimlerinden alan sanat kurumları üzerinde oynanacak siyasi ve bürokratik oyunlar, bilinmelidir ki, hiçbir zaman seyirci bulmayacaktır.