BANU DURAN/PAZAR VATAN

Metin Akpınar ve Zeki Alasya... Devekuşu Kabare ile Türk Tiyatrosu’nda devrim yaratan, sanat dünyamıza ikili kavramını kazandıran çok büyük isimler! Bu unutulmaz ikiliyi son yıllarda küs diye biliyorduk. Beraber röportaj vermedikleri için bu iddia daha da güçlenmişti. Oysa, aralarının hiç bozulmadığını tersine beraber bir müzikalde rol alacaklarını müjdeliyorlar. Büyük ustalar, Pazar Vatan’a verdikleri bu röportajla küs iddialarına son noktayı koyuyor
ve “Bir daha küs müsünüz diyenleri öldüreceğiz” deyip kahkahayı patlatıyorlar.


Araları bozuk söylentileri beraber iş yapmadığınız için mi çıktı?
Metin Akpınar: Tiyatro öyle bir şey ki, her dakika berabersiniz, evinizden eşinizden çok bir aradasınız. Tiyatro kapandıktan sonra böyle beraber yaşayamıyoruz. Belki bundandır söylentiler ama bence ondan değil. Burada kötü niyet var! Bir de bizimle röportaja gelen gazeteci arkadaşların dönüp baktığı yer gene medya. Oraya bakıyor; Metin Akpınar 3 böbrekli, Zeki Alasya’yla kavgalı, 3 şişe rakı içer sarhoş olmaz, evli mi bekar mı? Zeki Alasya ortağından kazıklanmış zavallı diğer ortak, açtır, sokaklarda sürünür, Metin gezer, parasını yer içer... Başka bilgi yok, dönüp dolaşıp aynı şeyler.
Zeki Alasya: 1968’de daha yeni başladığımız gün biri geldi dedi ki: “Ağabey ayrılıyor muşsunuz?” Bu küsme, ayrılma dedikodularını aylardır değil yıllardır sürdürüyorlar. Artık alıştık ama çok da sıkıldık! Biz şimdi bütün işlerimizi bıraksak, sırf şu insanların ağzını kapayalım diye ortak iş yapsak ve sonra da iş bitse inanın aynı dedikodular ertesi gün yeniden başlar. İş konusunda tartışmalar yaşadık elbette ama özel ya da işe ait tartışmalarda sesimizi hiç yükseltmediğimize inanabiliyor musunuz?

Beraber tiyatro yapacağınız doğru mu?
Metin: Artık bir kabare tiyatrosu kurup yaşatmamız olası değil ama tiyatro olayında her zaman varız. Nitekim bir müzikal yapmayı düşünüyoruz. Tam tarihi belli değil. Çünkü benim de Metin’in de ayrı ayrı yaptığımız ve çok parlak giden işlerimiz var. Boşluk yakaladığımızda yapacağız. Yaptığımız zaman da insanların zannettiği gibi, bunlar iki düşman, nasıl olsa birbirlerine Yaklaşamaz fikrini de yıkarız herhalde.



Hâlâ hangimiz Metin, hangimiz Zeki bilmezler

Para mevzusu oldu mu hiç aranızda?
Metin: Zaten tiyatromuz kapanınca bütçelerimiz ayrıldı, herkesin cebi kendine.
Zeki: Daha çok benim zavallılığım sergilendiği için böyle bir şey olmadığını 150 defa söyledim ama dinlemediler.

Hâlâ karıştırıyorlar mı gerçekten isimlerinizi?
Zeki: Hemen her işi beraber yaptığımız dönemde bu karışıklıkları daha doğal buluyorduk. Ama 12 senedir sadece iki kez ortak çalışma yaptık; 1999’da “Güle Güle” ve 2002’de “Rus Gelin.” Şimdi artık yavaş yavaş Zeki ve Metin’i tek başına gördükleri için muhtemelen daha az karıştırırlar diye düşünürdüm. Ama öyle olmadı. Daha dün birisi, “Metin Ağabey naber?” dedi. Bir de bunlar aklı başında adamlar, doktor, avukat... Çok önemli bir adam yazdığı kitabı benim için imzaladı, kitabı bir açtım “Zeki Akpınar kardeşime sevgiler” (gülüşmeler). Beni sokakta gördüklerinde, “Aaa Metin Ağabey nerede?” diye soran var. Oğlum ben 24 saat Metin Ağabeyi’nle birlikte gezmiyorum ki (gülüşmeler)...
Metin: Zeki’ye Zeki Müren diye bağırdılar, öyle şey olur mu ya?.. Bazıları da bizim ikili olmamızı kullanırlar. Geçen trafikteyim, bir adamla tartışıyorum, arka taraftan: “Zeki Alaysa- Metin Akpınar kavga ediyor” diyenleri duydum. Ulan yalnızım ben, Zeki hiç yok, çocuğu niye yakıyorsunuz? (gülüşmeler)

Babalarınız da aynı iş yerinde çalışıyormuş. Bu dostluk bir nevi kader yani?
Metin: Evet gerçekten kaderdir. Benim babam bir kimya evinde şefti, Zeki’nin babası da aynı yerde propaganda müdürüydü. Ben Aksaray’da oturuyordum, Zeki Şehzadebaşı’nda. Biraz acı buruk şaka, ikimizin de annesinin ölümünde imam aynıydı! Zeki’nin anneciği de köşede oturup tüm dünyayı idare ederdi, benim anneciğim de.

Her şeyinizi anlatır mısınız birbirinize, eşleriniz sizi birbirinizden kıskanır mıydı?
Metin: Eşlerimiz tabii ki kıskandı. Eşlerimizin dışında, negatif tatminlerimizde de olmuştur bu kıskançlık... Bizi ayırmaya çok uğraştılar. Laf taşımalar, beni ona onu bana kötülemeler... Rahmetli ağabeylerimiz, kardeşlerimiz bile bunu yapmış, denemişlerdir.
Zeki: Telepati bizim beraberliğimizde tahmin edemeyeceğiniz kadar güçlü ve yoğundur. Başarımızda bunun etkisi müthiştir.



Zeki Alasya
Şahan’ın filmleri tam rezalet, yazık!

Metin Akpınar
Hedef ya gişe ya ödül, ortası yok mu?


Malum bu yıl rekor düzeyde yerli film vizyona girdi ve girmekte. Bu kadar çok film çekilmesi Türk sinemasının gerçekten canlandığını mı gösterir yoksa bu bir yanılsama mı?
Zeki: Çok fazla film çekildi evet, ama unutmayalım ki bir zamanlar (1969’da) Türk sinemasının batışının öncesinde, dünyada Hindistan’dan sonra en fazla film çeken ülkeydik... Şu sıralar en popüler isim olan Cem Yılmaz’a ayakları yere basan filmler çekeceğine, bilmem ne kovboy, Arog gibi filmler çektiği için karşıyım. Kaliteli filmler evet, ama konularına karşıyım. Şahan’ınkiler ise rezalet! Yazık! Bakalım aynı kalitesizlikte mi devam edecek yoksa artık para kazandığı için daha kaliteli bir şeyler mi yapacak, bekliyorum... Türk tiyatrosuna gelince, biz yıllar önce “Bu ülkede matematik olarak tiyatro yoktur” dedik. Ki bizim o tarihlerde yaptığımız hesapta 150 kişiden bir kişiye ulaşıyorduk. Boşu boşuna tiyatrodan sinemaya geçmedik yani. Daha çok kişiye ulaşmak için tek çare buydu. Maalesef bugün bu sayı daha da geriledi, 15 milyon kişinin yaşadığı İstanbul’da 450 bin tiyatro izleyicisi var. Bir ülkenin kültür-sanat politikası yoksa, bir ülke bugün bizi yönetenler gibi kişilerce yönetiliyorsa o ülkede sinema, tiyatro ve televizyonun sağlıklı olduğu hiç düşünülemez.
Metin: Eşkıya’dan sonra Türk sineması çağdaş teknolojiyi kullanmaya başladı ve dış pazar şansı açıldı. O zaman da bir canlanma oldu diye aynı şekilde konuşulmuştu. Gene öyle bir canlanma var. O zaman benim endişem, subjektif sinemanın gelişiyor olmasıydı ama gene bir şey değişmedi.
Esas mesele şu; tiyatroda da sinemada da yelpaze olmaması... Korku filmi de, seks filmi de, kabare tiyatrosu da olmalı. Sanatsal yelpaze çok eksik, tek hedef ya gişe ya ödül. Bunun ortası yok mudur kardeşim? Kaliteli sanat tüketicisi yetiştirmezlerse sanat ürünü yapılmaz.Önce talebi rafine hale getirmek lazım.
Zeki: Birkaç kuşakta ancak milimetrik çalışan, hareket eden bir olay olmasına rağmen büyük bir mücadele vererek kültürü bir yere getirmek lazım. Bu ülkenin, bu idarenin başarabileceği şeyler mi bunlar?
Metin: Biz kabare tiyatrosunu Madagaskar’da yapmadık ki, bu ülkede yaptık hem de sokakta kavga çıktığı dönemde yaptık. 1967-1992 arasında. Demek ki o zaman bu rafine ürünü tüketecek bir sanat tüketicisi vardı.

Hâlâ var ama...
Zeki: İnsanlar ölüyorlar biliyorsunuz değil mi? Alttan gelenler (büyük çoğunluğu) son derece kalitesiz geliyor. Kalitenin peşinde olan son insanlar da gittikten sonra sen sağ ben selamet. O zaman şunu da diyebiliriz, Recep İvedik diye bir film yapılmıştı, ne kaliteli bir şeydi hatırlıyor musun?


Metin Akpınar
Dizilerdeki cinsel içerikli sahneler az bile

Zeki Alasya
Şiddet en hard pornodan bile daha tehlikeli



Bir yandan da ekranları diziler kapladı. Senaryosunda cinsellik ve şiddet olanlar reyting rekorları kırıyor. Hâlâ şiddete ve cinselliğe aç mıyız?
Zeki: Giderek açlığımız daha fazla artıyor, hem şiddete hem cinselliğe. Gene de bu açlığı fırsat bulmuşken hemen cevaplandıralım diye dizi yapmak hiç yakışmıyor.
Tiyatro eğitimi almış, çok da aç biilaç olmayan bazı arkadaşlarımızın o dizilerde rahat rahat oynaması ve oynamayı hazmettiğini düşünmek beni son derece üzüyor.

Aşk-ı Memnu’daki öpüşme mesela, günlerce konuşuldu...
Metin: Cinselliğe tüketicinin aç olmasından değil ki bu, medyanın da yanlışlığı. Öpüşenlere değil, medyaya kızıyorum. Dizilerde öpüşülmez mi canım, her şey olur. Az bile var. Cinsellik insanın yarısı. Ama bu ülke libidosunu çözememiş bir ülke.
Zeki: En tehlikeli noktada şiddeti görüyorum. Şiddet en hard, en adi pornodan bile daha tehlikeli bir olaydır. Derhal yasaklanması lazım!

Zeki Alasya
Kürt açılımı değil kökten dinciler tehlikeli

Metin Akpınar
Bu iş, sokakta çözülmeye kalkışılacak korkuyorum

Bu ülke adam olur mu?
Metin: Olur ama biz görür müyüz bilmiyorum. İçinden geçmekte olduğumuz durum iyi bir durum değil. Ne kadar inkar edilse de bu olayın adı karşı devrimdir ve bu karşı devrim Türkiye’de hiç bu kadar güçlenmemişti. Türkiye üzerine oynanan oyunlar da hiç bu kadar yoğun olmamıştı. Türkiye’yi ne tehdit ediyordu: 1-Kökten dincilik. 2- Etnik kimlik ayırımcılığı. İkisi de bugün üst noktada. Esas sorun şu ki, Türk halkı doğru ve güvenilir bilgiye ulaşamıyor. Bizde hem demokrasi kültürü gelişmediği hem de demokratik kitle örgütleri gereği kadar olmadığından korkuyorum, bu iş sokakta çözülmeye kalkışılacak.
Zeki: Ben iyimser bir adamım. Bir mucize olacak ve bu kötü gidiş duraklayacak, gerileyecek ve düzelecek umudu taşıyorum. Çok inanarak olmasa da!

Kürt açılımı nasıl sonuçlanır sizce?
Zeki: Kürt açılımının sonucu, Kürtlerin büyük başarısıyla başarısızlığa uğrayacak. Hazır böyle bir yola girmişken isteyeceklerimizin çoğunu isteyelim derdindeler. Etki tepkiyi unutuyorlar. O bakımdan açlımı çok tehlikeli bulmuyorum. Ama karşı devrimi, kökten dincilerin nereye kadar gideceğini düşündüğümde daha çok korkuyorum.
Metin: Zaten Kürt açılımı lafı yanlıştır. İsimlerin değiştirilmesi de yanlıştır. Klasik Türk müziğine ne diyeceğiz mesela, Türk kahvesi, lokumu n’olucak? Burası Türk Cumhuriyeti değil, Türkiye Cumhuriyeti’dir! Bunu atlıyorlar. Geniş katılımlı bir anayasa çalışması ve bir anayasa değişikliği, Meclis tüzüğü değişikliği, siyasi partiler yasası değişikliği, seçim kanunu değişikliği bir an önce yapılmalıdır. Bir ülkede yüzde 10 barajı varsa demokrasiden söz edilemez!

Metin Akpınar’ın asla anlatmadığı özel hayatının aksine, Zeki Alasya özel hayatının kapılarını sonuna kadar açtı: 2 kez evlendim. İlk evliliğim 19 yıl sürdü. İyi bir tiyatrocu ve kanto sanatçısıydı. 1987’de boşandım. Zeynep adında bir kızım var. M.Ü. Seramik ve Cam Bölümü mezunu. Mesleğini hiç yapmadı çünkü şarkı söylemeyi seviyor. Önümüzdeki aylarda albümü çıkacak, eşi de piyanist. Geçen yıl yeniden evlendim. İnsanlar yaşlanınca sakin limanlara ihtiyaç duyuyorlar. Yeni eşim de çok sakin, sabırlı, bana katlanan bir hanım. Daha önceki ilişkilerimde eski eşim ve kızım evlenmeme karşı çıkmışlardı, buna karşı çıkmadılar.

Bayram özlemleri...

Metin: Bayram yerlerini özlüyorum.
Zeki: Hayatım Şehzade Camii’nin avlusunda geçti. Ben orada doğru İslamın nasıl olduğunu gördüm. Ne idüğü belirsiz, cartlak seslerin okuduğu ezanlar değildi bizim dinlediğimiz ezanlar. O ezanların eşliğinde bir bayram sabahını özlüyorum.

Yeni projeler...

Metin: Bir tiyatro ve bir sinema projesi üzerine çalışıyorum. Zeki ile birlikte bir İstanbul müzikali yapacağız.
Zeki: Yaz aylarında “Sırrı Bey’in Öyküsü” diye bir film çekmeye hazırlanıyorum. Anılarımı kaleme alıyorum. Rol aldığım “Aşk Geliyorum Demez” filmi de yakında vizyona girecek.