Hukuk sistemimizde bir süreden beri, tam yetkili ağır ceza mahkemeleri, tam yetkili savcılık özel yetkili ağır ceza mahkemeleri. Yargı bir bütündür. Özel yetkili olan var, özel yetkisi olmayan var. Bu ayrımı yaptığınız zaman tereddüt girer. Bunun arkasında DGM var. Bu DGM Türkiye’de genel şikayet hale gelmişti. Kaldırıldı ama bu defa özel yetkili ağır ceza mahkemeleri diye ayrı bir kategori imar edildi.
Türkiye’deki yargıyı zaafa uğratan bu sistemdir. Bir ülkede ihtisas mahkemelerine ihtiyaç olabilir. Uyuşturucu konusunu inceleyecek mahkemeler olabilir. Terör davaları için olabilir. Bu ihtisas mahkemesidir. Şimdi özel yetkili dediğiniz zaman iş çığırından çıkıyor.
Kanunsuz telefon dinlemeleri. Yargıya yönelik oldu mu? Savcılara yönelik oldu mu? Hakimlere oldu mu? Oldu.
Bir süre önce Ergenekon savcısı, 'ben bu davaya bakamam. Üstümde baskı var' dedi ve çekildi.
HÜKÜMET YARGININ GÖBEĞİNDE
Kurumsal baskı sadece o hakime mi yapıldı. Başka kurumsal baskı yapılan hakim ve savcı yok mu ülkede.
Doğrudan doğruya hükümet üyelerinin belli bir davaya yönelik etkisi var.
Bir başbakan yardımcısının Erzincan’da bir savcıya, soruşturmayı nasıl götürmesine yönelik etki yaptığı ortaya çıktı.
Kimse inkar edemiyor. Sadece orada mı müdahale edildi. Burada gözü pek bir savcı çıktı. Peki çıkmayan yerlerde ne oldu?
Bu öyle bir savcı daha ince de JİTEM ile ilgili iddiaların üzerine cesurca giden bir savcı.
Eğer o savcı 2007 yılında o soruşturmayı başlatmamış olsaydı bunlar onun başına gelir miydi.
İtham edilen suçların tümünün uydurma olduğunu bilmeyen var mı? Adam JİTEM’ karşı mücadelenin öncüsü. Şimdi Ergenekon’un içine katmaya çalışıyorlar.
Suç imal ediliyorsa ve bunu hukuk adına yapıyorsanız orada hukuk devletinden demokrasiden bahsetmek mümkün mü?
Sen amacına ulaşmak için sadece dedikodu yapmıyorsun tuzak kuruyorsun, terkip yapıyorsun.
Devlet gücüyle bu yapılıyor. Böyle bir güçle her şey yapılabilir. Böyle bir durumda kimsenin dokunulmazlığı yoktur.
HABUR TARTIŞMALARI
Birisi de çıkıp diyor ki Habur’da hakimleri ayarladık. Kimdi diyor İçişleri Bakanı, kime diyor DTP’nin genel başkanına.
Orada ne konuşulduğunu bize bir eski milletvekili söylüyor. Geçiyor mu o gelenler denildiği gibi. Uygulama Türkiye’nin hukukuna aykırı mı? Ortada bir ayarlamanın bulunduğu anlaşılmıyor mu?
Devletin bütün yetkilileri orada, emniyet genel müdürlüğü yetkilileri orada, içişleri bakanlığı yetkilileri orada. Peki adalet bakanlığı yetkilileri orada mı? Ne arıyor adalet bakanlığı yetkilileri orada.
Ayarlamayı kim yapıyor. İçişleri bakanı mı yapıyor?
Delilin yerini imzasız ihbar mektubu aldı. Gizli tanık aldı. İçinde bulunduğu davanın sanığı olan. Mahkemede hüküm giymiş olan insan gizli tanığa dönüşüyor ve davanın seyrini değiştirmeye çalışıyorlar.
Kim bu cinayet işlemiş, yeğenini fuhşa teşvik etmiş, daha birçok pis işe bulaşmış biri.
Dursun Çiçek’le buluştunuz mu diyorlar Savcıya. İnsanlar kendi masumiyetlerini iknaya zorlanıyorlar.
Oysa hukuk masumiyete dayanır. İddia sahibi iddiasını ispata mecburdur.
Bu gerçekten hepimizin ibret alması gereken bir manzaradır.
HÜKÜMET YARGININ DOĞRUDAN İÇİNE GİRMİŞTİR
Hükümet yargının içine doğrudan girmiştir. Hele bu Erzincan soruşturmasından sonra hükümet yargının göbeğinde yer almıştır.
Aklı başında bütün hukukçular hükümetin yanlış istikamette buraya battığını ortaya koymuştur.
Bu tablo karşısında şu gerçeklere dikkat çekmek istiyorum. Türkiye’de siyasi niteliği ağır basan davalar yaşandı. 12 Eylül dönemindeki kesintilerde olduğu gibi.
12 Eylül’de darbe oldu 100 gün sonra sanıklar yargı karşısına çıktı.
MSP Genel Başkanı tutuklandı, 7 ay sonra iddianame hazırlandı.
3 YILDIR İDDİA VAR MAHKUMİYET YOK
Gelelim bugünkü manzaraya. Ergenekon davası 2007 12 haziranında başladı. Yani 3 yıl tamamlanmak üzere.
Ergun Poyraz diye bir yazar var. 22 temmuz 2007’de tutuklandı hala tutuklu. Silahlı değil, neyle itham edildiği belli değil.
Bir kitap yazdı başbakan hakkında çok ağır sözler içeren. Kitapta bir sorun varsa ona göre harekete geçin.
Ne oldu Ergenekon’dan gözaltına alındı 3 yıldır tutuklu.
Hala iddianamelerin sonu gelmiş değil. Ucu açık iddianame kavramını Ergenekon’la gördük.
Bu oluyorsa her şey olur. Bu oluyor ve bunu hazmettirmeye çalışıyorlar. Dalga dalga insanlar tutuklanıyor. Pek çok insan neyle suçlandığını bilmeden tutuklu kalıyor.
Bu kadar büyük bir dava Ergenekon var diye yola çıkıyor. Öyle bir şey olduğuna dair hiçbir delil yok.
BU HUKUK DEĞİL ZULÜMDÜR
3 yıldır ortada iddia var mahkumiyet yok. İddia ile mahkum ediyorsun. Hükümle değil.
İddia var, tutukluluk var, ölüm var ama hüküm yok. Kimse hakkında yok. Böyle dava olur mu?
Bu zülümdür, hukuk değildir.
Kimsenin imtiyazı yok. Herkes hesap verecek deniyor. Peki sayın Başbakan sen hesabını vermeyecek misin?
Onların dokunulmazlığı yok ama senin dokunulmazlığın var. Mecliste 550 milletvekili var, 608 tane de fezleke var.
Adalet yok, hukuk yok. Bunları lafazanlıkla örtemezsiniz. Sen istediğin kadar nutuk at. Söylediklerinin dirhem değeri olmadığını millet gözünün içine baktığı an fark ediyor.
HESABI ÖDEMEDEN KAÇMAK İSTİYORLAR
Bu milletin dürüst onurlu savcısı en ağır şekilde cezalandırılmak isteniyor. Bu gidişi bakınca nerede duracak diye herkes soruyor. Bilerek kavga gerilim tırmandırılıyor.
Hani lokantaya birileri gelir sofrayı donatırlar yer içerler, garson hesabı yazmaya başlayınca oradaki insanlar ne yapsak da hesabı ödemeden kaçsak diye düşünmeye başlarlar.
Şu andaki Türkiye manzarasına bakınca aklıma bu geliyor. Birileri masadan hesabı ödemeden kaçmanın planlarını yapıyorlar.
Hır çıkarıp dayak yiyecek yiyince de ağlaşacak. Aman sakın ha. Oradaki kavga hazırlığını görün ama sakon kavgaya dahil olmayın.
Sıkın dişinizi bu günler gelip geçer bunların ad hesap vereceği günler elbette gelir.
Sakın ha kavgaya fırsat vermeyin. Sizin dışınızda kavga çıkarsa da katılmayın. Ama kapıyı pencereyi de iyi tutun