24 Haziran’da gerçekleşecek erken seçimler öncesinde yaptığı çıkışlarla dikkat çeken Saadet Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayı Temel Karamollaoğlu CHP, İyi Parti ve Demokrat Parti ile kurdukları ‘sıfır baraj ittifakı’yla ilgili olarak, “İdealler, fikirler uyuştuğu için değil ama yüzde 10 barajına takılmamak için ister istemez bir ittifak meydana geldi” ifadelerini kullandı. İttifak için temel prensiplerin 'tabii ki' belirlendiğinin altını çizen Karamollaoğlu, “Kendileri ittifak kurdular, muhalefete de ya baraja takılacaksınız ya da bir araya geleceksiniz dediler. Herkes dikkate almak mecburiyetindeydi” diye ekledi. AKP ve MHP’nin hazırladığı ittifak yasasına da değinen Karamollaoğlu, yüzde 10’luk seçim barajının kasıtlı olarak kaldırılmadığını savundu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 100 bin imza süreciyle ilgili ‘FETÖ iması’nda bulunmasına sert bir şekilde tepki gösteren Karamollaoğlu, “Bahçeli adeta tehdit etti. Bu akla havsalaya uymayan bir iş. Açıkça tehdit. Bundan dolayı memurların sandık başına gitmediklerine inanıyorum. Bir kısmını da biliyorum. Bu doğru değil, böyle seçim olmaz. Adına seçim derler ama demokratik, adil, dürüst olmaz” dedi.
"15 Temmuz'da kalkışmaya girenler 10 sene AK Parti'nin bağrında beslendi"
15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ‘adalet mefhumunun darmadağın edilmesine gerekçe’ olarak kullanıldığı yorumunda bulunan Saadet Partisi lideri, “15 Temmuz bir oyunun merhalesi ama bu bir günde meydana çıkmadı. Kalkışmaya girenleri, AK Parti döneminde 10 sene onların bağrında beslendi. Bunu görmezsek, hatanın nereden kaynaklandığını göremeyiz. Gökten zembille inmedi ki bu insanlar. Adalet, emniyet, ordu bunlara terk edildi. Bundan dolayı da her kademede ülke politikalarını etkileyecek mevkilere geldiler” diye konuştu. Darbe girişimine ‘dış güçlerin’ dahiliyeti konusunda şüphesi olmadığını ifade eden Karamollaoğlu, “Ama kullandıkları unsurlar milli unsurlar. Bu unsurları da AK Parti yetiştirdi, önünü açtı. Sayın Cumhurbaşkanı “Ne istediler de vermedik” dedi. Bu bir cümle ama tabloyu netleştiriyor” ifadelerini kullandı.
"Bu iktidar 28 Şubat'a dayanır; asker, sermaye, medya, sendika ve yargı meşru hükümeti devirme çabasına girmeseydi bu noktada olmazdık"
AKP ile Saadet Partisi’nin siyaseten aynı kökten gelmesiyle ilgili eleştirilere de yanıt veren Karamollaoğlu, şunları söyledi:
“Başlangıçta söylediklerini, perde arkasında reddederek konuşuyorlardı. ‘Milli Görüş gömleğini çıkardık, Erbakan Hocamıza karşı tavır sergiliyor gibi gözüksek de kamuoyunda bunu söylüyoruz, Erbakan Hocamızın önünün kesilmek istendiği açık, partileri kapatıldı. İktidarda bulunanlar hocamızın önünü açmaya niyetli değiller. Biz herkese sempatik gelecek bir tavırla kendimizi takdim ediyoruz’ diyorlardı.
Geldiğimiz nokta pek de iç açıcı olmadı. Bir kısmı kendi ellerinde değildi. Bu iktidarın esas menşei 28 Şubata dayanır. Türkiye’de askeriyenin üst kademeleri, sermeye sahipleri, medya patronları, sendikalar ve yargının en üst kademesinde bulunanlar ittifak yapıp meşru bir hükümeti düşürme çabasına girmeseler biz bu noktaya gelmezdik ama geldik.”
"Başörtüsü Türkiye'nin tek problemi değil"
“Şu anda geldiğimiz noktada bir çıkmazın içinde olduğumuz, ülkenin böyle yönetilemeyeceği kanaatindeyiz. Bu iktidar ve anlayışı değişmezse, ülkemiz daha büyük badirelerle karşı karşıya kalır endişesi taşıyoruz” diyen Karamollaoğlu, AKP’nin geçmişte kendilerinin de siyaseten destek aldığı çevrelerle ‘uyum’ içinde olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
“28 Şubat’ın meselelerinin en başında başörtüsü geliyordu. AKP iktidarı bu problemi çözdü. Önemli bir problem ama başörtüsü Türkiye’nin tek problemi değil. Problemlerinden birisi, belki de en önemlisi. Ama eğitim problemi çözülemedi.”
İstanbul’da gazetecilerle bir araya gelen Karamollaoğlu’nun yaptığı konuşmanın öne çıkan bölümler şöyle:
-Hem şikayet eden hem de fiilen şikayet ettikleri konuları üreten konumdalar. Problemleri çözmenin ötesinde yeni problemler ortaya koydular.
"Cumhurbaşkanı’na yol gösterme cesaretinde pek insan olduğu kanaatinde değilim"
-2002 yılındaki üslup ve vaatler bugün önlerine konsun, hayrete düşerler. Sayın Cumhurbaşkanı’nın etrafında kendisine yol gösterme cesaretini gösteren pek insan olduğu kanaatinde değilim.
-Iktidara gelirken, demokrasi, fikir, inanç özgürlüğü vaatleri vardı. Avrupa’yla birleşecektik. ABD ve İsrail stratejik müttefikimizdi. En önemli değişikliği de ekonomide yapacaklardı. Batı kapitalizmini batıdan daha katı bir anlayışla uygulamaya koydular. Devletin elinde ne varsa satıldı. Rant üretimin önüne geçti.
"IMF’ye borcumuz yok diye türkü söylediler"
-Aynı kökten gelen insanlarsınız, farkınız ne? Başlangıçta söylediklerini, perde arkasında reddederek konuşuyorlardı. "Milli Görüş gömleğini çıkardık gibi, Erbakan Hocamıza karşı tavır sergiliyor gibi gözüksek de kamuoyunda bunu söylüyoruz, Erbakan Hocamızın önünün kesilmek istendiği açık, partileri kapatıldı. İktidarda bulunanlar hocamızın önünü açmaya niyetli değiller. Biz herkese sempatik gelecek bir tavırla kendimizi takdim edelim" dediler.
- Geldiğimiz nokta pek de iç açıcı olmadı. Bir kısmı kendi ellerinde değildi. Bu iktidarın esas menşei 28 Şubata dayanır. Türkiye’de askeriyenin üst kademeleri, sermeye sahipleri, medya patronları, sendikalar ve yargının en üst kademesinde bulunanlar meşru bir hükümeti düşürme çabasına girmeseler biz bu noktaya gelmezdik ama geldik.
- Ekonomik olarak büyük bir fiyaskoyla karşı karşıyayız. Borç batağındayız, işsizlik almış başını gidiyor. Türkiye borç batağında, IMF’ye borcumuz yok diye türkü söylediler. Doğru ama biz IMF politikalarıyla yürütülen bir modele sahipiz. Derviş’in empoze ettiği bir modeldi.
Borcumuz ödenemeyecek noktada. Çünkü üretime dönük hiçbir yatırım yapılmadı. Hizmet yatırımlarına ağırlık verdiler. Parayı betona ve asfalta gömdüler. Aldığımız borçların taksidini, faizini ödemekten aciziz. Bu yüzden de borç almaya devam ediyoruz. Borç alan emir alır diye bir tabir var. Biz de ister istemez siyasi yaptırımlarla karşı karşıyayız.
"Kavgalı olmadığımız ülke kalmadı"
-Üslup itibariyle dışarıda da kavgalı olmadığımız ülke kalmadı. Avrupa’yla, Amerika’yla kavgalıyız. Bütün İslam ülkeleriyle kavgalıyız. Dış politikada, özellikle Batı ülkeleri, emperyalist ülkeler kendi menfaatlerini daima ön plana alırlar. Uygulayacakları metotları da meşru kabul ederler.
-Bizim Batı’yla olan münasebetlerimizde üzerinde durduğumuz konu onların dış politika anlayışından geliyor. Çifte standart uyguluyorlar. Kalkınmakta olan ülkelere tepeden bakıyorlar. Demokrasiyi dillerini ucuyla ve sadece kendileri için geçerli bir sistem olarak kabul ediyorlar.
"İktidar ve anlayışı değişmezse, ülkemiz daha büyük badirelerle karşı karşıya kalır endişesi taşıyoruz"
-Şu anda geldiğimiz noktada bir çıkmazın içinde olduğumuz, ülkenin böyle yönetilemeyeceği kanaatindeyiz. Bu iktidar ve anlayışı değişmezse, ülkemiz daha büyük badirelerle karşı karşıya kalır endişesi taşıyoruz. Geçmişte bizim de desteğini aldığımız çevrelerle uyumları olduğu doğrudur. 28 Şubat’ın meselelerinin aen başında başörtüsü geliyordu. AKP iktidarı bu problemi çözdü. Önemli bir problem. Başörtüsü Türkiye’nin tek problemi değil. Problemlerinden birisi, belki de en önemlisi. Ama eğitim problemi çözülemedi. Eğitimi inşaatın bir dalı olarak gördüler. Sistem değiştirilip geliştirileceğine imtihanlarla uğraşır hale geldiler. Biz iki konuyu önemli görüyoruz. Ahlaki ve manevi değerlerin çocuklara aşılanabilmesi. Vatan sevgisinden yolsuzluk yapmamaya, yalan söylememek, hırsızlık yapmamak buna girer. Bir de meslek eğitimi var. Ne yazık ki bizim üniversiteden mezun olan çocuklarımızın vasıflı bir şekilde mezun olduklarını söyleyemiyoruz. Ellerinde bir diploma var ama iş almalarına yetmiyor. Yüzde 25 işsizlik var.
"Sayın Cumhurbaşkanı “Ne istediler de vermedik” dedi; bir cümle ama tabloyu netleştiriyor"
- Adalet mefhumu bütünüyle darmadağın edildi. 15 Temmuz bunun için bir gerekçe olarak görüldü. 15 Temmuz bir oyunun merhalesi ama bu bir günde meydana çıkmadı. Kalkışmaya girenler, AK Parti döneminde 10 sene onların bağrında beslendi. Bunu görmezsek, hatanın nereden kaynaklandığını göremeyiz. Gökten zembille inmedi ki bu insanlar. Adalet, emniyet, ordu bunlara terk edildi. Bundan dolayı da her kademede ülke politikalarını etkileyecek mevkilere geldiler. Dış güçlerin olduğu konusunda tereddüte sahip değilim ama kullandıkları unsurlar milli unsurlar. Bu unsurları da AK Parti yetiştirdi, önünü açtı. Sayın Cumhurbaşkanı “Ne istediler de vermedik” dedi. Bir cümle ama tabloyu netleştiriyor.
- Adalet mülkün temelidir. Adalet olmazsa huzur, barış olmaz. Kimse gelip yatırım yapmak istemez. İçeridekiler de üretken bir yatırım yerine başka şekilde değerlendirmeyi tercih ederler.
- Tarım çöktü. Bugün Türkiye buğday, canlı hayvani et, mercimek, nohut ithal ediyor. Ama bir tane önemli derdimiz var; en sonunda Rusya’yla domates ithalatının önünü açtık. Büyük bir başarı. Komik bir tablo.
"İşlerine gelen rakamları yayınlıyorlar"
- Sadece işlerine gelen rakamları yayınlıyorlar. İhracat rakamları ve kalkınma hızı gündeme getiriliyor. Borçlandıkça milli geliriniz artmış gözüküyor. Bu Türkiye’nin kalkındığı, güçlendiği anlamına gelmez.
"5 yılda bir seçim var diyor, 5 yıla kadar mağdurların canı çıkar, 5 yılda adalet sağlanmaz"
- Herkes endişeli. Çünkü seçime OHAL’de gidiyoruz. Başkanlık sistemi otoriter bir sistem. Yanlışları düzeltebilecek hiçbir mekanizma yok. 5 yılda bir seçim var diyor. 5 yıla kadar mağdurların canı çıkar ya. 5 yılda adalet sağlanmaz ki. Seçim başka bir şey, adalet başka bir şey. Bundan dolayı maalesef çok olumsuz şartlarda seçime gidiyoruz.
- Kendisi 2002 yılında erken seçimi de OHAL’i de acımasız biçimde tenkit etmişti. Bilmiyorum hatırlıyor mu? Dinletseler faydalı olur. Seçim kanunlarında değişiklikler yapıldı. Baraj tutuldu. Bilerek tuttular. Kamplaşma, kutuplaşma meydana gelsin diye. Kendileri ittifak kurdular, muhalefete de ya baraja takılacaksınız ya da bir araya geleceksiniz dediler. Herkes dikkate almak mecburiyetindeydi. İdealler, fikirler uyuştuğu için değil ama yüzde 10 barajına takılmamak için… İster istemez bir ittifak meydana geldi. Temel prensipler tabii ki belirlendi.
"Bize karşı teveccüh sandığa yansımazsa sözde kalır, büyük bir mana ifade etmez"
- Cumhurbaşkanının bile parlamenter sisteme dönmekten tereddüt etmeyeceği kanaatindeyim. umuyorum ki bu seçimde çok ciddi bir değişiklik meydana gelecek. Bize karşı teveccüh sandığa yansımazsa sözde kalır, büyük bir mana ifade etmez. Teveccühü gösterenler tercihini sandığa yansıtırsa, ben sandıktan güçlü bir şekilde çıkacağımıza inanıyorum.
- İnşallah huzurlu bir seçim geçiririz. Seçim güvenliği önemli. Partiler sandıklara sahip çıkarsa o endişeyi aşabileceğimiz kanaatindeyim.
- İmza süreci zor oldu. Bahçeli adeta tehdit etti. Bu akla havsalaya uymayan bir iş. Açıkça tehdit. Bundan dolayı memurların sandık başına gitmediklerine inanıyorum. Bir kısmını da biliyorum. Bu doğru değil, böyle seçim olmaz. Adına seçim derler ama demokratik, adil, dürüst olmaz.