2003 yılında yabancı ülkenin askerleri hangi gerekçeyle Türkiye'ye nasıl geldiler. Parlamento böyle bir izin verdi mi? Siz nasıl olur yabancı güçleri Türkiye'den geçirirsiniz. Bunun adı ihanettir. Suriye'de çatışmalara karışıp Türkiye'ye gelen gruplar var. Sayın Başbakana soruyorum, yabancı bir ülkenin silahlı kuvvetlerini Türkiye Cumhuriyeti'nde konuşlandırma yetkisi kime aittir. Yanıt, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne aittir. Parlamentonun böyle bir kararı var mıdır, yoktur. Bunun adı vatana ihanettir.
Hangi ülkeye giderseniz gidin. Tazminat davası açıyormuş, açsın istediği kadar. Sayın Erdoğan beni korkutmak istiyor, ben sayın Başbakan'dan korkmam.
Yabancı bir ülkenin silahlı kuvvetlerin Türkiye gelmesi AK Parti ile şifahi bir anlaşma gereği Türkiye'ye geldi mi? Bu kararı alan birisinin yeri Yüce Divan'dır. Bizim Türk askerleri ABD'ye gitsinler bakalım, izin alabiliyorlar mı? Ben bu işi AİHM'e kadar götüreceğim. Sayın Başbakanın bütün söylemleri gerçek dışıdır. Sayın Başbakan bir ara çıkıp dedi ki 'CHP'li belediyeler Alman vakıflarından aldıkları paralarla terör örgütüne para aktarıyorlar'. Ben 'Sayın Başbakan hangi belediye?' diye sordum. Vatan hainliğini ilk kullanan kişiyim. Dubai'deki anlaşmadan sonra kullandım dava açtı mı? Açamaz...
Eğer bir Başbakan çıkıp kamuoyunun önüne 'Öcalan'la görüşülmeli' diye beyan deklare ediyorsa kendisinin muhatabı artık Öcalan'dır. Ben bunu kabul etmiyorum. Bir devlet yönetiminde böyle bir şey olabilir mi? Oslo süreci ilkesiz bir süreçtir, doğru ve ahlaki bir süreç değildir. Yalanlar üzerine, halkı kandırma üzerine kurulan bir süreçtir. Tek amacı vardır AKP'ye seçim kazandırmak için PKK'ya eylemsizlik kararı alınmasını sağlamaktır. Bu da başarısızlıktır. İkinci Oslo sürecine destek vermeyiz. Doğru değildir, ahlaki değildir. Terör örgütü ile görüşme meselesine gelirsek. İstihbarat örgütü görüşür mü, görüşür. İtiraz ettik mi? Ama çıtayı getirip Başbakanlığın üzerine koyarsan itiraz ederiz. İlk Oslo görüşmeleri yapıldı, Türkiye kan gölüne döndü. İkinci Oslo'dan sonra Türkiye'de iç savaş tetiklenebilir. Sayın Başbakan her şeyi kendisi ve partisi üzerine inşa ediyor. Bu başbakanın bu süreci yönetmesi mümkün değildir. Orada bir mutabakat metni ortaya konmuş. Hakem devlet 'ben imzaladım' diyor.
Metnin nasıl eline geçtiğini ben söylemem. Sayın Başbakan 'Bunları kim sızdırdı' dedi. Araştırsın, elini tutan mı var mı? Emrinde istihbarat örgütleri var, araştırsın bakalım. Oradaki temel olayımız şu, hakem devlet tarafından bir metin imzalanıyorsa o metin her an uluslararası bir boyut kazanabilir. Bu başbakan bunun farkında bile değil. Biz bu riski kamuoyunun önüne koymak için o metni açıkladık. CHP'nin gerçeği halkın önüne koyduğu tablodan AKP rahatsız, medyası rahatsız.
AKP'nin yaptığı çözüm üretmek değildir. Siz eğer istihbarat örgütleriniz, silahlı örgütle görüşecekse, silahlı örgütün en zayıf olduğu zamanda oturursunuz masaya. 2002'de terör sıfırdı, 2012'de Türkiye kan gölüne döndü. Oslo sürecinde bu oldu. Sayın Başbakan sen sıfır terörle ülkeyi devraldın, peki şimdi ne oldu? Nasıl oldu da Türkiye kan gölüne döndü, önce bunun hesabını vermesi lazım. Bunun hesabını vermeyen bir siyasi iktidarın ikinci süreci başlatmasını doğru bulmayız ve buna inanmayız. Cumhurbaşkanlığı süreci için bu süreci başlatıyor ve korkarım ki, Türkiye'yi bir iç savaş tehlikesine atıyor.
Barış için diyaloğa evet. Bizim yerimiz TBMM. Oturup konuşalım, Kortkular ve Meclis'e gelmiyorlar, ama koşa koşa Oslo'ya gidiyorlar. Bir sorun çözülecekse bu ülkenin kendi iç dinamikleriyle çözülmeli. Ben Meclis'i, halkı ve kanaat önderlerini devre dışı bırakacağım diyor. Kalkıp Oslo'ya gideceğim diyor. Biz bunu yemeyiz.
Bizim önerimiz şu. TBMM'de bir uzlaşma komisyonu kuralım. Bu komisyonuna paralel bir de akil adamlar heyeti olsun. Görüşmeleri akil adamlar yapacak. Devletin meşru bürokratları gidip o görüşmeleri yapmayacaklar. Devlet hukuk zemininde görüşme yapar, bizim önerimiz buydu. Bizim çözümümüz toplumsal uzlaşmayla ve bütün siyasi partilerin katılımıyla. Şimdi AKP İmralı'ya da giderim diyor, mesele yok. Gemisi var, arabası var, uçağı var. Eğer cesareti varsa gitsin konuşsun.
Bizim milletvekillerimiz 81 ilde görevli. Sayın Aygün'e özel olarak 'Bir Kürt raporu yaz' diye bir görev verilmiş değil. Bir gazetede asparagas haber çıktı, o gazeteye yakıştıramadım. Seçimlerden önce sayın Şükrü Elekdağ ile konuşmuştum. Kendisi olağanüstü bir çalışma yaptı. O çalışmayı beraber değerlendirdik, çalışma hala devam ediyor. Kim bu konuda yetkili diye sorarsanız, sayın Şükrü Elekdağ'dır.
Kapalı kapılar ardında görüşmeler yapılamaz mı, yapılır tabii. Ama ülkenin çıkarları mı, Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı süreci mi? Siz bana dünyada herhangi bir terör örgütünün en güçlü olduğu dönemde, o teröre muhatap olan ülkenin masaya oturduğunu söyleyin. Böyle bir şey yoktur. O görüşmeler Başbakanın temsilcisi düzeyinde olmaz. İstihbarat elemanları giderler, biz bunlara itiraz etmedik. Bu ta Özal'dan, rahmetli Ecevit'ten beri yapılır. Blair İngiltere'nin çıkarları için oturdu. Şimdi Erdoğan'ın çıkarları için oturuluyor.
Sayın Başbakan dedi ki, 'Biz terörle mücadele edeceğiz, siyasetle de müzakere'. Geldiğimiz nokta 'terörle müzakere, siyasetle mücadele' yapıyor. Siz terörü önleyemezsiniz, terörü büyütürsünüz.
Ülkeyi kan gölüne döndüren birisini hangi ülkenin insanları Cumhurbaşkanı yapacak ki. Halkına doğruları söyleyemeyen bir ülkede nasıl Cumhurbaşkanı olur. Bizim Cumhurbaşkanı tercihimiz, iyi eğitimli, bilgili, kültürlü bir kadının bu ülkede Cumhurbaşkanı olmasıdır. O gün koşullar ne olur bilemiyorum, sonuçta Cumhurbaşkanı seçilecek kişi, hepimizin Cumhurbaşkanı olacak. Bir isim üzerinde bütün siyasi partiler anlaşırsa, bundan mutluluk duyarız.
Bizim AKP gibi anket yaptıracak kadar paramız yok. Hazineden yardım alıyoruz. Ancak belli zamanlarda yaptırıyoruz.
Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olmak istiyor. Böyle bir isim okul bahçesinde öğrencileri topladığı zaman ayrışmayı yapar yoksa bütünleştirici mi olur. Orada imam hatip dışındaki öğrencileri dışladı. Her okuldan terörist çıkabilir, nitekim imam hatipten de çıkmış. İmam hatiplerde okuyan da bizim çocuklarımız, meslek lisesine gidenler de bizim çocuklarımız. Tercihlerin hepsine saygı duyacağız.
Bir başbakan okul bahçesinde 'çocuklar okuyun' der. Bilim çağından bahseder, bilgi toplumundan bahseder, bunları anlatır. Ama siz toplumda fay hatları yaratıp, o küçük çocukların beynini başka şekilde yıkıyorsunuz. Şimdi bu kişi kalkıp ben cumhurbaşkanı olacağım diyor, Allah korusun.
Sayın Başbakan orada yaptığı konuşmadan sözde biz Kur'an-ı Kerim'e, siyeri Nebi'ye karşıymışız. Bizim Kur'an-ı mezarda okunmak için düşündüğümüzü söylüyor. Bir başbakanın bir müslümanın böyle bir ifade kullanması mümkün müdür? 10 milyonu aşkın kişi bizim partimize oy vermiş, niye Kur'andan kaçalım. Hiçbir kitaptan kaçmadık ki biz. İfade tırnak içinde söylüyorum aşağılık bir ifadedir. Neden, hiçbir ülkede bir başbakan kendi insanlarına dönüp, onların kutsal bildikleri kitap neyse siz bundan kaçıyorsunuz diye bir ifade kullanamaz. Siz kalkıyorsunuz CHP'yi suçluyorsunuz. Biz ne zaman Kur'an'dan kaçtık.
Sanıyor ki, peygamberin hayatı yeni okutuluyor kitaplarda, hayır efendim, eskiden beri okullarda okutulur. Başbakanın ne eğitimden, ne öğretimden haberi var. Neşet Ertaş'ın musalla taşına yaslanmış ahkam kesiyor. İmam orada, namazı kılacağız, defnedilecek. Hayır efendim bir de konuşma yapacak. Hayatım boyunca hiç böyle bir olaya tanık olmadım. Neşet Ertaş'ın toplumda yarattığı sevgiyi ben nasıl istismar edip oya değiştiririm hesabı yaptı.
Neşet Ertaş bizim toplumumuzun ortak paydasıdır. Müslümanı da sever, müslüman olmayanı da sever. Devlet sanatçısı olmayı reddeden birisidir. Ben garibim der. Biz o'nu Aşık Veysel'in söylediği kara toprağa emanet ettik. Bakalım bundan sonra hangi değerleri istismar edecek.
Bu nasıl başarılı bir ekonomidir ki, 2012'de bu ülke saman ithal etmeye başladı. Bunun daha ayırdına varamayıp da bizim en başarılı olduğumuz demek.. Yok efendim birbirimizi kandırmayalım. Neden bu zamlar geliyor peki? Doğalgaza küçük bir zam yapacaklarmış, yüzde 10-15 oranında. Emekliye yüzde kaç verdiniz, memura yüzde kaç verdiniz? Başarılı bir ekonomi politikası halka faturayı çıkarmaz. Halka faturanın çıkması ekonominin krizde olması demektir.
Hatay'a, Kilis'e, Gaziantep'e gitsinler, nakliyecilerle görüşsünler, esnafla görüşsünler. Kadına şiddet artttı. Kadın ölümleri, boşanmalar arttı. Oturup bunun sosyolojik olarak tahlili gerekiyor. Bu ekonomi politikası başarılı bir politika değil. Kemal Derviş ve arkadaşlarının krizden çıkış politikasıydı bu. Bunlar yeni bir politika oluşturamadılar.
Doğalgazda biz Rusya'ya yüzde 60 oranında bağımlıyız. Dünyada hiçbir ülke yoktur ki, bir başka ülkeye yüzde 60 bağımlı olsun. Yarın Rusya ile kriz çıktı, Rusya vanaları kesti, bütün ülke soğukta kalır. Demokrasinin çıkışı şudur, vatandaş ödediği bütün vergilerin hesabını sorun. Vatandaşlara çağrım ödediğiniz vergilerin hükümete hesabını sormasıdır. 1 trilyon 367 milyar dolar nereye gitti?
Ben politikacıyım, siyasete atılırken halka hep doğruları söyleyeceğime dair söz verdim. Benim söylediklerim birilerini tatmin etmemiş olabilir, saygı duyarım. Sizler gazetecisiniz, alın kameralarınızı Kars'a gidin, oradaki besicilerle konuşun, esnafla konuşun. Göreceksiniz ki, herkes bir dert küpü. Vatandaş bir çıkış arıyor. Biz de vatandaşa çıkış yolu mu arıyorsunuz, hem terörden bu ülkenin arınması, barışın ve hoşgörü gelmesi, siyasetin ve siyasetçinin ahlaklı olması. Biz kul hakkı yemiyoruz ki, kul hakkı yiyen sensin, kalkıp beni suçluyorsunuz. Bizim eksiğimiz olabilir, ama bizim bir doğrumuz var. Biz her kuruşun hesabını veririz, halka doğruları söyleriz, halktan yana politika üretiriz.
Sanayicinin önündeki bütün engelleri kaldırmayı taahhüt ediyoruz. Bilgi toplumu olmak zorundayız. İki üniversitemizde fizik bölümü kapandı biliyor musunuz? Üniversitelerin haline bakın! Bu üniversitelerle mi bilgi toplumunu yakalayacağız. Akademisyenler, öğrenciler konuşmuyor, üzerlerinde baskı var. Eskiden adalet diye bir kavram vardı. Şimdi kavram 'Allah kimseyi mahkemeye düşürmesin'.
Balyoz davasında 23 tane bilirkişi raporu var. 2007 çıkan yazı karakteri 2003'deki belgede kullanılmış, olur mu böyle bir şey? Dijital verilerin sahteliği konusunda bin 500 üzerinde belge kondu. Sahte delille mahkum ediyorsunuz. Biz darbeye kesinlikle karşıyız. Bu ülke darbeden büyük zararlar görmüştür. En büyük zarar gören parti de biziz. Ama bir insanı yargılayacaksan hukukun üstünlüğü kavramıyla yargılayacaksınız.
Sayın Başbakan o kasetler size nasıl geldi, mahkeme mi size verdi dinleyin diye. 'Yargıya gerekeni söyledik' diye kendisi söylüyor. Bir başbakan bunu nasıl söyler? Bunu söylendiği zaman bir ülkenin baroları ve yargıçları nasıl ayağa kalkmaz? Teslim olan bir yapı var.
Yunanistan'da da darbe yapıldı. Bildiğim kadarıyla 23 kişi mahkum oldu. Emir komuta askerlikte çok önemlidir. Yukarının verdiği emri alt sorgulayamaz, böyle bir hakkı yoktur. Silah tak, ateş et dediği zaman er ateş etmek zorunda değildir. Şimdi siz teğmenden generale kadar 'darbeci' diye suçladınız. Orada daktilo yazan memura bile hapis cezası verdiler. Onun darbe ile ne ilgisi var? O mahkemede görevli olan yargıçlar Türk hukuk tarihine kara bir sayfa armağan ettiler. O yargıçların çocukları hiçbir zaman 'benim babam Silivri'de görev yaptı' diyemeyecekler, utanacaklar. Bu kadar kötü bir mirası çocuklarına bıraktılar.
Adnan Menderes'in idamı, mahkeme yok muydu vardı? Bu toplumun vicdanı kabul etti mi, etmedi. Adına havaalanı kuruldu, üniversiteler kuruldu. Çünkü o mahkeme de bugünkü gibi özel mahkemeydi. Deniz Gezmiş'in idamlık ne suçu vardı?
Bu ülkenin barışa ve huzura ihtiyacı var. Eski algılarımızdan kurtulmak zorundayız. Ülkenin yaşadığı sorunlar bize yeni bir yol haritası çizmemizi gösteriyor. Siyasetçiler ve toplumun önderleri olarak onlara umut vaadeden güzel bir dünya bırakmak zorundayız. İyi bir okul, hastane, yol, enerji, kalkınmış, refah, gönenç toplumu vaadetmek zorundayız. Saygın devlet, onurlu develet bırakmak zorundayız. Biz bunu yapmak zorundayız. (habertürk)