. Söz konusu AYM kararı sonrası "FETÖ'den seri tahliyeler yaşanabileceğine ilişkin iddiaları ciddiye almaya başladığını" söyleyen Selvi, "Tamam Anayasa Mahkemesi’ni çarmıha gerelim ama AİHM’ye de bir cevap hazırlayalım" dedi.
Abdulkadir Selvi'nin "Altan, Alpay kararında AİHM’ye dikkat" başlığıyla yayımlanan (15 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Cumhuriyet Gazetesi Kitap Eki Sorumlusu Turhan Günay’a savcı 35 soru soruyor.
Günay’a yöneltilen sorular, Cumhuriyet gazetesinin yayın politikasının değişmesiyle birlikte gazetede yayınlanan haber, yazı ve manşetlerle devlet aleyhine manipülasyon yapılarak terör örgütlerinin amaçlarına hizmet ettiği, Turhan Günay’ın ise yöneticisi olduğu Cumhuriyet Vakfı ile Yenigün Haber Ajansı’nın diğer yöneticileriyle sorumlu olduğu iddiasını taşıyor.
Cumhuriyet gazetesinin yayın politikasındaki değişiklik için Can Dündar’ın Genel Yayın Yönetmeni olduğu 9 Şubat 2015 tarihinden sonraki dönem diyelim. Hadi 17-25 Aralık nedeniyle 2014’ü esas alalım.
Turhan Günay her soruya, Cumhuriyet Vakfı’nın yönetiminde hiç yer almadığı, Yenigün Haber Ajansı’nda ise 2011-13 yılları arasında görev yaptığı, bir daha şirket yönetiminde görev üstlenmediği cevabı ile başlıyor. Bu durumda ne beklersiniz? Sizi bilmem ama mahkeme Turhan Günay’ın tutuklanmasına karar veriyor. Anayasa Mahkemesi’nde Turhan Günay’ın bireysel başvurusu ele alınırken, raportör 35 soruyu ve verilen 35 cevabı tek tek okuyor. Mahkeme oybirliğiyle Günay’ın hak ihlaline karar veriyor.
Yargıda yetki tartışması
Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru kapsamında Mehmet Altan, Şahin Alpay ve Turhan Günay kararı müthiş bir tartışmaya sahne oldu. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Anayasa Mahkemesi’ni yetkisini aşarak beraat kararı vermekle suçladı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi ise Anayasa Mahkemesi’nin yetki gaspı yaptığını belirtti. Tahliye talebinin yerine getirilmesinin kanunen mümkün olmadığını açıkladı. Böylece yerel mahkeme, yüksek mahkemenin yetkisini tartışmaya açtı.
Bu durum 2010 yılındaki Anayasa değişikliği ile AK Parti tarafından getirilen bireysel başvuru hakkıyla ilgili kararların uygulanıp uygulanmayacağı tartışmasını doğurdu. Karara muhalefet eden 6 üyenin muhalefet şerhini yazmasıyla birlikte gerekçeli kararın resmi gazetede yayınlanması bekleniyor. Asıl gümbürtü ondan sonra kopacak. Eğer yerel mahkeme Anayasa Mahkemesi’nin kararını uygulamadığı takdirde ne olacak? Burada Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararla FETÖ davalarını esastan etkileyeceğini ve bu karardan sonra FETÖ’den seri tahliyelerin yaşanacağı iddialarını ciddiye aldığımı belirtmeliyim. Ancak tartışmayı hukukçulara bırakıyorum.
Can Dündar sendromu
Yerel mahkemenin bu kararının altında bir “Can Dündar sendromu”nun yattığı anlaşılıyor. Can Dündar, Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla serbest bırakıldıktan bir süre sonra yurtdışına kaçıp bir daha dönmemişti. Bunun üzerine bir tartışma patlak vermiş, yerel mahkemenin tahliye kararında bir yanlışlık olmadığını, asıl yanlışın Anayasa Mahkemesi’nin tahliye kararı olduğu öne sürülmüştü.
AİHM kararı geliyor
Dikkat çekmek istediğim bir nokta var. Anayasa Mahkemesi’nin kararını tartışırken bir yandan da kendimizi AİHM’den çıkacak karara hazırlayalım. Şahin Alpay ve Mehmet Altan’ın başvuruları AİHM’nin gündeminde. Eğer mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin, ”Etkili bir yol” olmadığını gerekçe göstererek, tahliye kararı verirse o zaman ne yapacağız? Hatırlarsanız FETÖ‘cüler başvurduğunda, AİHM, Türkiye’de Anayasa Mahkemesi‘nin bireysel başvurularda “etkili bir yol”olduğunu belirterek reddetmişti. Ayrıca tutukluluk devam eden bir mağduriyet kapsamına girdiği için parasını ödeyip uygulamayacağımız kararlardan biri değil. Ayrıca Loizidou davasında tanımadığımız Güney Kıbrıs Rum kesimine 1 milyon 120 bin Euro tazminat ödemek zorunda kalmıştık. Tüm bunları göze alıp, AİHM kararını da uygulamadığımız takdirde, AİHM’nin Türkiye’yi, Avrupa Konseyi’ne taşıması tehlikesinden söz ediliyor. Tamam Anayasa Mahkemesi’ni çarmıha gerelim ama AİHM’ye de bir cevap hazırlayalım.