Arınç, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Konrad Adenauer Vakfının, bugüne kadar 56 ilde ve 7 bine yakın gazetecinin sertifika aldığı Yerel Medya Eğitim Seminerleri çerçevesinde, Taksim Nippon Otel’inde düzenlediği "Geleneksel Yıl Sonu Değerlendirme Toplantısı"nda yaptığı konuşmada, bugün İstanbul’da medya ile ilgili yapılan iki önemli toplantıdan birinin bu toplantı, diğerinin ise Anadolu Ajansı tarafından düzenlenen Asya Pasifik Ajansları Birliği Genel Kurulu kapsamında Kültür Başkentinde haber ajansları toplantısı olduğunu ifade etti.
Bülent Arınç, dünyanın önde gelen haber ajansları arasında yer alan Anadolu Ajansının, işbirliği imkanlarını elde etmek üzere İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olmasını fırsat bilerek, tüm haber ajanslarını bu kentte bir araya getirdiğini belirtti.
Yerel medyanın ve yerel medyada çalışan gazetecilerin kendisi için özel bir yeri olduğunu dile getiren Arınç, 40 yıllık siyasi hayatı boyunca karış karış dolaştığı Anadolu şehirlerinde, kasabalarında, köylerinde kışta kıyamette yerel medya çalışanlarının kendilerini hiç yalnız bırakmadığını, çetin Anadolu şartlarında görevlerini aksatmadan yerine getirdiklerini anlattı.
Yerel medya seminerlerini faydalı bulduğunu vurgulayan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Resmi kurumlar, basın meslek örgütleri, çeşitli dernek ve cemiyetler tarafından düzenlenen bu tarz eğitim seminerlerinin, medya ile ilgili her türlü sorunun konuşulması, çözüm yollarının belirlenmesi, mesleki dayanışma ve işbirliği düşüncelerinin güçlenmesi için bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Hükümet olarak, ülkemizde canlı, dinamik ve çok sesli bir iletişim ortamının oluşmasında ve demokrasimizin yerleşip kökleşmesinde yerel medyanın önemli olduğunu düşünüyor ve bunun güçlendirilmesi için ciddi çalışmalar yapıyoruz. Değişen dünya şartları ve küreselleşme gibi etkenler, yerel medyanın önemini daha da artırmıştır. Yaygın medyanın etki alanının ve gücünün ulusal sınırları aştığı günümüzde, yerel sorunların ve taleplerin dile getirilmesi, ancak yerel medya sayesinde mümkün olabilmektedir." Türkiye’nin kalkınmasında ve demokratikleşmesinde büyük rol oynayan yerel medyanın, gerçeklerin ve duyarlılıkların yansıtılmasına, bölgesel ve yaygın medyanın güçlenmesine yardımcı olduğunu dile getiren Arınç, şunları söyledi: "Yerel medyanın başta ekonomik ve teknolojik olmak üzere kalifiye iş gücünün istihdamı konularında ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğunu biliyorum.
Bunları çözüme kavuşturmak için Bakanlığıma bağlı kurumlar başta olmak üzere, devletin bütün ilgili kurum ve kuruluşlarını müşterek çalışma içine koyduk. Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğümüz, RTÜK, Basın İlan Kurumu, yerel medyayı desteklemek amacıyla ciddi çalışmalar yapıyor."
-"MEDYA DEMOKRATİK TOPLUMLARIN VAZGEÇİLMEZ UNSURUDUR"-
Medyanın, demokratik toplumların vazgeçilmez unsuru olduğunu belirten Bülent Arınç, "Bir demokrasinin tam anlamıyla işlediğinin en büyük kanıtlarından birisi o ülkenin bağımsız ve özgür bir şekilde işleyen medyasının varlığıdır.
Bağımsız ve özgür bir şekilde çalışan gazetecilerin, hiçbir baskı hissetmeden yazılarını, haberlerini yazdığı bir medyanın varlığını, demokraside hedefimizin bir teminatı olarak kabul ediyoruz" diye konuştu.
Bugünlerde, Türkiye’de basın özgürlüğünün yok edilmeye çalışıldığının ve gazetecilerin baskı altına alınarak susturulduğunun konuşulduğunu belirten Arınç, şunları dile getirdi: "Siyaset yapan herkes gibi bizim de zaman zaman medya ile sorunlarımız olmuştur ama biz ne gazete sayfalarına yüz çeviriyoruz ne de televizyon ekranlarına küsüyoruz. Medyayı yasaklarla, sansürlerle zaptırapt altına almak ilkelliktir, bu bizim aklımızın ucundan bile geçmez. Biz medyayı açık ve şeffaf toplumların vazgeçilmez unsurlarından biri olarak kabul ediyor, yasakların ve sansürlerin olduğu bir medyanın ancak baskıcı rejimlerde, muz cumhuriyetlerinde olabileceğini düşünüyoruz. Laik, demokratik hukuk devletinin güçlü bir ayağının özgür ve tarafsız yayın yapan medya olması gerektiğine inanıyoruz.
Bu inancımızdan dolayı bugün herkesin rahatlıkla söyleyebildiği, özgürlükçü bir kanun olarak nitelendirdiği 5187 sayılı Basın Kanunu 2004’te çıkarıldı. Türkiye’nin bugüne kadar yaptığı katılımcı ve özgürlükçü basın yasası olan bu kanun, aynı zamanda ifade ve basın özgürlüğünün sağlanması bakımından da Avrupa Birliği standartlarını yakalayan hukuki bir düzenlemedir. Aynı kanunda gazetecilik mesleğine önemli güvenceler getirilmiştir. Cezai sorumluluklar, yaygın, bölgesel ve yerel basına göre kademelendirilmiş, bir ölçüde hakkaniyet temin edilmiştir."
-"MEDYANIN SORUNU BİZİM DE SORUNUMUZDUR"-
"Şimdiye kadar medya ile ilgili doğru, makul ne varsa yaptık. Medyanın sorunu, bizim de sorunumuzdur. Eğer medyamız sorunluysa demokrasimiz de sorunludur" diyen Arınç, şunları söyledi: "Fakat şunu da unutmamak gerekir, Türkiye aynı zamanda yargının bağımsız bir şekilde çalıştığı, kanunlarla yönetilen, yazılı hukuk kurallarının geçerli olduğu bir hukuk devletidir. Herkesin uymakta zorunlu olduğu kurallar var. Bugün mevcut yasalardan dolayı bazı gazetecilere, yazdığı haber ve yorumlardan dolayı, bağımsız yargı tarafından soruşturmalar başlatılmış, davalar açılmış ve cezalar verilmiştir. Bazı gazeteciler maalesef cezaevine girmiştir. Bu durum hem şahsımı hem de hükümetimi rahatsız etmektedir. Türkiye, gazetecilerin yazdıklarından ya da düşüncelerini ifade ettiklerinden dolayı cezalandırıldıkları bir ülke değil, bütün gazetecilerin düşüncelerini özgürce ifade ettiği bir ülke olmalıdır. Bunun için Adalet Bakanlığı ile müşterek bir çalışma yaptık. Bu çalışma da son Bakanlar Kurulunda genel bir çerçeve içinde kabul edildi. Umuyorum ki, bugünlerde bu kanun, bütçe görüşmelerinden önce gerçekleştirilecek ve bazı sorunlarımızın halledilmesinde önemli bir netice alınacaktır."26 KASIM 2010