Eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek, demokrasinin kalitesinin muhalefetin kalitesiyle ölçüldüğünü belirterek, "Muhalefet 7 Haziran'da penaltıya sırtını döndü" dedi. "Herkes dikkatle 'Bunlar topa vuracak mı?' diye beklerken, muhalefet topa vurmak yerine sırtını dönüp gitti" diyen Çiçek, "Kendi partim açısından bu iyi oldu ama demokrasi açısından düşündürücü. Oyunu, gücünü artıramayan muhalefetin görevini, iktidar partisi içinde birilerine yüklemek doğru değil. Muhalefetin kendisine çekidüzen vermesi gerekiyor. Bu husus doğrudan demokrasi ile ilgilidir" ifadesini kullandı. "Demokrasinin kalitesi eşittir muhalefetin kalitesi. Demokrasinin sigortası eşittir muhalefet" diyen Çiçek, "Siyasete önemli görevler düşüyor. Yoksa bu kör dövüşü arzu etmediğimiz noktalara sürüklüyor ülkeyi. Hepimizin aklını başına alması lazım" diye konuştu.
Habertürk'ten Saliha Çolak'ın sorularını yanıtlayan Cemil Çiçek'in açıklamaları şöyle:
- Türkiye’de siyaset tıkanıyor mu? Kutuplaşma, partilerde tartışmalar, tabloyu nasıl görüyorsunuz?
Türkiye’de sağlıksız bir siyasi yapı var. İşleyen bir demokraside iktidar yanlış yapı- yorsa, muhalefet partileri için bu önemli bir imkândır, fırsattır. İktidardan yüz çeviren oyları toplar, iktidar olur. Türkiye’de böyle olmuyor. Muhalefet başarısız olunca herkes iktidar partisi içinde bir kısım kabadayılıklar, başkaldıran adamlar bekliyor. Bu sağlıklı bir yol değil. 7 Haziran seçimleri sonrasındaki tablo buna örnektir. Muhalefet partilerine bir penaltı fırsatı çıktı. Herkes dikkatle “Bunlar topa vuracak mı?” diye beklerken, muhalefet topa vurmak yerine sırtını dönüp gitti. Kendi partim açısından bu iyi oldu ama demokrasi açısından düşündürücü. Oyunu, gücünü artıramayan muhalefetin görevini, iktidar partisi içinde birilerine yüklemek doğru değil. Muhalefetin kendisine çekidüzen vermesi gerekiyor. Bu husus doğrudan demokrasi ile ilgilidir. Demokrasinin kalitesi eşittir muhalefetin kalitesi. Demokrasinin sigortası eşittir muhalefet. 2. Meşrutiyet dönemini hatırlayın. Hep içe dönük, sağlıksız bir yapı, dışarıda önemli gelişmeler yaşanıyor Türkiye’nin varlığıyla ilgili. Siyasete önemli görevler düşüyor. Yoksa bu kör dövüşü arzu etmediğimiz noktalara sürüklüyor ülkeyi. Hepimizin aklını başına alması lazım.
- “Sistem bir şekilde arıza çıkarır” demiştiniz. Başkanlık sistemi tartışılıyor. Nasıl görüyorsunuz, nasıl çözülür?
Bizim demokrasimizin iki ayağı ya eksik ya topal. Bu da demokrasi kültürü ve ahlak ayağı. En hayati konuları bile doğru dürüst tartışamıyoruz. 34 yıldır tartışıyoruz Anayasa’yı. Hep sistemi değil, kişiyi tartıştık; Özal’ı, Demirel’i tartıştık. Şimdi de Cumhurbaşkanı’nı tartışıyoruz. Başkanlık sistemini tartışmıyoruz. Başkanlık sistemini bir peri kızı gibi düşünün, herkesin âşık olduğu. Ama ortada kız yok. Sarışın mı esmer mi, boyu posu nedir bilinmiyor. Parlamenter sistemi de ona âşık bir delikanlı olarak düşünün. O da yok ortada. Bundan ancak bir polemik çıkar, sonuç çıkmaz. O nedenle önce başkanlık sisteminden kasıt nedir, bunun ortaya konulması gerekiyor.
-Anayasa niye yapılamıyor?
Türkiye’de uzlaşma kültürü yok. Uzlaşma bir iman zafiyeti, davaya ihanet olarak algılandığı sürece sorunlar çözülemez. Huzur içinde yaşayacaksak uzlaşmak zorundayız. Ramazan bile bizi birbirimize yaklaştırmıyor. Birbirini hayvanlıkla suçlayanlar yarın nasıl birbirinin yüzüne bakacak?
"El sıkışmamıza da mı anayasa mani oluyor"
“Bu ülkeye bir iyilik yapacaksak AK Parti olarak, başkanlık sistemiyle ilgili 1. maddeden yürürlük maddesine kadar ne istiyorsak ortaya koymalıyız. Aynı şekilde parlamenter sistemin güçlendirilmesi gerektiğini söyleyen partiler de bunu nasıl yapmak istediklerini metin olarak ortaya koymalı. Başkanlık, yarı baş- kanlık ya da parlamenter sistemin üçü de demokratik olabilir. Demokrasiyi iyi özümsemezseniz başkanlık da yarı başkanlık da parlamenter sistem de problem çıkarabilir. Bunlarda denge ve denetleme mekanizmalarının işleyişi önemlidir. Yoksa Hitler ve Mussolini’de olduğu gibi parlamenter sistem de diktatörlük getirebilir, Latin Amerika’da olduğu gibi başkanlık sistemi de getirebilir. Türkiye, dışında olup bitenlerle ilgilenmesi gereken yerde enerjisini içeride tüketiyor. Sanki Anayasa değişirse bütün sorunlar çözülecek. ‘Dertlere deva, hastalara şifa, borçlulara eda’; Anayasa’nın böyle bir rolü yok. Bunu olduğundan çok büyütmek, yapılamayanları Anayasa’ya yüklemek de doğru olmaz. El sıkışmamıza da mı Anayasa mani oluyor? Liderlerin şu Ramazan Bayramı’nda eşlerini yanlarına alıp bir çay içmeye gitmelerini de mi Anayasa engelliyor? Bu noktada zihniyet engelleri var. Bütün günahı Anayasa’ya yüklemek, işin kolaycılığına kaçmaktır.”