İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasının satır başları:
Bundan birkaç asır öncesine kadar dünyanın bilim ve sanat merkezi bizim coğrafyamızdı.
Matematik ve fen bilimlerinden sosyal bilimlere kadar her alanda yenilikler, atılımlar bu coğrafyadan çıkıyordu.
İbn-i Haldun sosyologluğuyla, El Ceziri matematikçiliğiyle, İbn-i Sina tıp doktorluğuyla, Ali kuşçu astronomluğuyla, Mimar Sinan özellikle mimari dehasıyla, Piri Reis coğrafyacılığıyla daha sonraki bilim insanlarına adeta birer kutup yıldızı olarak yol göstermişlerdir.
Dolayısıyla Cihanşümul bilim anlayışıyla gerçekten güçlü bir müktesebatımız var.
Cumhuriyet döneminde de ülkemizde de hem kendi birikimimize sahip çıkacak hem de küresel düzeyde iddia sahibi olacak bilim yuvaları kurmak için pek çok deneme yapılmıştır.
Bunların bir kısmı da yabancı eğitim öğretim kurumlarının mirasları üzerine oturtulmuştur.
Boğaziçi Üniversitesi de işte bunlardan biridir. Galatasaray bunlardan biridir.
Kabul etmek lazım ki Boğaziçi Üniversitemiz halen ülkemizin en prestijli en önemli yüksek öğretim kurumlarından biridir.
Bununla birlikte Boğaziçi Üniversitemizin bizim gönlümüzden geçen konuma ulaşamadığını da belirtmek durumundayım.
Çünkü bu üniversitemiz Mevlana hazretlerine atıfla ifade ettiğimi hususta açıkçası biraz zayıf kalmıştır.
Bu ülke ve bu milletin değerlerine yaslanamadığı için küresel bir marka haline gelme çabalarında da hedeflerine tam manasıyla ulaşamamıştır.
Üniversitemizin temelinin yabancı bir eğitim öğretim kurumuna dayanıyor olması bu zemine oturmasına asla mani değildir.
İstenmesi halinde 1971 yılında zaten başlamış olan bu dönüşümü çok rahatlıkla ilerletmek mümkündür.
Çok seslilik ile kendi ülkesine ve milletine yabancılık arasındaki çizgiyi doğru çizmeden de bunu başaramayız.
Batı ülkelerindeki üniversiteler, soruyorum, çok sesli değil mi? Peki bunlardan hangisinin sürekli kendi devletine, kendi halkının değerlerine karşı faaliyet yürüttüğünü duydunuz, gördünüz. Böyle bir şey var mı?
Dünyanın en iyi üniversitelerinden eğitim görmekle yerli ve milli duruş sahibi olmak, asla birbirinin zıttı değildir. Çünkü asıl mesele, fiziken nerede olduğunuzdan ziyade zihin olarak nerede durduğunuz meselesidir.
Açık konuşmayı severim. Çünkü kesinlikle gizli hafıza kaydım yoktur. İster yerli ister yabancı ne olursa olsun, ister içeride ister dışarıda açık konuşmak. Bakınız hep söylenir; eğitim-öğretim özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, bunlar hep konuşulur. Konuşulması güzel de acaba uygulamaya gelindiği zaman, diyelim ki Boğaziçi Üniversitesi, buradaki hocalarımız, bu işe nereye kadar acaba şöyle pergellerini açıyorlar?
Burası çok önemli. Çünkü belli bir fikrin savunucusu olanlara kapıyı aç, belli bir fikrin savunucusu değilse ona kapıyı kapa. Bu mu özgürlük? Çünkü eğitim öğretim kurumlarının bu noktada bir defa kefeni yırtması lazım. Ehliyet liyakat kimdeyse onun girmesi lazım, önünün de kapatılmaması lazım.
Ülkesine, milletine ve insanlığa hizmet etmek yerine zihnini ve yüreğini Amerika'da yaşayan bir şarlatana adayan mankurtlardan bilim adamı da olmaz Müslüman da olmaz.
Eğer birileri gelip karşımıza, 'sen düşünme, sen akletme, sen muhakeme yapma, sen sadece söyleneni yerine getir, gerisine karışma' diyorsa, bilin ki orada bir şeytanlık vardır. Şu anda Pensilvanya olayı böyle değil mi? Şimdi orada bir murakabe var mı? Orada bir hakikaten değerlendirme, sorgulama, böyle bir şey var mı? Ne diyor oraya tabi olanlar? 'O dediyse doğrudur.
Açık söylüyorum, şahlanışın birinci şartı imansa, yürekse, ikinci şartı da bunun somut çıktılarını ortaya koyacak bilimdir, bilimsel zihniyettir, bilim kuruluşlarıdır.
'BİR PROFESÖR MÜSVEDDESİ VAR'
İnsanlığa hizmet etmek yerine zihnini Amerika’da yaşayan şarlatana adayan mankurtlardan bilim adamı olmaz. Her kim, 'İslam terakkiye terstir' diyorsa bilin ki o hikmetten nasibini almamış bir nadandır. Bunların tek gayesi kurdukları tuzaklara çekebildikleri kadar insanı çekebilmektir.
Rabbimiz bize Kuranı Kerim’de defalarca, 'akletmez misiniz, düşünmez misin' diye buyuruyor. Birisi sadece, 'sen söyleneni yerine getir gerisine karışma' diyorsa orada bir şeytanlık vardır. Pensilvanya olayı böyle değil mi?
Bir profesör müsveddesi var. 'O bize şah damarından daha yakındır' diyor. Bize şah damarımızdan daha yakın olan sadece Allah’tır. Bu ifade şirktir.
Uzun süre ilmimize fıtratımıza ters bir dayatmayla karşı karşıyayız. Milletimiz hamdolsun bu çarpıklığın farkına varmıştır. 15 Temmuz direnişi bu sorgulamanın bir neticesidir.
“DEDEM DE SARIKAMIŞ’TA ŞEHİT DÜŞTÜ”
Konuşmasında dedesinin Sarıkamış’ta şehit düştüğünü anlatan Erdoğan şunları söyledi:
“Bugün biliyorsunuz Sarıkamış’ın 103. Yıldönümü. Sarıkamış’taki şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Benim dedem de Sarıkamış’ta şehit düştü. Bugünkü gibi, onların postalları, bugünkü gibi muflonlu giyecekleri yoktu. Ve onlar, o karda kışta, sonra dedemlerin öğrendiği kadarıyla, ‘tüfeğine sarılı olarak dondu kaldı’ dediler. Bakın neler çekmişiz ya. Şimdi birileri nelerin peşinden koşuyor, neler yapmaya çalışıyor ? Ama artık devran değişti. Gereği neyse gerektiği yerde yapacağız."