Mert İnan / Milliyet
Türkiye’nin ciğerini yakan yangın felaketlerinin ardından yanan ormanların eski durumuna nasıl geleceği merak konusu olurken, ağaçlandırma çalışmaları için de kampanyalar başlatıldı. Kızıl çam ve makilik alanlarda meydana gelen yangın felaketlerinin ardından küle dönen yerlerin yeniden yeşil örtüye kavuşması için ne yapılması gerektiğini Milliyet’e anlatan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “Yanan alanları sadece korumaya almamız yeterli, yanan yerlere iş makineleri sokup yanan ağaçları sökmek, toprağı eşelemek ekolojik dengeye daha çok zarar verir. Ekolojik sistem kendi kendini tamir edecektir” dedi.
Prof. Dr. Tolunay, yanan ormanların yeniden nasıl yeşereceğini şöyle anlattı: “Kızıl çam ve maki, yangına uyum sağlamış iki türdür. Bu türler insan öncesi dönemden beri varlığını sürdürürken, binlerce yıldır doğal veya insan eliyle oluşan yangınlar sonrası gençleşmiş yani yandıkları yerlerde yeniden yeşermişlerdir. Kızıl çam tohumları doğal döngüde toprağa döküldükten sonra toprakla bütünleşip köklenir ve yıllar içinde ağacın büyümesi gerçekleşir. Ancak normal şartlarda kızıl çam alanlarının olduğu toprak tabakası kalın yaprak örtüsüyle kaplanır ve tohumlar kuru yaprakların içinden toprağa ulaşıp çimlenemez. Dolayısıyla bu durumda orman gençleşemez. Orman yangınları ise kuru yaprak tabakasını ortadan kaldırır ancak kozalakların içindeki tohumlar yanmazlar. Bu tohumlar toprağın içine karıştıktan sonra bir sonraki bahar çimlenir ve yanan bölgede 5-8 santime ulaşmış fidanlar oluşur. Hatta yangında küle dönen ağaçlarda kalsiyum, potasyum, magnezyum, fosfor, sodyum, potasyum bulunduğundan gübre görevi görürler. Altını çizerek belirtmek isterim ki, bu bahsettiğim doğal seleksiyonun işleyişidir. 10 bin yıl önce doğal sebeplerden yanan kızıl çam ormanları da bu süreçler sonrası yeniden canlanmıştır. Yanan yerlere ağaçlandırma yapılması için iş makineleri sokulup toprağın kazınmaması hatta hiçbir şey yapılmaması ekolojik döngü açısından daha sağlıklıdır. 20 yıl sonra genç fidanlar 10-15 metreye ulaşacaktır.”
‘Bir sonraki bahar’ dedi ve uyardı: Dokunursak çok zarar veririz
‘Doğal seleksiyon işlesin’
Yanan ormanların bir kısmında tohum bile kalmadığının tespiti durumunda doğal sürecin taklit edilerek ağalandırma yapılması gerektiğine de değinen Prof. Dr. Tolunay, şöyle devam etti:
“Yapılacak en önemli iş, yanan alanların başarılı ve titiz şekilde korunmaya alınmasıdır. Şayet ekolojik döngüyü sağlayacak tohum yoksa çevredeki yanmamış doğal ağaç veya tohumlar, toplanıp toprağa serilebilir. Bir sonraki bahar ekilen tohumların durumu ve çimlenme olup olmadığı kontrol edilir. Ağaçlandırma adı altında yapılan bir takım yanlış uygulamalar söz konusu. En büyük yanlış yanan ağaç ve makilerin kökleri ile topraktan sökülmesi. Bu ağaç ve bitkiler yangına uyum sağlamış türlerdir, orman kendini yenileyecektir. Toprağın sadece birkaç santimlik kısmı yangından etkilendiğinden zarar görmez. Bırakalım, doğal olarak kızıl çam ormanları ve yanan makiliklerde doğal seleksiyon işlesin. Yanan alanlara boşu boşuna dozerleri sokarak, toprağı işleyip daha çok zara vermeyelim. Kaldı ki Manavgat’a İzmir, Adana ve Eskişehir’den getireceğiniz fidanlar genetik eşitliği bozar. Antalya’daki kızıl çam ile Eskişehir’deki aynı genetik yapıya sahip ağaçlar değildir. Ağaçlandırma için her zaman yüz yıl sonrasını düşünerek hareket edilmesi gerekir. Yüz yıl sonra Ege ve Akdeniz daha sıcak, daha kurak olacak. Bu bölgede yetiştirilecek tek ağaç türü kızıl çam ve maki türleri. Kalkıp bu bölgelere söğüt, meşe, çınar dikerseniz bir süre sonra ölür. İklim değişikliğine uyum için genetik türün korunması şart.”
‘Meyve ağacı ile orman kurulmaz’
Tolunay, yanan yerlere meyve ağacı dikimi önerisine ilişkin ise şunları söyledi: “Ceviz, badem, zeytin gibi meyve ağaçları ile orman kurulmaz, olsa olsa meyve bahçesi oluşturulur. Bu türler sulama, gübreleme yapmadan gelişemezler. Aynı zamanda geniş aralıklarla dikildiği için erozyon önleme, karbon tutma, oksijen üretme gibi ekosistem hizmetleri de düşük olur. Yaban hayvanlarına habitat oluşturma fonksiyonları da olmaz. Aynı zamanda bu meyve ağaçlarının altlarına gelen otsu çalı türleri de meyve verimini artırmak için kesildiği için bitkisel biyoçeşitlilik de az olur” dedi.