Günün Haberleri   |   Giriş sayfam yap   |   Favorilere ekle   |   Künye   |   İletişim   |   Sitene haber ekle


 
DOLAR
34,2328
EURO
37,2925
IMKB
8.860,000
ALTIN
2.930,370
 
Hava Durumu ANKARA
19 / 28 C°
Değiştir
 
     
 
Medya Spot Google
 
 
 Ana Sayfa  Gündem   Ekonomi   Dünya   Yaşam   Medya   Spor   Magazin   Polis Adliye 
 
'NE DİN ELDEN GİDER, NE DE ŞERİAT GELİR'
 NE DİN ELDEN GİDER, NE DE ŞERİAT GELİR
 
Prof. Bardakoğlu ‘Toplumda din kaygısı yaratılmak isteniyor’ diyor
 
8.10.2007 - 08:15
Karşı çıkarak da dinin siyasete alet edildiğini, böylece toplumda bloklaşma istendiğini söyleyen Diyanet İşleri Başkanı, sanılanın aksine toplumun dine bakışında değişiklik olmadığını ifade etti.
RAMAZAN ayının verdiği manevi yoğunlaşmanın etkisi olmuş mudur bilinmez ama bu Ramazan ayını da ucu bir şekilde dine uzanan tartışmalarla geçirmekteyiz. Mola yerinde namaz kılma talebi bir gün tüm hayatı tasallut altına alabilir miydi, Türkiye Malezya olur muydu, mahalle baskısı rejim baskısına dönüşebilir miydi, yeni anayasa taslağındaki kimi maddeler bunun yolunu açmak için miydi, vesaire. Konu başlıklarının ortak özelliği siyaset çıkışlı hatta siyasetin ta kendisi olmasına rağmen ana tema yine de dindi. O yüzden dinin Türkiye’deki pratik temsilcisi Diyanet İşleri Başkanı’nın kapısını çaldım. Reformist özelliğiyle tanınan ve koltuğa oturduğu günden bu yana tıkanan noktalarda önemli açılımlar sağlayan Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ile hem her daim taze, hem de sıcak tartışma konularını konuştuk. 
Yeni anayasa taslağında tartışılan maddelerden biri de din eğitimiyle ilgili. Siz bir açıklama yaptınız ve ‘Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi zorunlu olarak devam etmeli, din eğitimi dersi ise tercihe bırakılmalı’ dediniz. Siz bu tartışmanın bir tarafı mısınız?  Biz anayasa değişikliğinin tarafı değiliz, yasama organı karar verecek ama bu konuda Diyanetin görüşünün alınması tabi bir durumdur. Önem de taşır. 

MEB’in alanı değil mi bu, konu sizi niye ilgilendiriyor?
Çünkü biz de din eğitiminin içindeyiz. Toplumu, isteyenleri cami içinde-dışında yaygın olarak aydınlatıyoruz. Bu konuda kanaatim çok net: Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi bilgilendirme dersidir, böyle verilmelidir. Sorunlar varsa giderelim ama dersi kaldırmak ciddi bir yanlış olur, başka sorunlar doğurur. Din eğitimi ise isteğe bağlı olmalıdır, laikliğin gereği budur. Devlet vatandaşlarının herhangi bir dinin eğitimini almaya zorlayamaz ama isteyenlerin dini bilgi edinme talebini karşılamalı. Bizim hizmetimiz de bir yönüyle din eğitimidir. Kuran kursları bunun parçasıdır. Ama kurslarımıza gelen öğrenci sayısı bir milyon dört yüz bin civarında. O yaştaki çocukların sayısının 9’da ya da 10’da biri yani. Demek ki biz din eğitimi ihtiyacının tamamını karşılıyor değiliz.

İSLAM ÖĞRENİLSİN İSTERİZ

Belki de talep bu kadardır!

Olabilir ama talebi nerede karşıladığınıza da bağlı bu. Camide pedagojik eğitimi yeterli olmayanlar yerine başka usul ve imkánlarla karşılamak talebi değiştirir. Arz ve talep birbirini tetikler.

Talebi siz de yaratabilirsiniz yani?

Açık söyleyeyim biz bu konuda nötr değiliz. Tabi ki herkes bu dinin eğitimini alsın isteriz. İnsanların davranışlarına karışmaz, tercihlerini yargılamaz, hayat tarzlarını eleştirmeyiz ama sorulduğunda dinin doğru ve yanlış gördüklerini de söyleriz, ikisini eşitlemeyiz. Bu tartışmada konuşulması gereken toplumda din eğitimiyle ilgili talep var mıdır, varsa nasıl karşılanmalıdır, sorusu olmalı.

Diyelim ki bu soru ‘evet’ olarak cevaplandı. Bu durumda din eğitimi dersini kim vermeli, siz mi?

Henüz o aşamada değiliz. Önce din eğitimini sağlıklı bir zeminde tartışmamız gerek.

DİN EĞİTİMİ TALEBİ VAR 

MEB din kültürü ve ahlak bilgisi dersi için yeterli olabilir ama din eğitimi farklı bir formasyon gerektirir. Ama bu dersi vermek aynı zamanda pedagoji de gerektirir. Siz buna hazır mısınız?

Doğrusu değiliz. Yapabildiklerimiz dışında tüm toplumun din eğitimi taleplerini karşılamak üzere yapılanmış, eğitim görmüş değiliz. Ama toplumun talebi bir realitedir. Bu Müslümanlık için de geçerli, Hıristiyanlık ve Musevilik için de. Talep buysa karar vericiler ‘Ben kendim buna ihtiyaç duymuyorum, sizin ihtiyacınızı da ciddiye almıyorum’ diyemez. Bu piknik alanıyla ilgili de olabilir, operayla da. Çocuklarını inandığı dine göre yetiştirmek isteyenlere ‘Git o eğitimi nerede alırsan al’ diyemeyiz. O zaman bunu yeraltına, duvar arkasına itmiş oluruz. Çocukların kafasına da din adına kimin ne sokacağını bilemeyiz. 

Diyanet başkanı olarak siz ne öneriyorsunuz peki, dersin mekánı okullar mı olmalı, Kuran kursları mı?

Benim bir yöntem önerim yok. Önce MEB ve Diyanetin ilgili birimleri, aydınlar, siyasetçiler bir araya gelmeli, bu talebin bir realite olduğunda konsensusa varmalı ki ‘Nasıl karşılayalım’ diye bir soru ortaya atılsın. O zaman cevabını da buluruz.

MALAYLARI HACDAN BİLİRİZ 

Yıllarca ‘Türkiye İran mı olacak Cezayir mi’ derken şimdi yeni bir ülke keşfettik, Malezya! Artık Malezya’ya benzemekten korkuyoruz. Türkiye’de dini hayatın nabzını elinde tutan kurumun başı olarak söyler misiniz; bu korkunun toplumda karşılığı var mı?

Ben böyle bir gelişmeden ya da korkudan söz edenlerin kendisinin gerçek bir kanaatinin, endişesinin olduğunu hiç düşünmüyorum.

Nasıl yani? Kendisi korkmuyor ama toplum korksun istiyor, öyle mi?

Bir defa böyle bir şeyin Türk toplumunda yankılanması mümkün değil. Toplumun Malezya’yla ilgili hiçbir bilgisi yok. Malezyalıları hacılarımız Hicaz’da görür sadece! Onlar da nezaketli, kibar, istendiğinde kalkıp kendi yerini bile verecek kadar centilmen insanlardır.

MALEZYA’YA NEZAKETSİZLİK 

Tartışma niye çıkıyor o halde? Bu korkunun altında bir ‘olmamışlık’ hissi mi var? Türkiye ‘olmamış bir ülke’ mi?

İster özlem, ister korku olarak dile getirilsin, özgüvenden uzak, rasyonel olmayan rahatsız edici tartışmalar bunlar. Bunu bir kişiliksizlik hatta milli kimliğimize, tarihimize, hatıralarımıza, gücümüze güvensizlik olarak görüyorum. Çok da rahatsız oluyorum. Tv’de artistleri, aktörleri görüp onlara benzemek isteyenlere üzüldüğüm gibi tıpkı. Şunu da açık söyleyeyim. Bunun arkasında vatandaşımızın kolayca sezdiği ama fazla telaffuz edilmeyen başka sebepler var. 

Nedir onlar?

Tabi bunlar benim spekülatif ifadelerim. Konunun arka planların iteklemesiyle gündeme geldiğini sanıyorum ama bunun hiçbir reel tarafı da yok. Hangi ülke olursa olsun o ülkelere, mesela şimdi Malezya’ya karşı da büyük bir nezaketsizlik yapılıyor. Bu bir başkasına ‘Allah bir gün beni senin gibi yapmaz inşallah’ demek gibidir. Nezakete aykırıdır.

BU DİNİ YENİ BULMADIK

Türkiye Malezya olmaz mı yani?

Bu toplum bu dini, bu devleti yeni bulmadı ki! Çadır devleti değiliz biz. Asırlardır farklı din mensuplarıyla bir arada yaşıyoruz, güçlü devletler kurmuşuz, din devlet ilişkilerini belli bir ahenkte tutmuşuz. Demokrasiyle, laiklikle, modern dünyanın birikimleriyle tarz ortaya koymuşuz. İlahiyat fakültelerimiz ve Diyanet sayesinde din hakkında bilgiye ve özgüvene sahibiz. Öğrenciliği çoktan geçtik. Olsak olsak başkalarına Müslümanlığı anlatacak öğretmenler olabiliriz. 

Bu tartışmaların tam da şimdi köpürtülmesine Ramazan ayı fon oluşturuyor olabilir mi?

Magazin üslubuna kaçan tartışmaların Ramazanla ilgisi var ama bu tartışmaların alakası hiç yok. 

Siyasetle mi ilgisi var?

Başka arka planları olabilir.

Peki, Türkiye toplumu giderek muhafazakárlaşıyor mu?

Hayır. Türkiye ne muhafazakárlaşıyor, ne dinden uzaklaşıyor. Bu çalkantı, med-cezir her dönemde olmuştur.

Araştırmalar, anketler bu sonuca ulaşıyor ama. ‘Eskiden bu kadar kapalı kadın yoktu’ diyenler de var?

Bazı yaşlılar ‘Kimse camiye gelmiyor, kıyamet yaklaşıyor’ derken bazıları da ‘Ne oluyor? Herkes kendini dine verdi’ der. Bir Cuma günü bir caminin içine bakın, bir de dışına. İçine baktığınızda herkes orada zannedersiniz, dışına baktığınızda ‘bu ülkede namaz kılan yok mu’ dersiniz. Bu manzara hiç değişmez.

ILIMLI İSLAM TANIMI YANLIŞ 

Eskiden Türkiye’nin siyasal İslam’a kapılmasından korkulurdu. Şimdi o buharlaştı, ılımlı İslam’dan korkuluyor. Ilımlı İslam ülkesi miyiz biz, İslam’ın ılımlısı ılımsızı olur mu?

Biz din bilginleri İslam’ın sadece İslam kelimesiyle anlatılmasını doğru buluruz. Başına sonuna tanımlar getirmeye başladınız mı ona şekil veriyorsunuz demektir. Hálbuki İslam şekil verir, şekil verilmez. Değiştirir, değişmez. Müslümanlığı kendinize göre dizayn edemezsiniz ama kendi dindarlığınızı sürekli yenilersiniz. Bu da dini anlama, algılama, yorumlama kapasitenizdir. Bunların yerelliği, subjektifliği, kişiye, topluma göre değişebilirliği vardır. Ilımlı İslam tanımını doğru bulmamamın bir nedeni de, uluslar arası bir başka stratejik plan ve anlamının olmasıdır. 

Türkiye’nin son yıllarda hem dünyada hem Müslüman ülkelerde diplomatik üstünlüğü ve etki gücü arttı. Laik, demokratik ve nüfusu Müslüman bir ülke olarak Türkiye, özelikle 11 Eylül’den sonra uluslar arası arenada diğer Müslüman ülkelere model olarak gösterildi. Öte yandan bu ülkeler de bizi böyle görüyor hatta bu misyonu yüklüyor?

Ama Türkiye’nin gücü, itibarı bugün ya da uluslar arası stratejilerin sonucu olarak oluşmadı ki! Türkiye asırlardır önemli bir ülke. Bunu Balkanlara, Afrika’ya hatta Endonezya’ya gidince görürsünüz. Türkiye hiçbir zaman model olduğunu iddia etmemiştir. Model olacak kadar yukarıda ve güçlüyseniz bunu söylemeyecek kadar da nezaketlisinizdir zaten. Ama bir başkası sizden etkileniyorsa da etkilenir. İnsanlar gibi ülkelerin de başkalarından öğrenecekleri olabilir.

DİN TEKELİMİZDE DEĞİL

Türkiye’de din-siyaset ilişkisi de sorunlu. Bir tarafı da kurumsal olarak sizin yetki ve sorumluluk alanınızda...

Yo, estağfurullah. Din, Diyanet’ten çok daha üstte bir kurumdur ve hiçbir zaman Diyanetin yetki ve tekelinde değildir. Biz sadece din hizmeti verir, bunun koordinasyonunu yaparız. Zaten dinimizde ruhban sınıfı, otorite anlamında din adamı da yoktur. Biz doğru bilgiyi üretir, temsil ederiz. 

Bilgi güç demektir ama? Bilgiye sahip olan kontrolü elinde tutar. Hele ki konu dinse, orada otorite ve kontrol kendiliğinden oluşur.

Soru doğru ama biz o amaçla yola çıkmış, bunu iddiayı etmiş değiliz. ‘Din adına ne söylenecekse biz söyleyeceğiz, kimse konuşmasın’ demiyoruz. Mesela yılda binlerce dini kitap yayınlanıyor. Bunların hepsini denetlememiz mümkün değil. Biz yolu açalım, diye özgün, sağlam eserler neşretmeye çalışıyoruz. O yüzden ilahiyat fakülteleri ve Diyanet etkili ve doğru dini bilgiyi temsil eder. Gücü de oradan gelir.

DİN-SİYASET İLİŞKİSİ ZORDUR

Peki. Din siyaset ilişkisine gelelim. Din siyasete alet ediliyor mu gerçekten?

Bu zor bir konu. Biz isteriz ki siyasetçiler din tartışmalarına hiç girmesin, ne karşı, ne yanında olsun. Siyaset rasyonel zeminde yürüsün. Ama siyasetin dinle ilişkisi sadece din üzerinden oy toplamak, itibar kazanmak şeklinde olmuyor. Tersi de olabiliyor. Karşı çıkarak başka bir bloklaşmayı desteklemiş, beslemiş olabilirsiniz. Mesela ‘Hutbeler Brüksel’den emirle yazılıyor’ ya da ‘Allah katında hak din İslam’dır, cümlesi hutbelerden kaldırıldı’ tezini gündeme yine siyasetçiler getiriyor. Doğru olmadığını onlar da biliyor oysa. 

Bile bile niye böyle söylüyorlar?

Toplumda din konusunda umutsuzluk, ‘Din elden gidiyor’ kaygısı meydana getirip siyasi çıkar sağlamak için.

DİNE BİZ DE KARIŞAMAYIZ 

Konunun bir ayağı daha var. Diyanet bir devlet kurumu ve 1924’te İslam’ın modern yorumuna ulaşsın, din hizmetini devletin kontrolünde buna göre yapsın, diye kuruldu. Sizler de bir bakana bağlı memurlarsınız sonuçta. Dolayısıyla ‘Diyanetin dini siyasete alet ettiğini’ niye düşünmeyelim ki biz?

Dediğiniz hiyerarşik ve kurgusal olarak gayri mümkün değildir ama ancak iki tarafın da buna yatkın olmasıyla mümkündür. Siz hükümetin, bakanın gözüne bakar, din hakkında ne diyeceğinizi onlara sorarsanız, kalenin biri yıkılmış olur. Siyasetçi de kendini din hakkında konuşmaya yetkili görür, size ‘siyaseten bunun böyle denmesi gerekiyor’ derse öteki kale de yıkılır. Ama bu kurumun geleneğinde de, kendim ve arkadaşlarım için de söyleyeyim, Diyanet’in müdahaleye tahammül yoktur. Farzı muhal istesek bile dine tahakküm kuramaz; manipüle edemeyiz. Çünkü dinin müdahaleye tahammülü yoktur.


Vebal almaktan korkarım 


Diyanet İşleri Başkanı olarak din ile devlet arasında, çok nazik ve zor bir yerdesiniz. Her ikisinin de çakıştığı ve de çatıştığı noktalar var sonuçta. Kendinizi vicdanen vebal altında hissettiğiniz oluyor mu?

Topluma din hizmeti götürme, insanlara ulaşma ve İslam’ı anlatma konusunda hakikaten üzüldüğümüz, yetmediğimizi gördüğümüz çok iş var. Sadece camiye gelenlere din anlatmak elbette rahatsız ediyor bizi. Bu rahmet dini genç yaşlı, zengin fakir, bürokrat aydın herkese gelmişse, bizim bu rahmeti herkese ulaştırmamız lazım. O yüzden ahirette ‘Yarabbi ben dünyanın geçiciliğinin farkına varmadım. Hálbuki dünyanın ötesinin, toprağın altının olduğunu daha önce fark etmeliydim. Senin din álimlerin bana bu hakikatleri anlatmadılar’ denmesinden çok korkarım.


Cemaatler suni değil, tabii bir olgudur


Hukuken yasak ama cemaatler, tarikatlar bu topraklarda bir tarihselliğe sahipler ve toplumsal olarak bugün de devam ediyorlar. Onların varlığını kendi alanınıza müdahale olarak mı görüyorsunuz yoksa sivil toplumun gereği olarak mı?

Dinlerin tarihsel tecrübesinde farklı yorumlar vardır, suni de değildir, kaçınılmazdır. Farklı kültürlerdeki insanlar ana ilkelerde bir olsalar da aynı dini farklı şekilde algılayacaktır. Biz de din içi farklı oluşumları tabii bir olgu olarak görüyoruz. Alevilik de, Bektaşilik de, cemaatleşme ve tasavvufi akımlar da buna dáhildir. İçlerinde felsefi tasavvufi derinliği taşıyanlar da var, ekonomik çıkar ilişkisine ya da kişiye bağımlılığa dönüşmüş olanlar da. Cemaatleşmeyi sadece din ekseninde anlamak yanlıştır. Bunun şehirleşme boyutu da var. Şehirdeki insanın ekonomik sıkıntısının, sosyolojik yalnızlığının giderilmesi için insanların gruplar oluşturması, dini eğitim talebini yeterince karşılayamamanın doğurduğu boşlukların insanların inisiyatifiyle doldurma çabası var. Kompleks bir konu bu. Bizim görevimiz bunları toptan kabul veya reddetmek yerine doğru dini bilgiyi aktarmaktır.
(STAR/FADİME ÖZKAN)


Arkadaşına Gönder   Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
  Toplam yorum 0   Onay bekleyen 0  


Yorumunuz editörlerimiz tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

  Bu kategorideki diğer haberler


'ATAMALARDA MİT RAPORU İSTERİM'

BBC'NİN ŞOK PKK TANIMI

AKPLİ KADIN VEKİLİN ŞOK OLDUĞU AN
»  BAYKAL: PKK SALDIRISINI LANETLİYORUM
»  ERDOĞAN: TERÖRLE MÜCADELEMİZ ARTIK FARKLI OLACAK
»  13 ŞEHİT, TÜRKİYE'Yİ AYAĞA KALDIRDI, ADANA'DA HALK ŞEHİTLER İÇİN YÜRÜDÜ
»  ERDOĞAN, TERÖRLE YÜKSEK KURULU'NU TOPLAYACAK
»  BAHÇELİ, HEMEN SINIR ÖTESİ OPERASYON İSTEDİ
»  ESKİ YARGITAY SAVCISIDA ŞAŞTI BU YARGILAMAYA
»  GÜL'DEN TERÖRE 13 ŞEHİT ÖFKESİ
»  TERÖRİSTLER, GABAR DAĞINDA KISTIRILDI
»  ŞEHİTLERDEN BİRİ ASSUBAY, 12'Sİ ER
»  ŞIRNAK'TA ÇATIŞMA, 13 ASKER ŞEHİT
»  ''MALEZYA OLACAK DİYENLERİN FİKİRLERİ MELEZ''
»  BAKANLIK BROŞÜRÜNDE GÜLEN REKLAMI
»  KORAY AYDIN'A BAHÇELİ TAVRI
»  TSK, GÜVENLİK BÖLGELERİNİ GENİŞLETTİ
»  GÜL'ÜN CUMHURBAŞKANLIĞI DÜŞER Mİ?
»  EMİN ÇÖLAŞAN BÖYLE KOVULDU
»  ÜMİT BOYNER'DEN TÜRBAN ÇIKIŞI!
»  TAYYİP ERDOĞAN YAKIŞIKLI MI?
»  ''KESİNLİKLE KIRMIZI KART DEĞİLDİ''
»  ŞEHİT İFTARINDA FİLİZ BÜYÜKANIT'IN YÜREĞİ DAYANMADI
»  ŞIRNAK KATLİAMI'NIN NEDENİ AKP'YE OY
 
  ÇOK OKUNANLAR
  YAZARLAR

 
EMİN VAROL
 
GAZETEC? ACI S?YLER !

 
Ercan Deva
 
Hatalar Zinciri ve Ortak Akıl

 
MURAT ŞAHİN
 
Matematik Ucuzlugu

 
Cahit Saraçoğlu
 
100 Milyar Liralık Destek Alacaklar
  ÇOK YORUMLANANLAR
  ANKET
Cumhurbaşkanlığı Seçimerinde Kim Kazanır?
Recep Tayyip Erdoğan
Kemal Kılıçdaroğlu
Muharrem İnce
Diğer
 Sonuçları göster   
 
 
RSS

Add to Google
Medya Spot'ta yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.  Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Medya Spot sorumlu tutulamaz.