Bağımsız Kamu Görevlileri Sendikaları Konfederasyonu (BASK) Genel Başkanı Resul Akay, bugün başlayacak olan, kamu çalışanlarının 2006 yılına ait mali ve sosyal haklarına ilişkin toplu müzakerelerin Hükümet tarafından bloke edildiğini belirterek, bu tavır karşısında yetkili sendikaların da kaybolmaya yüz tutmuş çadır tiyatrolarını, sevimsiz oyunlarla hatırlatmaya çalışan modern palyaçolara benzetti.
Resul Akay, Konfederasyon Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, Hükümetin, toplu pazarlık görüşmelerinden iki gün kadar önce (14 Haziran 2005 tarihinde) Yüksek Planlama Kurulu’nu (YPK) toplamak suretiyle üç yıllık memur maaş artış oranlarını belirlediğine dikkat çekerek, “YPK’da kabul edilen Orta Vadeli Mali Plan 2 Temmuz 2005 tarihli Resmi Gazete’de yayımlamıştır. Anılan Plana göre, memur maaşlarına 2006 yılında 7,4, 2007 yılında 6,4, 2008 yılında 3,5 oranında artış yapılacağı belirtilmektedir” dedi.
Memur sendikalarını dışlayarak memur maaşlarında iyileştirme yapmanın memurları ve sendikalarını hiçe saymak anlamına geldiğini ve bu durumun Anayasa ihlali olduğunu ifade eden Akay, “Ayrıca IMF Türkiye Temsilcisinin memurlara ek iyileştirme yapılmasına karşı çıkan açıklaması da toplu pazarlık düzenine ağır bir darbe indirmiştir. Anlaşılan o ki, Kemal DERVİŞ’le başlayan IMF pervasızlığı yeni bir boyut kazanmıştır. Kamu sendikalarının muhatabı Hükümet mi? IMF mi? Kamu sendikaları pazarlığa kiminle oturacaktır. Parayı verecek olan Hükümet midir? IMF midir? Memurlara yapılacak maaş zammını IMF belirleyecekse memur sendikaları Başbakanlığa değil, IMF Temsilciliğine gitmelidir. Hükümet ve IMF, 15 Ağustos’ta başlayacak toplu görüşme masasını resmen ve alenen bloke ederek toplu pazarlık düzenini vesayet altına almışlardır.” diye konuştu.
“Toplu pazarlık arifesinde üç yıllık maaş artış oranı belirlenmişse, ek iyileştirmenin miktarı tespit edilmişse, toplu pazarlık müzakereleri bloke edilmiş demektir. Böyle bir ortamda masaya oturmak konu mankenliğinden öteye geçmeyecektir” şeklinde konuşan Akay sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu ortamda pazarlık masasını boykot etmek kaçınılmaz olmuştur Pazarlık masasının boykot edilmesi halinde Hükümet hem iç, hem de dış kamuoyunda zor durumda kalacağından memur sendikalarının pek çok talebini yerine getirecektir.
Bu vesile ile memur sendikalarına bir defa daha çağrıda bulunuyoruz. Memur sendikacılığını ayağa kaldırmak ve Hükümete yanlışını göstermek için yarın başlayacak toplu pazarlık görüşmeleri boykot edilmelidir.”
PALYAÇOLAR PAZARLIK YAPAMAZ
Resul Akay, Toplu pazarlık müzakerelerini sürdürecek Konfederasyonun birisinin tatil günleri hariç 15 gün eylem yapacağına, diğerinin ise, toplu görüşme takip çadırı kuracağına dikkat çekerek, “Toplu görüşmeleri yürüten bir konfederasyonun kendi kendisini takip etmesinden daha komik ne olabilir. Toplu pazarlık müzakerelerini yürüten sendika ve konfederasyonları başkalarının takibi gerekirken, bunlar kendi kendilerine markaj uygulamayı planlamaktadırlar. Bir futbol takımının kendi kendine markaj yapması ne anlama geliyorsa, toplu görüşme takip çadırı da aynı anlama gelmektedir. Üç yıldır bu çadırlar büyük patırtı ve gürültü ile kurulmakta ve mahcup bir şekilde habersizce sökülmektedir” dedi.
Bu sendikaların bu tavırlarıyla memur adına hiçbir kazanım elde edemeyeceklerini belirten Akay, “Bunlar hiçbir riski göze almazlar. Bunlar kaybolmaya yüz tutmuş çadır tiyatrolarını, sevimsiz oyunlarla hatırlatmaya çalışan modern palyaçolardır. Kamu çalışanları bilmeli ki, memurların önündeki engel Hükümet değildir. Memurların önündeki en büyük engel, siyasi ve ideolojik hedefleri nedeniyle Hükümete karşı ortak bir tavır koyamayan sendikalardır” diye konuştu.
MÜZAKERELERE ARA VERİLMEMELİDİR.
Akay Toplu Pazarlık Müzakerelerine ara verilmemeli ve 15 günlük yasal sürenin ziyan edilmemesi gerektiğini belirterek, “sendika ve konfederasyonlar önlerindeki 26 saatlik süre içerisinde ortak bir talepte anlaşma sağlamalıdırlar. Kendi kendini takip etme gevezeliği bir kenara bırakılmalı ve Hükümeti köşeye sıkıştıracak makul talepler ortaklaştırılmalıdır. Talepler ortaklaştırılırken, 4688 sayılı Kanunun 28’inci maddesinde belirtilen toplu görüşmenin kapsamı dışına çıkılmamalıdır. Konfederasyonların hazırladığı talep listelerinde 28’inci maddede yazılı olmayan pek çok konunun yer aldığını görüyoruz. Bu sendikalar hangi yasaya göre toplu pazarlık masasına gitmektedirler. Müzakereler 4688 sayılı Kanuna göre yürütülmektedir. Her sendika ve konfederasyonun ayrı bir Kanunu yoksa, toplu pazarlık görüşmeleri ile ilgili kural hatası yapılmamalıdır” dedi.
BASK Genel Başkanı Resul Akay konuşmasını şöyle sürdürdü:
“SENDİKALARIN HALİ “BREMEN MIZIKACILARINI” ANDIRMAKTADIR
Bu gün itibarı ile baktığımızda her konfederasyonun bir talep listesi bulunmaktadır. Konfederasyonun birisi bir şey diyor, diğeri başka bir şey diyor, bir diğeri daha farklı bir şey diyor. Toplu pazarlık sürecinde Merhum Kemal SUNAL tiplemelerindeki komikliklere tanık olmaktayız. Yetkili konfederasyonlardan tek ses çıkacağına her kafadan bir ses çıkmaktadır. Konfederasyonlar bu görüntüleri ile tıpkı Bremen Mızıkacılarını andırmaktadırlar.
USLU ÇOCUKLARLA HAK ARANAMAZ
Kamu çalışanlarının en büyük kadersizliği, uslu çocuk tiplemelerini andıran kişilerin sendikal mücadelenin ön saflarında olmalarıdır. Nitekim bu uslu çocuklar 2002 yılında 57’nci Hükümet karşısında hiçbir varlık gösterememişler, hatta kazanılmış hakları dahi koruyamamışlardır. Enflasyon farkı alacaklarını takas etmeyi sendikacılık olarak takdim eden bu uslu çocuklar, bu yolla biat ettikleri siyasi merkezlere oy kanalize etmeye çalışmışlardır.
Oysa, toplu pazarlık müzakerelerinde “kamu çalışanlarının Anayasa’da ve yasalarda var olan hak ve kazanımlarının korunmasına devam olunacaktır.” Şeklinde bir maddelik bir mutabakat metni imza altına alınmış olsaydı, kamu çalışanlarının hiç bir kazanımı yok edilmemiş olacaktı.
Pazartesi günü başlayacak toplu pazarlık müzakerelerinde böyle bir maddenin Hükümete önerilmesini ve kabul görmemesi halinde derhal masanın terk edilmesi beklemekteyiz.
ÜÇ YILLIK KAYIPLAR
Sendikaların basiretsizliği yüzünden kamu çalışanlarının sendikalara beslediği umut ve heyecan her geçen gün kaybolmaktadır. Üç yıldır yapılan toplu pazarlık müzakerelerinde yeni bir kazanım elde etmek şöyle dursun, pek çok kazanılmış hak ziyan olmuştur.
1- 2000-2001 ve 2002 Yılları Bütçe Kanunları ile teminat altına alınan gerçekleşen enflasyon üzerine 2 puanlık refah payı kadar maaş artışı 2002 Yılı toplu pazarlık görüşmelerinde hükümete armağan edilmiş, bu uygulama nedeniyle 2003 Yılında kamu çalışanlarının ortalama maaş kaybı yüzde 10 olmuştur.
2- 2003 yılında 45 milyon lira tutarındaki asgari geçim standardı gelir ve damga vergisinden muaf tutulduğu halde, 2004 Ocak ayından itibaren gelir ve damga vergisine tabi tutulmuştur. Bu uygulama sonucu kamu çalışanları her yıl ortalama 120 milyon lira hak kaybına uğramıştır.
3- 2003 Yılında emekli sandığı kesintileri bir puan artırılmak suretiyle bir memurun maaşında aylık 8 milyon, yıllık 96 milyon lira kaybı olmuştur. Bu kayıplar her yıl artarak devam etmektedir.
4- 2003 yılına kadar ilaç bedellerine katkı payı ödemeyen kamu çalışanları, 2003 yılından itibaren ilaç bedellerinin yüzde 20’si maaş bordrolarından kesilmektedir.
5- 2005 yılı itibarı ile kamu çalışanlarından eş değer ilaç farkı alınmaktadır.
HÜKÜMET SÖZÜNÜ TUTMALIDIR
Hükümet iş başına geldikten sonra “Bizden şimdi bir şey talep etmeyin. Yapacağımız çalışmaların neticesi evinize, cebinize ve mutfağınıza ancak 3 yıl sonra yansıtılacaktır.” şeklinde defalarca açıklama yapılmıştır.
Sayın Başbakana ve Hükümet Üyelerine soruyoruz. Kamu çalışanları ekonomideki mega büyümeden payını ne zaman alacaktır. Kamu çalışanları ekonomide yaşanan bahar ve yaz havasını ne zaman soluyacaktır. Dahası Sayın Başbakan, “sözünü” tutacak mıdır? Ya da sözünü hatırlatanları azarlayıp, haşlayacak mıdır?
Sayın Başbakan kızıp-azarlasa da, haşlayıp-hakaret etse de bu söz yerine gelinceye kadar BASK her platformda sayın Başbakan’a bu sözünü hatırlatacaktır.
Hükümetle masaya oturacak sendikalara somut bir öneri de bulunuyoruz. Sayfalar dolusu talep yerine döner sermaye, ikramiye ve benzeri ödemeleri olmayan kuruluşlarda görev yapan personelin maaşı ek ödeme yapılan kuruluşlardaki personelin düzeyine yükseltilmelidir. Sonra tüm personelin maaşına seyyanen 120 milyon lira artış yapıldıktan sonra tüm maaşlar 7,4 oranında artırılmalıdır. Yapılan artışlar enflasyonun gerisinde kaldığı takdirde aradaki farkın üzerine 2 puanlık refah payı ilave edilmelidir.
GREV HAKKI VE İŞ GÜVENCESİ
Hükümetin de her sene toplu pazarlık müzakerelerinde kamu sendikalarına uzattığı havucun adı, grevli ve toplu sözleşmeli sendika hakkıdır. Başta Sayın Mehmet Ali ŞAHİN olmak üzere Hükümet çoğunluğu içerisinde yer alan pek çok Bakan ve Milletvekili 4688 sayılı Kanun TBMM’de müzakere edilirken hükümetin memurları kandırdığını, Bu Kanunla sendikacılık yapılmasının mümkün olamayacağını, bu tuzağa düşülmemesi gerektiğini avazları çıktığınca haykırıyorlardı.
Kadere bakın ki, 5-6 yıl önce bu sözleri sarf eden Sayın Mehmet Ali ŞAHİN 59’uncu Hükümette Başbakan Yardımcısıdır. Partisi üç yıldır tek başına iktidardadır ve Anayasa’yı değiştirecek kadar sayısı bulunmaktadır. Ancak aradan üç yasama yılı geçtiği halde grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkı henüz tanınmamıştır. Çalışmaları dahi başlatılmamıştır.
Sayın ŞAHİN’in 5-6 yıl içerisinde fikirleri mi değişmiştir? Yoksa 1998 ve 2001 yılındaki söylediklerin amacı mevcut yasayı ötelemek için sergilenen bir kurnazlık mıdır?
Memurlara her yıl grevli-toplu sözleşmeli sendika verileceği taahhüt edilir. Mutabakat metnine yazılır, sonra da unutulur. Sendikalar da grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkını Hükümet gibi toplu görüşmelerde hatırlarlar ve unuturlar.
Önce yıllarda defalarca izlediğimiz film 2005 yılında bir kez daha vizyona çıkmıştır. Filmin senaryosu da, baş rol oyuncuları da, figüranları da, izleyicileri de değişmemiştir.
Hükümetin memurlara vereceği grev ve toplu sözleşme hakkına karşılık iş güvencesinin alınması söz konusu edilmektedir. Personel rejiminde yapılacak değişikliklerin ana ekseni 1,5 milyon kamu çalışanının iş güvencesini ortadan kaldırmaya yöneliktir.
Oysa İş güvencesinin bulunmadığı koşullarda grev hakkı, maaşa zam, işe son demektir. İş güvencesine karşılık grev hakkını almak ahmakça bir pazarlık olacaktır. Herkesin iş güvencesi için mücadele ettiği bir dünyada, iş güvencesinden asla vazgeçilmemelidir. İş güvencesi ile birlikte grev hakkı alınmalıdır.
Sözünde durmayan, bundan sonra da durması mümkün görülmeyen bir Hükümetle masaya oturulmamalıdır.”