Partisinin Bolu il kongresinde konuşan Deniz Baykal, son siyasi ve ekonomik gelişmeleri anlatırken hükümete sert eleştiriler yöneletti. Ekonominin temelinin özelleştirmeye dayandırıldığını kaydeden Baykal, “Özelleştirdikçe ekonomi gelişecek dediler. Şimdi elinizi vicdanınıza koyun. Bugün Türkiye ekonomisi daha verimli, daha zengin, daha karlı, daha çok iş üreten bir ekonomi haline dönüşmüştür diyebilir miyiz? Hiç alakası yok. Tekel işçileri Kızılay’da büyük bir mücadele veriyor. Niye veriyor? Tekel’i sattıkları için” dedi.
Tekel’in bir işletmesini 292 milyon dolara sattıldığını, bunun alanın da 900 milyon dolara devrettiğini hatırlatan Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Devlet 292’ye sattı. Satın alanlar durduğu yerden Amerikalı’ya 900 milyon dolara devrettiler. Bu işçilere dediler ki, ‘Sizin işiniz bitti artık’. İşçiler de, ‘Biz burada çalışıyoruz, ne günahım var. Şimdi sen böyle bir avantayı birisine vereceğim diyorsun, kapatıyorsun’ bana da diyorsun ki, ‘Sende artık kısa bir süre 4-C denilen statüde bulun. Memur mu, işçi mi ne olduğu belli değil. Sonra da seni de unutuverelim, sen de buna razı ol’ diyor. Adam diyor ki, ‘Sen sattın kardeşim. Ben orayı zarar ettirmedim. Karlıydı, bedavaya ona buna peşkeş çektin. Şimdi benim hayatımı bozmaya çalışıyorsun’. Şimdi bu doğru bir iş mi? Daha çok borç, daha çok işsizlik, daha çok adaletsizlik ortaya çıkmıyor mu? Bu Türkiye’nin gerçeği değil mi? Yolsuzluklar artmadı mı? Yolsuzluklar örtbas edilmiyor mu? Bize yakın insanlar yolsuzluk yapıyor onları rahat bırakın anlayışı hakim değil mi? Almanya yargıladı Deniz Feneri yolsuzluğunu, ortaya koydu, bize listeyi verdi. Biz hala ortaya koymuş değiliz. Deniz Feneri davası ile ilgili Türkiye’de iddianame hazırlanmamıştır. Almanya olayı tespit etti inceledi, yargıladı, ceza verdi. Bizimkiler de daha iddianameyi hazırlayamadı. Ekonominin hali bu, adaletin hali bu.”
“DEMOKRATİK AÇILIM FİYASKO”
Hükümetin uygulamalaraıyla terörün kucaklandığını ‘demokratik açılım’ uygulamasının da fiyasko olduğunu söyleyen Baykal, eleştirilerini şöyle sıraladı:
“Bu memleketin temel devlet kurumları arasındaki ilişki olması gereken ilişki mi? Açılım diye iş çıkarttılar, bir Kürt açılımı yapacağız dediler. Bu açılımdan sonra geldiğimiz noktada bunlar memlekete ne kazandırdı. Bu açılım tartışmasıyla Türkiye ne kazandı. Türkiye’de birbirini seven, kaynaşmış insanlar mı oldu, yoksa ‘onun etnik kökeni şu, aman bu böyle yapar’ diye kaygıların, tedirginliklerin, kuşkuların ortaya çıktığı, birbirimize kuşku duyar hale gelen bir toplum oldu. Bu açılım bir fiyasko olmuştur. Açılım Kürt kökenli vatandaşlarımızın haklı taleplerini karşılamaya, onları Türkiye ile kaynaştıran bir açılım olmamıştır. Terör yapanların suyuna giderek, terör yapanlarla el ele vererek, sanki terörü önleyebilecekler gibi açılım yapmışlardır. Terörü kucaklamışlardır. Habur’da teröristlere suçlu oldukları halde ellerini kollarını sallayarak sınırdan içeriye girmelerine izin verecek şekilde, seyyar çadır mahkemesi kurdurmuşlardır. Savcıları ve hakimleri oraya göndermişlerdir. Gelenler ‘Öcalan’ın mektubunu buraya getirdim. Pişman da değilim’ demesine rağmen ‘geç geç’ demişlerdir. Hukuku katlederek, hukuka tecavüz ederek, hukukun ırzına geçerek onları içeriye almışlardır. Hukuk ayarlanmış. Peki hukuku kim ayarladı? Oradaki hakimleri İçişleri Bakanı mı ayarladı? İçişleri Bakanı’nı kim ayarladı? Ayarlama olduğu kesin. Ayarlama dediği sadece bundan mı ibaret. Başka hiç mi ayarlama olmadı Türkiye’de? Ayarlama öyle bir şey ki. Bir başladın mı her yeri ayarlamaya kalkarsın.”
“BU HUKUK SÜRECİ TÜRKİYE’YE YAKIŞMIYOR”
Deniz Baykal, Erzincan ve Erzurum'da son yaşanan olaylara değinirken, insanların gizli tanıklarla haksız yere suçlandığını, iftiraya, yalana, yıldırmaya dayalı bir hukuk sürecinin Türkiye’ye yakışmadığını söyledi. Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şimdi Erzincan’da başsavcıyı tutuklamaya karar aldılar. Gerçekten vicdan var, hak var adalet var, insaf var. Niye tutukladılar, çünkü bir soruşturma başlatmış. Bir cemaatle ilgili soruşturma başlatmış. Başbakan Yardımcısı telefon açarak, ‘Soruşturmayı bırak ve gözaltına aldıklarını salıver’ hani bağımsızdı adalet? İş buradan başlıyor. Yani tutuklama öncesi olay nasıl gelişti bilelim. Savcının soruşturma dosyası dolayısıyla müdahale ediyor. Kim ediyor? Hükümetle, Başbakan Yardımcısı. Bu kaba müdahale, orada başlayınca orada biter mi? Alıyor başını gidiyor. O ısrar edince, diyorlar ki, ‘O dosyayı bırak Erzurum’a ver,’ ‘Niye vereyim?’ O zaman da bir ihbar mektubu geliyor ‘Bunlar terörist faaliyetleri yapıyor. Silahlı çete. Silah varsa o zaman özel yetkili mahkeme bakacak. O dosyayı Erzurum’a ver.’ Erzincan’daki ‘Ben silah görmedim’ diyor. Kendileri ‘Silah var’ diyerek kendilerini ihbar ediyorlar. Sonra da bunun hakkında önce uydurma suçlarla bir dava. Neymiş adliye lojmanlarına kameriye yaptırmış, imar kirliliği oluyormuş. Bu yetmedi şimdi de ‘Sen Ergenekon’un bir üyesisin.’ Başsavcıya bunu dediler. ‘Madem ki bir soruşturma başlattın, bu Ergenekon’un işidir. Senden bunun hesabını soracağız.’ Nereden biliyorsun? ‘Gizli tanık var, senin hakkında konuştu’ dediler. Böyle hukukun işlediği bir yerde hukuktan demokrasiden söz etmek mümkün mü? Böyle insanların gizli tanıklarla haksız yere suçlandığı, olmayan şeyler olmuş gibi iddia edilen, iftiraya dayalı, yalana dayalı, yıldırmaya dayalı bir hukuk süreci Türkiye’ye yakışıyor mu?”
“SANKİ DARBE YAPILDI”
Hukukun ancak darbe dönemlerinde askıya alındığını söyleyen Baykal, bu tür zulümlerin ve adeleksizliğin bazı durumlarda bazı ülkelerde ortaya çıktığını, Türkiye’de de böylesine haksızlıkların yapıldığı zamanlar olduğunu belirtti. Baykal, “Bu kadarını hiç hatırlamıyorum ama darbe dönemlerinde hukuk askıya alınır, iftira işler, yalan işler, zulüm düzenin de haksızlıklar yapılır” dedi. Baykal, darbeyle ilgili şöyle dedi:
“Yani birileri gelmiştir. Yönetimle, devletin organlarıyla görülecek hesabı vardır. O hesabı görmek için tutuklatır, gözaltında tutar, her türlü hukuk ihlali olur. Ne zaman olur? Demokrasinin askıya alındığı dönemde olur. Sanki şu dönemde yapılan olaylar, Türkiye’de bir darbe yapıldı da haberimiz yok. İlan edilmedi darbe ve birden bire o darbe doğrultusunda toplu gözaltına almalar, tutuklamalar, özel adalet dışı yargılama yöntemleri, iftiralar Türkiye’de yaygınlaştırılıyor. Sanki Türkiye işgal edildi. Bir yabancı ülke Türkiye’de iktidara el koydu. Devletin saygın insanlarına, kurumlarına karşı yıldırma harekatı yapıyor ve bu doğrultu da çalışıyor.”
“TÜRKİYE'DE HERKESİN BOYNU BÜKÜK”
Türkiye’de herkesin boynunun bükük olduğunu, Türkiye'nin 3 ordusunun birinin başındaki komutana ‘Sen şüphelisin’ denildiğini kaydeden Deniz Baykal, şunları söyledi:
“Türkiye’nin üç tane ordusu var. Ordulardan bir tanesi 3'üncü Ordu. Erzincan’da. Bu ordunun başındaki kişiye dediler ki, ‘Sen şüphelisin.’ 3'üncü Ordu Komutanı şüpheli. Sen gel burada ifade ver, şurada ifade ver. Yargının böyle işlediği bir ortamda devletin ordu komutanına şüphelisin denildikten sonra, bizim huzur içinde olmamıza imkan var mı? Eğer ordu komutanı şüpheliyse, şüpheli bir insanın komutasındaki bir ordu. Öyle olmaya devam ediyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bu demokrasiyle, hukukla alakalı bir iş değil. Bu vatanseverlikle ilgili, adaletle, basiretle, sorumlukla ilgili bir konu. Kendi kendimizi tahrip eder haldeyiz. Bu olmaz. Türkiye bunu taşıyamaz, gitmez. Türkiye’de herkesin boynu bükük. Vatandaşların, kurumların ve al bayrağın boynu bükük. Genelkurmay Başkanı çıkıp diyor ki, ‘Bize karşı büyük bir psikolojik hareket var.’ Ve feryat ediyor. Yargıtay Başkanı ‘yangın var’ diyor. Şimdi bunların arkasında bir şey var. Bunu değiştirmek zorundayız. Bunu milletçe değiştireceğiz. Bu gidişin arkasında kim var biliyoruz. Ve onların bu konudaki sorumluluklarının farkındayız. Birileri gitmişler yemişler içmişler, sıra hesap ödemeye gelmiş, hesap ödemesini engellemek için hır çıkartıyorlar. Manzara öyle gözüküyor.”
Bolu Kültür Merkezi’nde yapılan CHP il kongresine CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol, CHP Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş, CHP İstanbul Milletvekilleri Mehmet Sevigen, Mustafa Özyürek, CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin de katılhdı.