Alanson’un kitabında birbirinden ilginç ve eğlenceli anıları yer alıyor. Bunlardan biri de Mazhar Alanson’un Kadir İnanır ve Orhan Pamuk’la beraber yaptığı askerlik görevi. Alanson programda bu konuyu şöyle anlattı: “Ben onun hayranıyım ama Orhan Pamuk’la bir arkadaşlığım yok. O o sıralar daha yazmamış, ben de o dönem tam olarak kendi işimi yapmıyorum, Devlet Tiyatro’sundayım falan. Askerlik sırasında kantinde fotoğraf çekildi topluca, sonradan ortaya çıktı onun Orhan Pamuk olduğu. Ve sonra karşılaştık biz.” Mazhar Alanson bir gazetecinin bu kitabın filme çekilmesi halinde kendisini Cem Yılmaz’ın canlandırmasını isteyip istemeyeceğini sorması üzerine “Biraz kilo verirse oynar” dediğini anlattı ve ekledi: “Onun da filmine gideceğiz bakalım, bu sefer davetiye geldi. Postayla geldi tabii ama orada karşılaşır, bir el sıkışırız artık.” Balçiçek Pamir’in bir önceki film galasınd yaşanan kırgınlığı anımsatarak “Bu zamana kadar el sıkışmadınız mı?” diye sorması üzerine ünlü müzisyen şu cevabı verdi: “Mesajlaştık ve telefonla konuştuk ama görüşmedik. Arkadaşlıklar da evlilik gibi, ara verince böyle daha iyi oluyor. Uçakta bile metal yorulması denen birşey var.”Mazhar Alanson programda ayrıca toplumsal meselelere de değindi ve demokratik açılımdan taş atan çocuklara kadar çeşitli konulardaki görüşlerini belirtti.
MA: “Genel kitleye hitap benim için çok önemlidir. Özel müşteri şarkısı vardır, o vardır, şu vardır. Biz repertuarımızı değiştirmiyoruz, mesela Diyarbakır’a da gittik konsere. Orada sevmedikleri sanatçılar olursa bazen şişe atıyorlarmış ama bize hiç atmadılar. Üstelik de başımıza poşu da takmadık, kendi halimizde çıktık hiç de onlara özel bir muamele yapmadık.”
BP: “Diğer sanatçılar poşu takıyorlar mı?”
MA: “İllaki bir iki kelime Kürtçe söz söylüyorlar.”
BP: “Şimdi moda ama.”
MA: “Ama onlar yiyecek gibi değiller o işleri.”
BP: “Yemezler tabii, bunca sene birşey yapma sonra iki kelime Kürtçe söz kullan, olmuyor yani o kadar da basit değil herhalde.”
MA: “Bir de o bölgenin gençleri, sanıyorum şartları buradakiler gibi değil, ekonomik tabii, siz de yazılarınızda değiniyorsunuz, çocuklar konusunda. Acaba kaç çocuğun evinde laptop var?”
BP: “Taş atan çocuklardan bahsediyorsunuz değil mi?”
MA: “Evet o çocuğun bir laptopu olsa, akşam arkadaşlarıyla gidebileceği bir yeri olsa böyle olmaz. Çünkü küçücük bir çocuğun siyaset düşünecek hali yok, o çocuğu oraya sürükleyen, şartlar.”
BP: “Ne hissediyordunuz şu Türkiye’nin haline baktığınızda.
MA: “Üzülüyorum. Bir ara Amerika’dan dönüşte acaba 70’li yıllara mı dönüyoruz diye düşündüm. Haberler geldi, sokaklarda olaylar oluyor diye ama benim hala umudum var, umutluyum ben. O işler hallolur, fakat ben siyasi yönünden çok kültürel yönüyle ilgileniyorum. Yılmaz Erdoğan çok güzel Ahmet Arif şiirleri okur. Yaptık öyle bir çalışma, şimdi onun daha temiz bir kurgusunu yapmak istiyoruz. Ahmet Arif bir Türk şairdir ama bir Kürt şairdir de aynı zamanda. Ülkede siyasi anlamda bu konularda bir çaba, hakikaten bir iyi niyet var. Onu görüyorum ben, şu anda eşimin parti ile olan ilişkisi var diye demiyorum ama.”
BP: “Şimdi bir de öyle bir derdiniz var sizin değil mi?”
MA: “Yok hayır öyle bir derdim yok. Bu konuda çok samimiyimdir, eleştireceğim bir konu olursa eleştiririm.”
BP: “Etrafınızdan mahalle baskısı gördünüz mü, belki Biricik hanıma sormak lazım bunu ama ‘Ne işin var senin AK Parti’de diyen olmadı mı?”
MA: “Yok öyle bir şey diyen olmadı ama o zaten belediye ile bazı ortak projeler yapıyordu orada bir vesile oldu. Önce partili olmadan olsam dedi sonradan kendiliğinden oldu.”
KOZMİK ODA ÜZERİNE ŞARKI YAZILACAK KELİMEDİR!
Balçiçek Pamir, Mazhar Alanson’a Sezen Aksu’nun demokratik açılımla ilgili olarak açtığı bir telefon yüzünden büyük tartışmalara konu olduğunu hatırlattı ve bu konudaki düşüncelerini sordu. Alanson’un cevabı ilginçti: “Sanatçıların bu konularda fikirleri alınmalı. Yani Kevin Costner bile oralardan destekliyorum dedi diye adama sen filmini oyna, sen şarkını söyle dediler.”
BP: “Evet ama Kevin Costner çok komikti.”
MA: “Evet ama bütün siyasiler de doğru döylemiyor, siyaset sanatı bazen bir çeşit yalan söylemek zorunda olduğunuz bir sanattır. Ama sanatçıların fikirleri çok önemlidir onların benzetmeleri… Keşke Cem Yılmaz, Beyazıt Öztürk, Okan Bayülgen bu konularda serbest olsalar da espiri yapabilseler.”
BP: “Mesela bir kozmik oda esprisi ne güzel olur değil mi?”
MA: “Sanatçı için kozmik oda müthiş bir kelimedir, üstüne şarkı yazılacak bir kelimedir, ressam olsam ben hemen kozmik oda diye bir resim yaparım. Sanatçıya kulak verilmesi lazım. İnsana kendi dilinde isim koymayı yasak edersen… Yani biz ne bilirdik, Güneydoğu Anadolu deyince Fikret Okyam’ın gözüne sinek konmuş kız çocuğunu bilirdik. Ondan sonra işi nereye getirdiler, siz de bilirsiniz herhalde, yok ‘Kürt diye birşey yoktur, o bölgede kar vardır yürürken kart kurt sesi çıktı’ya kadar gitti bu olay. Bu böyle değil kültürel boyutta, eşitlik isterken tabii ki Türkiye eşit.”
BP: “Eşit haklar peşindeler zaten.”
MA: “Tabii ki eşit haklara sahibiz ama o da kültürel açıdan kendini göstermek istiyor. Ha bu işin içinde bir örgüt var o başka… Ateş düştüğü yeri yakar, orada bacağını kaybetmiş gazi geldiği zaman o şeyi tanımaz.
BP: “Benim hala umudum var cümlesini tekrarlayabiliyor muyuz?
MA: “Evet bunlar çözülemeyecek şeyler değil. Sanatçılar da herkes de kendi fikirlerini söylemeli.”
“ULAN MAZHAR, KÜTÜK BİLE AĞLARKEN SENİN ŞU HALİNE BAK!”
Mazhar Alanson kitabında yer verdiği umre ziyaretlerinden anılarını da şöyle anlatıyor: “Benim duam bitiyor, hocanın duası başlıyor, eller dua pozisyonunda aklıma birden, insanlara daha iyi seslenebilmek, onları daha iyi görebilmek için peygamber efendimizin üstüne çıktığı kütük geliyor Kütük o üzerinden indiği zaman ağlamış, herkes de duymuş, anlatılan bu. İçimden dedimki ‘Ulan Mazhar, kütük bile ağlarken senin şu haline bak’ derken bir ağlamaya başladım. Neyse ki oradaki insanların gözleri de kan çanağı gibi…”
Mazhar Alanson soyadı yüzünden yıllardır herkesin kendisini Ermeni veya Yahudi zannettiğini, kendisini umrede görünce böyle düşündükleri için pişman olup helalleşmeye geldiklerini de anlattı ve umredeyken kendisine ve eşi Biricik Suden’e Afife ve Mahmut diye takma isim aldıklarını da ekledi.
BP: “Ne kattı size Umre, kaç kez gittiniz?”
MA: “Umre bana bayağı bir şey katmış ve katıyor ki ben altı kez filan çaktırmadan gittim.
BP: “Mesela bir çekirge anınız var orada onu da anlatır mısınız?”
MA: “Tavaf etmeye gidiliyor o sırada da çekirgeler var, yerler çekirgelerle dolu. Ben de hatıra olsun diye mevta bir çekirgeyi alıp ön cebime koydum. Gittim tavafımı yaptım tam dönüyorum aklıma geldi, işte sanatçı deliliği dedikleri o herhalde. Dedim ki ya bu yarın öbür gün gelip rüyamda kocaman dikilip karşıma ‘Ulan ben ne güzel tam Kabe’nin orada takılıyordum beni ne buralara getirdin” derse… Dönüşte bunu düşüne düşüne yine aldığım yere bıraktım, sonra otele yaklaşırken de düşündüm dedim ki “Bu çekirge kendini tavaf ettirdi, ne mübarek bir çekirge.”
BP: “Sormazsam olmaz siz bir Gün şarkıcı Çelik ile karşılaşmıssınız ve ona ‘Çelik n’aber Atatürk nasıl?’ demişsiniz hakikaten bunu yaptınız mı?”
MA: “Yaptım ama Çelikçim o sıralar Atatürk üzerine çok şeyler yapıyordu orada Kenan Doğulu vardı, Mustafa vardı Burak falan hepsi, keratalar bu işi buraya kadar getirdiler. Çelik’te çok sevdiğim çok temiz kalpli bir kardeşim.”