Fakat ortaya çıkan yüksek rakama rağmen, herkes büyük bir şaşkınlık içerisinde sağına soluna bakıyor. Kimileri rakamın doğru olmadığını, kimileri büyük bir başarı olduğunu söyleyerek düşüncesini dile getiriyor.
Oysa ortadaki 11.7'lik büyüme ne tam olarak yanlış, ne de tam olarak büyük bir başarı. Şaşkınlık yaşayanların içinde en büyük kesimi de vatandaş oluşturuyor. Çünkü onun hayatında bu olumlu rakama sığdırabileceği gelişmeler olmuyor.
Eğer gerçek ekonomide böylesi bir büyüme söz konusuysa, işsizlik meselesinin mevsimsellikten uzak ve rakamlarla oynamadan terse dönüş trendine girmiş olması lazım. Fakat vatandaş biliyor ki, çevresindeki herkes işsiz.
Demek ki ithalat odaklı bir büyüme söz konusu. Yani ithal malların yurda girmesi ve eskiye oranla azalsa da, kaydı ortaya çıkarılamayan bir finansman ithalatıyla oluşan bir büyüme ortaya çıkıyor. Bu yapının da istihdam yaratmaktan çok uzak sonuçlar doğurduğunu artık sokaktaki çocuklar bile biliyor.
Şayet büyüme iç tüketim odaklı gerçekleştiyse, esnafın işlerinde bir artış meydana gelmesi gerekir. Lakin esnaf nasıl ayakta durduğuna bile şaşar vaziyette, bunun da doğru olmadığını görüyor. KOBİ'leri baz alsanız 206 bin işletmenin bankaların takibine düşmüş olması vakayı doğru olmaktan çıkarıyor.
Emeklileri baz alsanız onların hali zaten malum. Yani orada bir gelişme yok. Gençler yüzde 25 düzeyindeki işsizlik ile rekora koşuyor. Sanayici açısından bir avantaj ortaya çıkmış olsa, daha bugün toptan elektrik fiyatlarına zam yapıldı. Yani mesele her açıdan hata veriyor.
Oysa dış ticaret rakamlarına baktığınızda, ihracata paralel yükselen ithalatın alarm verdiğini görüyorsunuz. Rekor büyüme ile aynı anda açıklanan bir veri daha var. Fakat kimse bunun üzerinde çok durmuyor.
TÜİK'in açıkladığı dış ticaret verilerine göre, mayısta dış ticaret açığı yüzde 37.3 oranında arttı. 2009 mayıs ayında yüzde 67.6 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, 2010 mayıs ayında yüzde 67.2'ye geriledi.
Gelelim yüksek büyüme rakamının elde edildiği döneme... 2010 senesinin ilk üç ayı ne ile karşılaştırılıyor? 2009 senesinin ilk çeyreğiyle... Yani krizin tepe nokta yaptığı ve özellikle reel sektörü vurduğu süreçle mukayese ediliyor. Baz etkisiyle bu rekorun ortaya çıkması da son derece normal... Peki 'bu tek başına yetmez' diyenler olacaktır. Hemen onlar için de aynı gün ajanslara düşen iki bilgiyi paylaşayım.
Anka'nın TÜİK'in verilerinden yola çıkarak yaptığı mart ayı bazlı bir hesap var: "Ekonomik kriz nedeniyle 2009 yılı sonunda 8 bin 590 dolara kadar gerileyen kişi başına milli gelir, 2010 yılının ilk çeyreğinde yaşanan çift haneli büyümenin etkisiyle 9 bin 66 dolara yükseldi. 2008 yılı sonunda kişi başına GSYH'nin 10 bin 440 dolar olduğu dikkate alındığında, krizin kişi başına milli gelirden bin 374 dolar götürdüğü belirlendi."
Yani kriterlerinizi doğru koyarsanız, milli gelir rakamında devleti dahi baz alsanız, gelinen noktada zarar olduğunu görürsünüz. Büyüme rakamıyla ilgili yine aynı gün yayınlanan bir diğer bilgi notu ise Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi'ne ait…
Yayınlanan notta deniliyor ki: "Bu büyük artış, ekonominin 2010'un ilk çeyreğinde büyümesinden değil, geçen senenin ilk çeyreğinde GSYH'nin çok düşük bir seviyede olmasından kaynaklandı." Raporda cümleler arasına sıkışmış bir ifade daha var:
"TÜİK'in mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış GSYH serisine göre 2010'un ilk çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre büyüme sadece yüzde 0.1 olarak gerçekleşti. Yani ekonomi ilk çeyrekte reel olarak büyümedi. Büyümenin ilk çeyrekte bu kadar yavaşlaması, kriz sonrası büyüme trendinin de yavaş olacağına işaret ediyor. Özetle çift haneli büyüme ileriye dönük umut vaat etmiyor."
Peki diyeceksiniz ki kim büyüdü? Yanıtı çok basit. Hiç saatlerce rakam konuşmaya gerek yok. Türkiye'de üreten, ürettiğini satmaya çalışan, emeğiyle hayatını idame ettiren ve bunun için tek derdi iş-aş olan, emekli maaşıyla geçinmeye çalışanlar dışındakiler büyüdü.
Bazıları yalanlamasın diye Yeni Şafak Gazetesi'nin 26 Şubat 2010 tarihle nüshasında yayınlanan Anadolu Ajansı kaynaklı haberi paylaşacağım. Forbes Dergisi'nin düzenlediği zenginler listesine gore, Türkiye'de Forbes 100'ün toplam serveti, geçen yıla göre 31 milyar dolarlık ve yüzde 55 artışla, 87 milyar dolara çıktı. Geçen yıla göre Forbes 100'deki değişime bakıldığında, 2009'da servetini sadece 1 kişi, bu yıl ise 81 kişi artırdı." Bunlar dolar milyarderlerimiz, üstelik sayısı da artıyor.
Şimdi denilebilir ki, üretim ekonomisi için ve istihdamı artırmak için bu zenginleşme gerekli. Doğru mu, doğru. Peki öyle mi oluyor? İşte yanıtı da Fortune 500 araştırmasının sonuçlarında gizli. Üstelik anılan dönem de 2009. Yani krizin ortalığı yaktığı konjonktür… İşte tespit: Fortune 500'e göre, Fortune 500 şirketlerinin net karları 2009'da yüzde 62 oranında artışla 21 milyar liraya ulaştı. Fortune 500 şirketleri 2009 yılında 43 bin 333 çalışanının işine son verdi. Fortune 500 listesinin yapılmaya başlandığı 2007 yılından itibaren bakıldığında ise 50 bin 278 çalışanın işine son verildiği görüldü."
Gerçekler bunlar. Ama siz halen 'büyüdük' masalına inanıp, 'nasıl' sorusunu sormamakta ısrarlıysanız, diyebileceğim tek bir şey var: Durmak yok, yola devam...
Çetin Ünsalan