Çankaya Köşkü’ne çıkan protokol yolunun solunda bulunan Dışişleri Bakanlığı Konutu’nun bahçesine tam bir sonbahar havası hakim.
Sararmış yapraklar özellikle süpürülmemiş. Abdullah Gül istemiş öyle kalmasını. Bahçeye geçen hafta 6 tane meyve ağacı daha dikilmiş. Dışişleri Bakanlığı Konutu, sürekli yabancı misafirlere ev sahipliği yapıyor. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ağırlıklı olarak yabancı konuklarla burada görüşüyor, yemekler burada yeniyor. Üç çocuklu Gül ailesi de bu konutta yaşıyor. Böyle olunca Güller’in özel hayatları bir anlamda bir kenara itiliyor. “Bize çok özel bir alan kalmıyor. Burası, özel alana çok müsait bir yer değil. Normal evimiz gibi olmuyor. Normal ev yaşantısını çocuklarımız çok özlüyor... Ben de özlüyorum.” diye anlatıyor Bakan Abdullah Gül’ün eşi Hayrunnisa Hanım. Dışişleri Bakanlığı Konutu’nda Ramazan Bayramı’nın üçüncü günü Güller’le siyasetten özel hayata, başörtüsünden BJK’ye kadar birçok konuda sohbet ediyor; ailenin küçük sırlarını da öğreniyoruz. Hayrunnisa Hanım da eşi gibi Kayserili. Eşinin sözleri de bunu doğruluyor: “Hayrunnisa Hanım müthiş pazarlık yapar. Fiyatları muhakkak aşağı çeker, iyi bir şeyi mutlaka ucuz fiyata alır. Benim 10 liraya aldığımı, o 5 liraya alır. Gereksiz hiçbir şeyi de almaz.”
Söz paradan açılınca ister istemez evin bütçesini kimin yönettiğini merak ediyoruz. Cevap yine Abdullah Gül’den geliyor: “Çocuklar harçlığını benden istemez.” Bu sözlerin ardından bir süre duraklıyoruz. Abdullah Bey, ‘cevabı içinde saklı’ der gibi sözlerini tekrarlıyor: “Çocuklar harçlığını benden istemez.” Abdullah Gül, iktisat hocası; ama evin bütçesini eşi yönetiyor, birçok Türk ailesinde olduğu gibi. Abdullah Bey, maaşını bankadan çekip eşine mi teslim edermiş? Hayır. Maaşı Hayrunnisa Hanım çekiyor.
Hayrunnisa Hanım, “Abdullah Bey’in vakti olmadığı için çocuklara harçlığını veriyorum. Abdullah Bey’in başucuna da devamlı para bırakıyorum.” diyor. Eşi çok yoğun olduğu için çorabına kadar alışverişini de Hayrunnisa Hanım yapıyor. Abdullah Bey de bir anlamda bunun rahatlığını yaşıyor. Hayrunnisa Hanım anlatmaya devam ediyor: “Çok yöneten hanım olmak istemiyorum, mecbur kalıyorum. Abdullah Bey’in vakti olmuyor.” Eşinin kıyafet seçiminde de yardımcı oluyor; ‘o gün ne giyecek, hangi gömlekle hangi kravat takılır’ gibi.
“BAŞÖRTÜSÜ SORUNU”
Hayrunnisa Gül, bundan 6 yıl önce kayıt yaptırmak için Sıhhiye’de bulunan Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi’ne gitmiş; ancak kayıt yaptıramamıştı. Gerekçe, başörtülü olması idi. Yanında eşi Abdullah Gül vardı. O gün oradan kayıt yaptıramadan döndüler. Konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürüldü. Hayrunnisa Hanım, 2004 yılının Mart ayında da davasını, fedakarlıkta bulunarak geri çekti. O gün, “Kararımın temel nedeni, yargı kararlarının tartışılmasına fırsat vermemek, güven ve saygıyı sağlamaktır. Ne yazık ki, bu dava siyasallaştırılmıştır.” diyordu.
Üniversite kapısından başörtülü olduğu için çevrilen Gül, şimdi de temsil sorunu yaşıyor, Dışişleri Bakanı’nın eşi olarak. Çankaya Köşkü’ndeki davetlere diğer AK Partili bakan ve milletvekili eşleri gibi o da davet edilmiyor: “Onun haricinde hiç sorun yaşamadım. Gittiğimiz ülkelerde son derece saygı gördüm. Hiçbir yerde bir kez bile sorulmadı. Son derece saygılı yaklaşılıyor. Doğu’da da, Batı’da da... Ağırladığımız yabancı konuklar beni olduğum gibi kabul ediyorlar... Türkiye’de başörtüsü sorununu geçmişte yaşadık, hâlâ da yaşanıyor. Benim kızım yaşıyor en azından. Sorunun Türkiye olgunlaştıkça çözüleceğine inanıyorum. Olgunlaştıkça kelimesini kullanıyorum, gerçekten olgunlaştıkça bunun çözüleceğine inanıyorum. Geriye dönük sorarsanız, içimde hep ukdedir. Ben bu yaşıma geldim... Sorun çözülünce gerçekten üniversiteye gitmek istiyorum.”
“Geleneksel yemekler misafirler için pişiyor”
Hayrunnisa Hanım, bir anlamda Ankara’da Türkiye’nin tanıtım elçiliği görevini yürütüyor. Konuta gelenlere, özellikle Türk yemeklerinin ikram edilmesine dikkat ediyor. Mönüyü de kendisi oluşturuyor. Konutta, mantı da dahil bütün geleneksel yemekler pişiyor, kendileri için değil misafirler için. Hayrunnisa Hanım, “Güzel bir Türkiye imajı ile ayrılmalarını istiyorum.” diyor. Dışişlerini bilenlerin anlattığına göre, hiçbir dönemde Türkiye’ye bu kadar yoğun ziyaretçi geliş gidişi olmamış.
Çocuklardan ‘destekle; ama tutma’ formülü
Güller’in üç çocuğu var: Ahmet Münir, Kübra ve Mehmet Emre. Ahmet’le Kübra, Bilkent Üniversitesi Endüstri Mühendisliği üçüncü sınıf öğrencisi. Mehmet Emre ise TED Koleji’nin ilköğretim bölümünde 7. sınıfta. Çocuklarının, eşi gibi siyasetçi olmasını ister mi? Kararı onlara bırakmış; ama “herhalde tercih etmezler” diye düşünüyor. İki çocuğunun, babalarının aksine mühendislik eğitimi almalarının altında yatan nedeni, “O yönde eğilimleri vardı.” sözüyle açıklıyor. Küçük Mehmet’in de mühendisliğe eğilimi var; ama karar için henüz erken.
“Ben çocukları yönlendirmeyi seviyorum, destek oluyorum; ama sonunda kararları kendileri veriyorlar. Oğlum, sen bizi havuza bırakıyorsun, biz yüzdüğümüzü sanıyoruz; ama devamlı belimizden tutuyorsun.” diyor. Evin büyük çocuğu Ahmet’in bu sözleri, biraz şikayet gibi. Anne, kararlarda etkin gibi görünse de şu sözler bir başka gerçeğe işaret ediyor: “Abdullah Bey hiç fark etmez sandığınız olayı bile fark eder.”
Siyasetle değil, eğitim ve sağlıkla ilgilenmek istiyor
“Aktif siyasete girmeyi düşünür müsünüz?” diye soracak oluyoruz. “Bir anlamda hep siyasetin içindeyiz. Yaşadığımız hayat da siyasetin bir parçası; ama aktif siyasetle değil de, arka planda eğitim ve sağlıkla ilgili şeylerle çok uğraşıyorum.” diye cevap veriyor.
“Keşke Abdullah Gül siyasete girmeseydi?” diye düşünüyor mu? O soruyu da şöyle cevaplıyor: “Öyle bir şey diyemem. Ben de, çocuklar da bazen sakin bir hayatı özlüyoruz; ama insanlara bir şey vermek, ülkeye bir şey kazandırmak o kadar güzel bir duygu ki. Ben sıkıldığım zaman geriye dönüp bakıyorum. Birkaç sene önce umudumuz var mıydı? Şahsen benim yoktu. Var mıydı? Çok umutsuz olduğum, acaba çocukları alsam ve bir yerlere gitsem diye düşündüğüm günleri hatırlıyorum. Türkiye’de her alanda yaşanan olumlu gelişmeler herkesi olduğu gibi beni de çok mutlu ediyor. Eşime her zaman destek olduğumuz kadar eleştirilerim de oluyor.”
SON GÜNLERDE NE OKUYOR?
* Hillary Clinton, Yaşayan Tarih ,Senai Demirci, Her Güne Bir Dua
* Engin Noyan, Aşk Düşünce Yolları, Halis Kurulay, Hayata Dokunmak ,Ayşe Kulin, Kardelenler,M. Armağan, İnsan Yüzlü Şehirler.
ABDULLAH BEY ESKİDEN MUTFAĞA GİRERDİ
Abdullah Bey, eskiden çok sık mutfakta eşine yardım edermiş. Hayrunnisa Hanım, bunları anlatırken “Hakkını yiyemem, her şeyde yardım ederdi.” diye vurguluyor. 1991 öncesinde eşinin görevi nedeniyle Cidde’de yaşadıkları günleri anlatıyor: “Her şeyde yardım ederdi. O dönemde normal bir aile gibi her şeyi paylaşarak yaşadık. Ama küçük oğlum bunları hiç görmedi. O, Abdullah Bey politikaya girdikten sonra doğdu.”
AİLE BEŞİKTAŞLI, KÜBRA ‘ŞUURLU’ BEŞİKTAŞLI
Gül ailesinin neredeyse tüm fertleri Beşiktaş taraftarı. BJK, Kübra’nın arabasının plakasında da kendisini gösteriyor. Kübra, babasının ifadesiyle “şuurlu bir Beşiktaşlı”. Hayrunnisa Hanım ise eşi ve çocukları kadar futbolla ilgilenmiyor.