Yazdığı hemen her yazı tepki çekiyor,iyi veya kötü... Dili sert, üslubu oturmuş bir köşe yazarı Ahmet Hakan Coşkun. Her an her tarafa laf söylemekle meşgul. Son günlerde en çok Vakit gazetesini yazıyor. İslami kesimin içindeki "Kol kırılır, yen içinde kalır" anlayışıyla uğraşıyor. "Saldırılardan korkmuyor musunuz?" sorusuna cevabı ise net: Hayır
Ahmet Hakan Coşkun, 30'lu yaşlarının ortasında anchormanlik yapan, babasının imam olmasının da etkisiyle muhafazakar bir çevrede yetişen ancak sonradan íslamiyet'e muhafazakarlık penceresinin dışından da bakmayı tercih eden bir gazeteci. Hürriyet Gazetesi'nde yazdığı köşe yazılarında, her çevreye laf ediyor, başıma ne gelir diye düşünmeden.
İslami kesimi çok iyi tanıyan, hala oradaki arkadaşlarıyla görüşmeye devam eden ama bir yandan da köşesinde hemen her gün İslami kesim hakkında eleştiri yazıları yazmaktan imtina etmeyen bir köşe yazarı.
ÜÇ KİTAP YAYIMLAYACAK
Önümüzdeki bir yıl içinde üç kitap yayımlayacak. Bunlardan biri, 28 Şubat'ın İslami kesimde ne tür değişimlere neden olduğunu anlatacak. Diğeri, İmam Hatipliler'in hikâyelerini Ahmet Hakan Coşkun'un gözünden aktaracak
Üçüncüsü ve en ilginci ise, şu anda Türkiye'de karşı karşıya gelen iki tarafın, laik ve îslami kesimin küçük hayat deneyimlerini, özel günler vesilesiyle ortaya koyan bir kitap. Şöyle ki kendi deyimiyle "süper muhafazakar" bir ailede büyüyen Ahmet Hakan Coşkun ile ismi bizde saklı ve laik bir ailede büyüyen bir arkadaşı, doğum günleri, evlilik ve yılbaşlarını konuşup "Bizim çocukluğumuzda özel günlerde ne yapılırdı"yı yazacak. Ahmet Hakan Coşkun'la, geçmişini, bugününü, yeni kitaplarını ve ideolojik hikâyesini konuştuk.
Gazeteciliğe nasıl başladınız?
94'te yerel gazetelerde çalışmaya başlamıştım. Ben aslında Yozgatlı'yım ama orada hiç yaşamadım. Babam devlet memuru olduğu için 1984'te Silivri'ye geldik. TGRT kuruldu ve ben orada başladım. Sonra da Kanal 7'de çalıştım, tam 10 yıl...
Kanal 7'den ayrılırken geride kalanlarda bir burukluk oldu mu?
Olmamıştır. Zaten 10 yıl yeterince uzun bir süre. İnsan o kadar sürenin ardından kendi kişisel kariyerinde yenilik yapmak istiyor. Onlar da belki bir yenilik yapma fikrine sahiplerdi. Ben 12-13 yıl televizyonculuk yaptım. Televizyonculuk sizin kişisel kanaatlerinizi ortaya koyacak bir iş değil, bir ekip işi. Ama yazı yazmak çok daha bireysel bir iş. Gazete yazarlığı benim için daha iyiydi. Televizyonculuğu da haftada bir program yaparak sürdürmek de iyi bir fikirdi benim için.
Gazetecilik mesleği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gazeteciliğin kutsal bir meslek olduğunu falan düşünmüyorum. İnsanı meftun edebilecek bazı yanları olduğunu kabul ediyorum. Etki uyandırmak, fıkirlerinizi ortaya koymak açısından uygun bir meslek. Ama gündelik ayrıntılara takılıp kalıyorsunuz gazetecilik yaparken.
Vakit Gazetesi'yle ciddi bir çarpışma halindesiniz. 0radan gelecek herhangi bir saldırıdan korkmuyor musunuz?
Bu konuda ısrarla yazıp çizmemin ve onları teşhir etmeye soyunmamın temel nedeni şu: Türkiye'de İslami kesimde farklı tonlar var, Yeni Şafak, Zaman ve Vakit gazeteleri gibi... Bu farklı tonlar birbirileriyle asla ve asla çekişmez ve hesaplaşmazlar. Vakit Gazetesi'ne yönelik içeriden bir eleştiri yapılmıyor. Bu gazete tam bir provokasyon aracına dönüşmüş durumda ve bu, İslami kesimi ilgilendiren bir sorun.
Onlar rahatsız olmuyorlar mı Vakit'in bu tutumundan?
Benim asıl derdim Vakit Gazetesi falan değil, bu ikiyüzlülükle hesaplaşmanın yapılmıyor olması. Perde arkasında hepsi Vakit aleyhinde konuşur ama yeri geldiğinde hiçbiri tek kelime etmez. Ben bu korku ve riyakarlığı da teşhir etmek istiyorum, bu çok ayıp bir şey. Her gün Ertuğrul Özkök yazıyorsun, bir gün de Hasan Karakaya yaz. Özdemir İnce hakkında kritik attıracaklarına bir gün de onları yazsınlar. Özdemir İnce'nin söylediklerinden çok daha ciddi şeyler yazıyor Vakit'te. Hem ırkçılık yapacaksınız , hem faşizmi destekleyeceksiniz, hem Müslümanım diyeceksiniz hem de uçaklarda ağırlanacaksınız, bu çok saçma geliyor bana. Bununla mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Korkmak meselesine gelince, bu gazetenin bir örgütü yönlendirecek gücü, bağı yok, biliyorum. Bir karanlık odağın maşası olabileceği kanaatini taşıyorum ama elimde delil yok Bu ürkütücü pervasızlık, bana sanki bir karanlık odak desteğiyle gerçekleşebilirmiş gibi geliyor. Ama suikastlar yaptıracak bir gazete değil bu, tarihine baktığımızda böyle bir veri yok.
Hedef gösterdikleri ve buna icabet eden bazı saldırılar oldu.
Bazı meczuplar bu gazetenin yayınlarından etkilenip birtakım insanları öldürdüler. Böyle bir meczup saldırısıyla karşı karşıya kalınabilir ama bunun karşısında da yapacak bir şey yok. Tehlikeli olan şu: Siz Vakit'i eleştirdiğiniz zaman, sanki dini eleştiriyormuşsunuz gibi davranıyorlar. Bu da meczupların en hoşlandıkları konudur. "Bu herif dinden çıkmış" dendiği zaman durum bellidir: Mürtedi Öldür, cennete git.
Bu pervasızlığın beslendiği nokta ne?
Geçenlerde Başbakan Tayyip Erdoğan şöyle bir söz söyledi: "Bu ülkede bazı sorunların çözülmesi halinde işsiz-güçsüz kalacak insanlar var." Başörtüsü, din-iman gerilimi tamamen sona erse, bu gazete ortada kalmayacak. Gündeme bakın; ne zaman bu gerilim tırmanmıştır, bunların etkinliği artmıştır. Savaşın zeminini ortadan kaldırırsanız savaşan taraf işsiz kalacaktır.
Yeni Şafak veya Zaman'da yazıyor olsaydınız Vakit'e laf etmek bu kadar kolay olur muydu sizin açınızdan?
Yazdırırlar mıydı bilmiyorum ama ben yazmaya yeltenirdim. Onların bu tavırları bir karara dayanmakta mıdır veya bir karara mı dayanmaktadır, nasıl bir stratejidir, "Bunlar pisliktir, bize de bulaşır" mı diyorlar, bilmiyorum.
Hürriyet'i ne için bırakırsınız?
Benim için önemli olan, yazdıklarımın uyandırdığı yankıdır, bir
köşe yazarı için bundan daha doğal bir beklenti olamaz. Hürriyet hakikaten etki gücü çok fazla olan bir yayın organı. Kolay kolay bırakabileceğimi sanmıyorum.
"Entel"lerle ilgili derdiniz nedir? Baskın 0ran kampanyası sırasında yazdıklarınızı hatırlıyorum da...
Ben de oyumu Baskın Oran'a verenlerdenim ama o kampanyanın kendisinin halktan çok kopuk, fazla çiçek çocuğu kampanyası olduğunu düşünüyorum. Onun için zamanında bunları yazdım. Onların bir rüya alemi içinde olduğunu, dertlenme biçimlerinin, halkın dertlenme biçimleriyle aynı olmadığını görüyorum.
Eski arkadaşlarınızla görüşüyor musunuz?
Tabii ki, Ekrem Dumanlı'yla da Mustafa Karaalioğlu'yla da, başkalarıyla da buluşuyoruz, yemek yiyoruz. Yakın temas halindeyiz.
Anne-babanız ne yapıyorlar şu anda? Babam emekli oldu, Silivri'de yaşıyorlar.
Nasıl eğleniyorsunuz?
Kitap okumak ve DVD izlemek gibi sıkıcı bir eğlence anlayışım var.
Ne dinliyorsunuz peki?
Son dönemde film müzikleri dinliyorum. Klasik Batı müziği, 17 ve 18. yüzyıl klasik Türk müziği, Türk halk müziğinde sadece Ruhi Su ve Neşet Ertaş. Çok mu entel acaba? Ben daha "entel"ini bekliyordum.
'Sağcılığı asla tercih etmem'
Köşe yazılarınızda her tarafa "çakıyorsunuz" ve bunu çok sert bir üslupla yapıyorsunuz. Sempati duyduğunuz bir düşünce yok mu hakikaten?
Belli bir alam, düşünce, mahalle yok Kendimi o anlamda son derece rahat ve özgür hissediyorum. Ama bir huysuz ihtiyar veya stratejik olarak önüne geldiğine çakarak şöhret olmaya çalışan, nevzuhur bir şekilde de anlaşılmak istemem, olumlu yazılar da yazıyorum.
Kendinizi bir şey olarak tanımlamıyor musunuz peki?
Hayır. İdeolojik kimlikler çok sınırlayıcı ve kategorize edici şeyler. Bir insanın solcuyum veya Müslümanım demesi yetmez. Bir sürü cümleye sahip olmak lazım, bir insan kolay kolay anlatılmaz. Ben "Bu herif İslamcı" dendiği zaman, onunla yetinilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bunlardan bıktığım için böyle bir bağımsız kimlik edinmek istedim kendime.
Çok temel bir şeyden bahsediyorum. Hangi taraftasınız yani?
"Söyle yoksa seni öldürürüz" derlerse asla sağcılığı tercih etmem. Ama ben hayatım boyunca sola daha yakın hissediyordum kendimi. İslamcılığın da sola daha yakın olduğu fikrindeyim. Bu sadece bana özel bir kanaat de değil. Ama bu kavramlar, Türkiye'de insanların olduklanndan farklı görünmesine yol açan şeyler.
28 Şubat'tan önce ve sonra
Gençliğinizde yazdığınız gibi hikayeler yazıyor musunuz?
Edebiyat macerasını bıraktım. Edebiyat insanın bütün hayatını adaması gereken bir alan, ciddi bir iş. Hazırladığım kitaplardan birisi 28 Şubat'ın benim açımdan yaşanan öznel hikayesini anlatacak İnsan hayatını etkileyen ve yozlaştıran tarafları yani...
28 Şubaf'tan sonra en önemli değişiklik ne oldu İslami kesime dair?
Kimse farkında değil ama büyük bir zihniyet değişimi oldu. Bu tarihten önce insanlar dünyaya, Türkiye'ye bir açıdan yaklaşırken 28 Şubat'tan sonra başka bir açıdan bakmaya başladılar. İslami kesim daha ılımlı hale geldi, İslami devletten bir ölçüde vazgeçti. Bu değişimlerle ilgili samimiyet kuşkusunun doğmasının sebebi, bu değişimlerin nedeninin 28 Şubat olmasıdır.
Ne başladı, ne bitti 28 Şubat'la?
İslamcılar'ın bir ulus devleti ele geçirmek ve onu İslamileştirmek hülyası sona erdi. "Siyasi partinin iktidara gelmesi yoluyla devleti ele geçirmek gibi bir projemiz var ama bütün çabalarımıza rağmen yüzde 21,5 oy alabiliyoruz, iktidara geldiğimizde de başımıza bunlar geliyor. Biz, reel-politiğe uymalıyız ve bu sevdadan vazgeçmeliyiz" dediler.
'Doğal olan bu: İnsan doğar, yaşar ve fikir değiştirir'
Kendiniz hakkındaki döneklik iddialarına cevap verirken çok rahatsınız. 'Dönek olmadan önce' diye başlayabiliyorsunuz yazınıza. Nasıl bu kadar sık ve rahat kullanıyorsunuz bu sözleri?
Türkiye'de insanlar bu kavramlarla yargılanıyor, bunlarla itibarsızlaştırılıyor. Birisi size 'dönek' diyor, ne yapacaksınız? "Ben dönek değilim, 10 yıl önce de bunları" derdim diye savunmaya mı geçeceksiniz? "Bana dönek diyorsan döneğim, ne yani, so what?" Dönek olmadığımı kanıtlama çabasına girmek istemiyorum. insanlar doğar, yaşar ve fikir değiştirir, bundan daha doğal ne olabilir?
Ertuğrul Özkök "Evet sonradan görmeyim" diye bir yazı yazmıştı. Bu bir tarz ve sizin de zaman zaman yaptığınız bir şey. İnsanın kendisiyle barışması bu kadar kolay mı?
Ben burnundan kıl aldırmayan insanların çabasını çok acıklı buluyorum. Sonradan görmelikle suçlanmak yerine, bununla hesaplaşmanın çok daha doğru olduğunu düşünüyorum.
Eskiden nasıl düşünüyordunuz ve şimdi nasıl düşünüyorsunuz?
Ben İslami kurallara tam olarak uymasam da İslami ideolojiye sahip biriydim ama sonra bir İslami devlet modelinin çok sorunlu olduğunu, İslam'ın kendisi içinde de böyle bir şey önerilmediği fikrinin daha doğru olduğunu gördüm.
'Kanal 7'deyken ne yapmaya çalıştığımı anlamıyorlar'
Sizdeki değişimde de 28 Şubat'ın etkisi var mı?
Hayır. Benim açımdan şöyle bir talihsizlik var: Ben fikirlerini yazmaya son üç dört yıldır başlamış bir insanım. Ama benim haber sunduğum kanalın bir imajı vardı ve ben Sabah veya Hürriyet'e geçince eski fikirlerini terk etmiş bir adam gibi algılandım. Halbuki benim 28 Şubat öncesinde fikirlerim hafìften değişmeye başlamıştı. Ama bunu kanıtlayamam tabii ki.
Siz Kanal 7'deyken, özellikle bir dönem, en doğru düzgün ana haber bülteni orada yayınlanıyordu. O yüzden, belki de insanlar merkez medyaya değil de daha tavırlı bir yere gitmenizi beklediler?
O konuyu sizin gibi değerlendirenlerin sayısı çok az. Geniş kitleler daha yüzeysel bakıyor. Orada bizim ne yapmak istediğimiz konusunda kimsenin bir fìkri yok İmaj şu: "Bu herif İslamcıydı, şimdi Hürriyet'e geçti ve islamcılar'ın aleyhinde yazıyor." Bir kesim de "Eskiden dinciydi, şimdi bizden oldu" diyor. Oysa ben iki kesimi de şaşkınlığa sürükleyecek şeyler yapıyorum.
Mesela Mustafa Karaalioğlu veya Ekrem Dumanlı'ya Hürriyet'te iyi bir sayfada köşe yazarlığı teklif edilse ne yaparlar sizce?
Bilmiyorum fakat şöyle bir şey var: Özel olarak onlar için konuşmuyorum ama "Bu herif bizi sattı" diyenlere bu tür teklifler götürmek lazım. İlkesel nedenlerle böyle bir pozisyonu kim teper, denemek gerekir.
TARAF