AK Parti'nin kurucu siyasi kadrolarının Bülent Arınç, Hüseyin Çelik gibi ağır toplarının AK Parti'nin mevcut yönetimine ve çevresine dair sert eleştirileri yeni bir tartışma başlattı. Bu eleştiriler kamuoyunda "Yeni bir parti mi kurulacak?", "AK Parti içinde muhalif bir hareket mi başlıyor?" sorularını gündeme getirdi.
Peki gerçekten bu tartışma kamuoyuna yansıtıldığı gibi mi?
AK Parti'yi kuruluşundan beri yakından izleyen, gazeteciler son gelişmeleri değerlendirdi:
HÜRRİYET GAZETESİ YAZARI AKİF BEKİ
'YENİ BİR PARTİ VEYA PARTİ İÇİ MUHALEFET' GİBİ ANLAMLAR YÜKLEMEK YANLIŞ
"Benim gördüğüm kadarı ile ve Sayın Bülent Arınç ile Sayın Hüseyin Çelik'in açıklamalarına bakınca bu tartışmayı "AK Parti içinde bir ayrılık, farklı bir parti kurma veya parti içi muhalefet çıkarma" girişimi olarak değerlendirmek yanlış. Sayın Abdullah Gül'ün de öyle söylendiği gibi bir "arabuluculuk" vb. rol üstlendiğini söylemek kesinlikle doğru olmaz. Bu isimler zaten kendi beyanlarında da ifade ettikleri gibi "iyi birer AK Partili"dir. Ortaya çıkan durum, AK Parti'nin içinde ağırlığı olan isimlerin son dönemdeki bazı politikalara ve yaklaşımlara dair farklı görüşlerini ifade etmesidir. Dolayısıyla bu tartışmaya değişik anlamlar yüklemek yanlış. Bugün de basına yansıyan beyanlarda çok açık dille meselenin sınırları çizilmiş, parti içindeki farklı fikirlerin, görülen yanlışların dile getirilmesi olduğu ifade edilmiştir."
MEYDAN GAZETESİ ANKARA TEMSİLCİSİ ÖMER ŞAHİN
YAŞANANLARI ŞİMDİLİK BİR 'BALANS AYARI' OLARAK GÖREBİLİRİZ
AK Parti’nin kuruluşunda ‘çekirdek kadro’ milli görüşçüler olsa da farklı ekollerden önemli isimler biraradaydı. Erdoğan eşitler arasında birinciydi.
İstifalar, tasfiyeler, Gül’ün Köşk’e çıkışı Erdoğan’ı adım adım partinin tek güç odağı haline dönüştürdü. 2010 referandumuyla askeri/yargı vesayeti de kırılınca liberaller dahil kurulmuş ‘zoraki’ ittifaklar yıkıldı.AK Parti 2011’den sonra yeniden dizayn edildi. 17/25 Aralık olayları milat oldu. Artık lidere bağlılığın esas olduğu yeni döneme uygun kadrolar, sözcüler ve kalemler mevcut.
Her aykırı görüşü ‘paralel’, ‘gezici’, ‘hain’, ‘Kraliçe’in adamı’, ‘faiz lobisi’ vb. gibi sıfatlarla itham eden bu koronun sırtını Saray’a yasladığı düşünülüyor. Gül, Arınç, Çelik dahil partinin taşıyıcı kolonu olmuş isimler de nasibini alıyor bu ithamlardan.
Gelinen noktada partinin evrildiği bu nokta önemlidir.
Ayrıca…
Dış politika, terörle mücadele, hukuk gibi alanlarda yaşanan gelişmelerin doğurduğu kaygılar var.
Erdoğan’ın 1 numaralı gündemi olan Başkanlık Sistemi yerine Islah edilmiş bir parlamenter sisteme sıcak bakıyorlar.
Erdoğan’ın domine ettiği yeni politika ve siyasal dille mutabık oldukları söylenemez.
Yaşananları en azından ‘şimdilik’ yeni bir parti arayışı olarak göremeyiz.
Daha çok AK Parti’yi fabrika ayarlarına döndürme gayreti bir nevi balans ayarı olarak değerlendirilebilir.
Şurası da bir gerçek. Gül, Arınç, Çelik gibi isimlerin Erdoğan ile eskisi gibi olması mümkün değildir.
Tartışmanın, gerilimin ne yönde seyredeceği Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavrına bağlı. Bu isimlere dönük tazyikler hele disiplin işlemi ya da yargıyla muhatap edilme gibi işlemler gelişmeleri tetikler. medyadaki keskin kalemler, siyasetteki sivri dillerin tavrı gösterge olacaktır.
Abdullah Gül’ün ilk kez Saray’a adım atması sadece eski arkadaşlarının hukukunu koruma girişimiyle sınırlı değil. İç ve dış kamuoyundan gelen büyük baskıların da etkili olduğunu düşünüyorum.
Başkanlık Sistemi’nin biraz daha zora girdiği söylenebilir.
FOX TV ANKARA TEMSİLCİSİ SEDAT BOZKURT
VE GÜL SAHNEDE…
Muhafazakar bir sağ partide, parti içi muhalefetin imkansız değil ama zor olduğu bilinir. Bu nedenle AK Parti içindeki, yönetime ilişkin itirazları klasik parti içi muhalefet hareketi olarak değerlendirmek biraz zordur. Ama, omurgasını halen Milli Görüş oluşturduğu için, bir pratikten yola çıkarak bunu değerlendirmek mümkün: Yenilikçi ve gelenekçi ayrışması…
Fazilet Partisi’nde yaşanan bu ayrışmanın fitilini de Bülent Arınç ateşlemişti. Daha sonra parti içinde birbirinden bağımsız oluşan küçük muhalif gruplar geniş bir hareket halini almıştı. Sonra bir kongre süreci ve yeni parti ortaya çıktı. Bu küçük özet aynı zamanda bugünün AK Parti’sini de ifade ediyor.
Parti içi her hareketlenmede gözlerin çevrildiği Abdullah Gül bu kez devrede. Erdoğan ile görüştükten sonra muhalif söylemlerin sahipleri, eski arkadaşları ile aynı fotoğraf karesine giriyor. Mesaj açık. Tarafı belli. Ama onu Saray’ın kapısını çalmaya kadar götüren nedeni sadece parti içi dinamiklerle açıklamak yetersiz kalır.
Kısa vadede bu kutuplaşmaların birbirini yoklamasını izleriz. Orta vadede Başkanlık sistemi tartışmalarını hızını kaybeder. Uzun vadede AK Parti’nin kurumsal yapısının vereceği tepkiye göre ya yeni bir AK Parti ya da yeni bir parti tartışmalarına tanıklık yaparız.
GAZETECİ RUŞEN ÇAKIR
ARTIK KOLAY HALLEDİLEBİLECEK BİR HUSUS DEĞİL
30 yıldır Milli Görüş Hareketi’nin izleyen gazeteci Ruşen Çakır “Dışlanmışlar Hareketi” olarak tanımladığı Bülent Arınç ve Hüseyin Çelik gibi isimlerin çıkışlarının ardından Gül’ün art arda yaptığı buluşmaların bir ‘arabuluculuk’ anlamına gelmediği görüşünde: “Aranın kolay kolay kapanabileceğini düşünmüyorum. Çünkü gerek Arınç’ın söyledikleri gerek Hüseyin Çelik’in söyledikleri artık kolay kolay halledilebilecek bir husus değil. Gül’ün ara bulabilmesi için Erdoğan ile arasının iyi olması lazım ki bu mümkün değil, zira ortada çok ciddi görüş ayrılıkları var.”
Al Jazeera'den İrfan Bozan’a konuşan Çakır’a göre bir kriz yaşanmazsa, hareketin, Erdoğan karşısında şansı yok.
Kendi kaynaklarından, “Gül ile Erdoğan’ın Kayseri’de kurulması planlanan Abdullah Gül Müzesi’yle ilgili” bir buluşma gerçekleştirdiği bilgisini aktaran Çakır, bu iki ismin görüşmesinin son derece normal olduğunu, hatta daha sık buluşmalarının bekleneceğini söyleyerek, şöyle devam ediyor: “Ancak aralarında bir sorun olduğu da muhakkak. [Bu] sorunun ne kadar açık dile geldiğini kestiremiyorum ama bir şekilde dile gelmiş olması lazım. Abdullah Gül, uzun bir süre sorunları halının altına süpürmeyi tercih etti. Açıktan kavga ediyor görüntüsü vermek istemedi. Abdullah Gül’ün, Gezi Olaylarında yaşananlara, ülkenin gittiği yere, dış politikadan, Suriye meselesinden, demokratikleşme meselesinden, basın özgürlüğüne yönelik ihlâllerden memnun olmadığını biliyoruz. (…) Gül’ün, birlikte kurmuş oldukları partinin tek otoritesinin Erdoğan olmasından da rahatsız olduğu bilinen bir gerçek. Bildiğim kadarıyla Abdullah Gül artık bu tür şeyleri yokmuş gibi davranma evresini aştı. Bu noktada Arınç’ın, Çelik’in yaptığı gibi meseleyi alenileştirerek, medya üzerinden dile getirir mi çok emin değilim. Biraz daha bekleyecektir, diğerlerinin yaptıklarına bakacaktır, ondan sonra karar verecektir diye tahmin ediyorum. Adı geçen ve geçmeyen çok sayıda insanın, Gül ile temas etme, beraber hareket etme anlayışı var. Erdoğan’ın da bundan rahatsız olduğu kesin. Tabii, Erdoğan çok güçlü, bu gelişmeler onu çok fazla zorlamaz ama olumsuz etkisi olacağı kesin.”
Abdullah Gül’ün, Erdoğan ile görüşmesinden bir akşam sonra Arınç’ın evine gitmesi ve orada Arınç’ın yanı sıra Hüseyin Çelik, Sadullah Ergin ve Nihat Ergün’le de bir araya gelmesinin bir “arabuluculuk” anlamına gelip gelmediği yönündeki soru üzerine ise şunları söylüyor:
“Bunu kesinlikle sanmıyorum, aranın kolay kolay kapanabileceğini düşünmüyorum. Çünkü gerek Arınç’ın söyledikleri gerek Hüseyin Çelik’in söyledikleri artık kolay kolay halledilebilecek bir husus değil. Gül’ün ara bulabilmesi için Erdoğan ile arasının iyi olması lâzım ki bu mümkün değil, zira ortada çok ciddi görüş ayrılıkları var. Şunu öğrendim Arınç’ın evindeki görüşme önceden planlanmış. Gül artık İstanbul’da yaşıyor ve Ankara’ya gittiğinde onlarla da görüşmeyi düşünmüş olmalı. Bu durum birbirinden bağımsız ama bir şekilde bağımlı hususlar.”
‘Dışlanmışlar hareketi’ olarak andığı isimlerin 7 Haziran’da AKP tek başına iktidara gelemeyince kendilerine ihtiyaç olacağını düşünüp partide kriz beklediklerini söyleyen Çakır, Erdoğan oyunu geri döndürünce zor durumda kaldıklarını düşünüyor: “Artık kriz üzerine hesap yaparak gidemezler. Tayyip Erdoğan, iktidarını paylaşmak zorunda kalacak diye düşündüler. Öyle olmadı şimdi nihayet itirazlarını dile getirmeye başlıyorlar. Hüseyin Çelik konuşmaya başladı. Bülent Arınç yine konuşmaya devam eder tabii ama bu arada konuşabilecekleri çok fazla da mecra yok. Böyle bir sorunları da var. Şu anda Erdoğan’a yönelik açık eleştiri yapmadılar. Daha çok çevresine yönelik eleştirileri var. Daha henüz kartlarını açık oynamıyorlar. Bence kartlarını açık oynayacaklar ki vizyonlarını geliştirecekler. AKP dışındaki alanlardan kimlerle nasıl hareket edeceklerinin yollarına bakacaklar o zaman belki şekillenir.”
Çakır, Başbakan Davutoğlu’nun da “gidişattan çok memnun olmadığını” söyleyerek şöyle devam ediyor: “Davutoğlu şu anda en zor durumda olan kişi. Onlarla birlikte hareket edemez ama öteki tarafta Cumhurbaşkanı'yla çok da hemfikir olmadığı ortada. Burada şu aşamada Davutoğlu ortada gözükmüyor. Bu gözükmeyeceği anlamına gelir mi? Bir noktada tavır almak zorunda kalacak. Safını seçmek zorunda kalacak. Muhtemelen de Cumhurbaşkanı’nın yanında yer alır diye tahmin ediyorum.”
KAYNAK: http://www.radikal.com.tr/politika/ak-partide-neler-oluyor-1509162/