GÜNGÖR MENGİ
Yakarım kültürü!
Kriz anlarında insanların kişilik özellikleri saklanamaz biçimde ortaya çıkar.
Kasımpaşalı Başbakan’ı da öncelikle lâf altında kalmama iddiası ve “Üstüme gelmeyin, yakarım” kültürü yönetiyor!
Deniz Feneri soruşturması ile ortaya çıkan merhamet sömürüsü ve dolandırıcılık, AKP’nin başına gelen en yıkıcı felâkettir.
Düşünün, Kızılay’a İslâmcı alternatif yaratmak için örgütlenmiş, iktidar tarafından özel statü verilecek kadar kollanmış olan bu kuruluş, partiye yandaş medya yaratmak amacıyla soyulmuş, bu işe aracılık edenler tarafından yağmalanmıştır.
Bu iddialar Alman mahkemesinde açığa çıkmış, örgütün AKP’ye yakın yöneticileri tarafından itiraf edilmiştir.
Hem suç, hem günah özgür bir medya bunu değilse neyi haber yapacaktır?
Ama Türkiye’de devletten aldığı gücü hoyratça kullanan bir zihniyet işbaşındadır. Bu zihniyet, hükmettiği medya uzuvlarını susturmuş, geri kalanları da şimdi susturmak için ayıplı bir baskıya başlamıştır.
Amacı kimse
duymasın...
Başbakan son iki gününü Deniz Feneri rezaletini takip eden medyanın ağırlıklı kesiminin sahibi Aydın Doğan’a hakaretler edip tehditler savurmak için kullandı.
Sözlerinden anlaşıldığı kadarı ile isteği Almanya’daki dava bitene kadar hepimizi susturmaktır.
AKP iktidarının, Sabah ve atv’yi saflarına kazandırmak için neden
o kadar gözünü kararttığı şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Başbakan kendilerine iftira atıldığını söylüyor. Hayır... İddialar gerçek olmayabilir ama medya hesabına iftira da değildir. Çünkü Alman mahkemesinde belgelenmiş beyanlardır.
Başbakan dün “Suçlu ile masumun birbirinden ayırt edileceği yer gazete sayfaları değildir, mahkeme salonlarıdır” diye konuştu.
Ergenekon iddianamesini siyasi rant kaynağı olarak kullanan bir siyasetçi için epey büyük aşamadır bu sözler. Tebrikler!
“Bu saldırganlığın altında ne var? Bir hafta içinde siz açıklamazsanız ben açıklayacağım” diye bağırdı dün Aydın Doğan’ı hedef alarak.
Bu sözler, devlet gücünün kötüye kullanılacağı alârmını da çalan ağır bir tehdittir.
Başbakan “CNNTürk için ve Hilton arazisi için istediğinizi alamadınız, o yüzden üstümüze geliyorsunuz” demeye getiriyor.
Hak talep eden bir ticari grup elbette yasal muhataplarına başvuracaktır.
“Hayır” cevabı alma riskine rağmen kanuni mercilerine yapılan başvuru niye dalavere görüntüsüne sokuluyor?
Şaban Dişli’ye mi götürselerdi!
Çok zaman kalmadı
Eğer açıklanması gereken bir yanlış varsa bunları devleti yönetenler hemen açıklamalı, şantaj cephanesi olarak saklamamalıdır.
Bu konuşmasından anlaşılıyor ki Doğan grubu medya organları, eğer CNNTürk ve Hilton arazisi için istenen alınmış olsaydı, Alman mahkemesinde yargılanan din, iman, merhamet soyguncuları haber olmayacak, iktidarın da başı ağrımayacaktı, öyle mi?
Başbakan ağır bir yanılgı içindedir.
“Allah ile Aldatmak” yoluyla yapılan soygunları zaten Avrupa mahkemeleri ortaya çıkarıyor. Onları Türkiye’de medyanın tümü değil, ancak bir kısmı halka duyurabiliyor.
Başbakan’ın özlemi, Saddam döneminin Irak’ı mıdır?
Tayyip Erdoğan dünkü sözlerini bitirirken Aydın Doğan’a şunu dedi:
“Senin maaşlı köşe yazarların var, silâhşörlerin var. Benim o kadar köşe yazarım, silâhşörüm yok!”
Ben bağıra bağıra “Aydın Doğan’ın silâhşörü değilim” diyebilirim.
Ama Başbakan’ın kendi silâhşörleri listesine koyduğu arkadaşlarımızdan hiçbiri bunu yapamaz. Oysa yapmalılar.
Yargının bağımsızlığını ve basın özgürlüğünü korumak için kavga vereceğimiz çok fazla zaman kalmadı!