Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, algı operasyonlarını iç siyasette de yaşadıklarını belirterek, "Yani özellikle son dönemde yaşanan birçok olay... Çalkantılara, dalgalanmalara sebep olan birçok siyasi olayda medyanın benzer bir fonksiyon üstlendiğini gördük. Hakikatin yerine algının kullanılmaya çalışıldığını gördük. Algı operasyonlarına gerçekliğin kurban edildiğini gördük" dedi.
RTÜK İletişim Merkezi Mobil Uygulama Lansmanı ve Radyo Eğilimleri Araştırması-2014 Sonuç Toplantısı'nda yaptığı konuşmada Başbakan Yardımcısı Akdoğan, "Medya, tuzakların, kumpasların, enstrümanı, aleti olamaz, olmamalıdır. Algı operasyonlarının karargahı olamaz ve olmamalıdır. Medya Türkiye'nin sırlarının, devletin en mahrem bilgilerinin ulu orta saçıldığı bir zemin olamaz, olmamalıdır" uyarısında bulundu.
Akdoğan, "Darbe dönemlerinde maalesef medyanın nasıl bir rol oynadığını gördük. Demokrasiden yana taraf olmak yerine darbeye çanak tuttuğunu, alkış tuttuğunu gördük; 27 Mayıs'ta, 12 Eylül'de, 28 Şubat'ta, 27 Nisan'da. Bu yüzden sadece onun varlığı, o enstrümanın kendisi demokrasinin bir parçası değil. Üstlendiği misyon, gördüğü fonksiyon, demokratik zihniyete sahip olması ve demokrasiye katkıda bulunması biraz da bunu güçlendiriyor diye düşünüyorum ben" değerlendirmesinde bulundu.
Editöryal bağımsızlık, medyanın demokratikleşmesi, basın emekçilerinin meseleleri gibi kavramları son günlerde özellikle tartıştığını belirten Akdoğan, "Bu konuları çünkü tartışmadan ne basın özgürlüğünü ideal noktada geliştirebiliriz, ne de demokrasinin işte o dördüncü kuvveti haline getirebiliriz medyayı. Bu yüzden bunları çok tartışmamız, konuşmamız gerekiyor" diye konuştu.
"BU KADAR DA YALAN HABER UYDURULMAZ"
Siyaset-medya ilişkisi, iktidar-basın ilişkisinin de tartışılması gereken konular olduğunu ifade eden Akdoğan, "Karşılıklı birbirimizi eleştireceğiz, hakikati bulabilmek için. Şimdi ben son dönemlerde bakıyorum. Bu algı operasyonlarının, siyaset mühendisliği çabalarının bir parçası olarak öyle bir gazetecilik, öyle bir habercilik anlayışı var ki içinde bir gerçeklik kırıntısı yok, gerçeklik kırıntısı... Eskiden şöyle olurdu, eskiden de siyaset mühendisliği çabaları vardı. Birtakım bilgi kırıntıları üzerine bir senaryo uydurulurdu. Yani hakikat çarpıtılarak verilirdi. Hakikat vardı bir tarafında ama çarpıtılırdı. Bilgi kırıntıları üzerine bir senaryo uydurulurdu. Şimdi bunlar bile geride kaldı. Hiçbir bilgi kırıntısı olmadan, hakikat olmadan, gerçeklik olmadan, yüzde 100 uydurma senaryolarla haberler üretiliyor.
İçindeki kişiler gerçek kişiler, işte Başbakan var, yardımcısı var. Son günlerde görüyorsunuz işte onla konuşmuyor, birtakım senaryolar, hikayeler bu 'haber' olarak anlatılıyor. Yorum da değil. Sadece kişiler gerçek, olayların hepsi 'fiction', tamamen uydurma, kurgu. Şimdi siz bunu gördüğünüz zaman buna nasıl bir basın muamelesi yapabilirsiniz? Yani yüzde 100 uydurma, hiçbir gerçeklik payı olmayan, hakikatin tuz buz edildiği... Birileri oturuyor ve 'haber' diye bir yalan uyduruyor, yalan dünya üretiyor. Okuyanlar da bakıyorlar, bir sürü ayrıntı var, gerçek kişiler, olaylar, 'Herhalde bu kadar da uydurulmaz' diyor."
"BUNUN BASINLA FİLAN İLGİSİ YOK"
Akdoğan, "Son dönemde bu moda başladı arkadaşlar. Bu çok tehlikeli bir durum. Yani böyle bir illüzyon olamaz, bir yanılsama olamaz. Bunu yapanların, basın ahlakını geçtik, Müslüman ahlakını geçtik, hastalıklı bir ruh halidir bu. Yani birilerini kötülemek için veya yok etmek için bir siyasi anlayışı, yaklaşımı yüzde 100 yalan bir dünya uydurmak, bu gerçekten hastalıklı bir durumdur. Bunun basınla falan da ilgisi yoktur" dedi.
Bunların da konuşulması ve tartışılması gerektiğini vurgulayan Yalçın Akdoğan, "Medya, tuzakların, kumpasların, enstrümanı, aleti olamaz, olmamalıdır. Algı operasyonlarının karargahı olamaz ve olmamalıdır. Medya Türkiye'nin sırlarının, devletin en mahrem bilgilerinin ulu orta saçıldığı bir zemin olamaz, olmamalıdır." şeklinde konuştu.
Yalçın Akdoğan, "Bütün hak ve özgürlükler birbirinin mütemmim cüzüdür. Eğer vatandaşların en temel hakları çiğnenerek, en mahrem, özel bilgiler ortalıklara yayılıyorsa, yargısız infazlar yapılıyorsa, suçlar atfediliyorsa, hükümler veriliyorsa bunlar bizi doğru bir noktaya çıkarmaz" ifadesini kullandı.
"SİZİ KİM SUSTURUYOR?"
Basın Konseyi gibi birtakım meslek kuruluşlarının artık basın etiği, basın ahlakı kavramının içini yeniden doldurması, yeniden tanımlaması gerektiğini söyleyen Akdoğan, basında da özdenetimin artık gelişmesi gerektiğini ifade etti.
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, şunları söyledi:
"Bugün, 'Özgür basın susturulamaz' diyenlerin, 4-5 televizyon kanalından canlı yayın yapıyor olması çok ironiktir. Sadece televizyonları aracılığıyla değil, aynı sloganları kendi gazetelerinden, 9 sütuna manşet atarak yayınlayabilmeleri, internet sitelerinden aynı anda paylaşabilmeleri de ironiktir. Susturuluyorsa bu kadar kanalda siz nasıl bağırıyorsunuz? Bu kadar gazetede bu işi nasıl yapıyorsunuz? Kim susturuyor sizi? On binlerce lira maaşla çalışan bir köşe yazarının bir gazeteden başka bir gazeteye geçmesi büyük bir basın trajedisi olarak sunulurken, yüzlerce basın emekçisi var, kayıt dışı çalıştırılıyor, çok düşük ücretlere çalıştırılıp, kapıya konuluyor. Bunların meselesi niye bir basın sorunu olarak gündeme taşınmıyor.