“Türkiye tarihinin gördüğü en büyük bölüşüm krizini yaşadığımız bu süreçte TÜİK yoksuldan alıp zengine veren, zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapan bir düzenin çarklarına uygun biçimde çalışıyor.”
“Gıda enflasyonundaki artış, açlık sınırını da yukarıya çekiyor. Bütün çalışanları ve emeklileri yoksullukta eşitleyen bir politika izleniyor. Milyonlar açlık tehlikesi ile karşı karşıya. Bu zihniyetin değişmesi lazım.”
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
Enflasyon rakamını açıklayan TÜİK’in hesabının emekçiye faturası nedir?
Bugün Türkiye’de yıllardır ülkeyi yöneten siyasi iktidarın tercihleri nedeniyle temel ekonomik politikanın temelinde ücretlerin baskılanması yani emeğin ucuzlatılması var. Türkiye’de bütün emek gelirleri Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı resmi enflasyon verisi üzerinden şekilleniyor. TÜİK'in açıklamış olduğu resmi enflasyon rakamı milyonlarca işçinin emekçinin emeklinin ücretini ve yaşam koşullarını belirliyor yani TÜİK enflasyonu eksik ölçtüğü sürece, TÜİK enflasyonu hatalı ölçtüğü sürece milyonlarca işçinin emekçinin emeklinin sofrasındaki ekmek küçülüyor. Bu nedenle Türkiye İstatistik Kurumu’nun enflasyonu doğru ölçmesi son derece önemli. Bu da yetmez aynı zamanda büyümeden, milli gelir artışından payını alan bir ücret politikasına ihtiyaç var. Yıllardır tüm ücretler TÜİK‘in resmi enflasyon rakamı üzerinden belirlendiği için ve enflasyon da eksik ölçüldüğü için çalışanların, emekçilerin, emeklilerin ürettiğimiz değerden aldığı pay giderek daha fazla düşüyor. Milyonlarca işçinin emekçinin bu yüksek enflasyon karşısında daha fazla yoksullaştığı bir süreci yaşıyoruz. Ücretler çok hızla alım gücünü kaybediyor. Türkiye tarihinin gördüğü en büyük bölüşüm krizini yaşadığımız bu süreçte TÜİK de yoksuldan alıp zengine veren, zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapan bir düzenin çarklarına uygun biçimde çalışıyor.
Gelir gruplarına göre baktığınızda enflasyonun etkisi nasıl?
Enflasyonun gelir gruplarına göre de hesaplanması son derece önemli çünkü Türkiye’de gelir dağılımı adaletsizliğinın çok arttığı bir dönemdeyiz. Yine TÜİK'in rakamlarına baktığımızda en zengin ve en yoksul yüzde 5'lik kesimler arasındaki gelir farkı 25 kata kadar çıkmış durumda. Dolayısıyla milyonlarca işçinin, emekçinin, emeklinin son derece düşük ücretlerle hayatını sürdürmeye çalıştığı bir dönemi yaşıyoruz. Hane halkı harcamalarına baktığımızda milyonlarca çalışan, milyonlarca işçi, emekçi ve dar gelirli gelirinin %22'sini gıdaya, %22'sini kiraya yani barınmaya, %21’ine de işe ya da okula gitmek için ulaşıma harcıyor.
‘MİLYONLAR AÇLIK TEHLİKESİYLE KARŞI KARŞIYA’
Yani dar gelirler açısından gıda, barınma ve ulaşım en temel ihtiyaçlar ve bu açıdan bakıldığında gıda enflasyonunun gelir gruplarına göre ölçülmesi de son derece önemli. çünkü öncelikle hepimiz karnımızı doyurmaya çalışıyoruz. Bir yandan resmi enflasyonla halkın hissettiği gerçek enflasyon arasındaki makas giderek daha fazla açılırken, gıda enflasyonu açısından tablo daha da vahim. TÜİK'in en son açıkladığı haziran ayı gıda enflasyon oranı yüzde 53.9, fakat gelir gruplarına göre hesapladığımızda rakamlar daha çarpıcı hale geliyor. Araştırma dairemiz DİSK-AR TÜİK‘in ham verileri üzerinden düşük gelir gruplarının gıda enflasyonunu hesaplıyor. TÜİK'in gıda enflasyonu ortalama yüzde 53.9 olarak açıklanırken, örneğin emeklilerin gıda enflasyonu yüzde 66.2. En düşük gelirli yüzde yirmilik grubun gıda enflasyonu ise yüzde 85. Gelir düştükçe gıdaya ayrılan pay oransal olarak artıyor, dolayısıyla gıda enflasyonundan yoksullar daha fazla etkileniyor. Yani aslında enflasyonun gelir gruplarına göre hesaplanması son derece önemli. Bugün Türkiye’de dört kişilik bir ailenin sadece gıda harcaması olan açlık sınırı 10.000 TL’nin çok üzerine çıktı bu süreçte gıda enflasyonundaki artış, açlık sınırını da yukarıya çekiyor. Milyonlar açlık tehlikesi ile karşı karşıya.
DİSK olarak, TÜİK’in madde sepetini açıklamamasını yargıya taşıdınız ve yargı sizi haklı buldu. Şimdi ne yapacaksınız?
TÜİK'in enflasyon hesabındaki eksik ölçümünün milyonlarca çalışan üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle DİSK olarak bu sürecin takipçisiyiz. TÜİK son bir yıldır başka bir şey daha yapıyor. TÜİK 1933 yılından beri enflasyonu hesaplarken baz aldığı, "enflasyon sepeti" diye bilinen veri sepetini geçtiğimiz bir yıldır açıklamamaya başladı. Bu tabii ki, TÜİK'in enflasyon verileri üzerindeki şaibeyi daha fazla artırdı. Çünkü bugün Türkiye’de yaşayan, nefes alan milyonlarca insan, 85 milyon her gün çarşıya, pazara, manava gittiğinde, bu ülkede gerçek enflasyonun, yani fiyat artışlarının ne kadar olduğunu yaşayarak görüyor. Böylesi bir süreçte madde sepetini bile açıklamadan enflasyon rakamı belirlenmesi, TÜİK verilerine olan güveni daha da azalttı. Biz DİSK olarak önce bilgi edinme hakkımıza dayanarak enflasyon sepetini talep ettik. Reddettiler, paylaşmadılar. Bilgi Edinme Değerlendirme Kurumu'na başvurduk, talebimiz yine reddedildi. Ardından hukuki süreci başlattık ve dava açtık. Ankara 6. İdare Mahkemesi DİSK'in bu talebini haklı buldu. Ve mahkeme kararıyla TÜİK'in enflasyon sepetini DİSK'le ve bütün kamuyla paylaşması, görevinin bir gereği olarak tarif edildi. Ve bu yargı kararına rağmen, kazandığınız bu davaya rağmen Türkiye İstatistik Kurumu bu verileri açıklamamakta direniyor.
‘TÜİK İTİRAF ETTİ’
En son 5 Temmuz'da bir kez daha TÜİK önünden seslendik. Enflasyonu doğru ölçmeleri ve verileri karartmamaları gerektiği yönünde çağrımızı bir kez daha ifade ettik. Bu basın açıklamasının bir gün öncesinde, 4 Temmuz'da Türkiye İstatistik Kurumu, bütün bu başvurularımıza yazılı bir cevap verdi ve verdikleri cevapta bu madde sepetini bizlerle paylaşamayacaklarını çünkü bu verilerin kendi ellerinde de olmadığını ifade etti! Aslında bu yazının kendisi bile, TÜİK'in bu baskılanmış enflasyon verilerini nasıl belirlediğinin, yani tümüyle iktidarın direktifleriyle belirlendiğinın açık bir itirafı niteliğindedir. Aklımızla dalga geçen bir yanıtla karşı karşıya kaldık. Eğer bu veriler TÜİK'in elinde yoksa enflasyonu nasıl hesapladıklarını gerçekten merak ediyoruz. Yapılması gereken bellidir. Bu ülkenin en köklü kurumlarından bir tanesi olan, yüzyıla yakın bir geleneği ve birikimi olan Türkiye İstatistik Kurumu, enflasyon rakamını bu ülkede yaşayan herkesin yaşadığı ve hissettiği biçimde, gerçek olarak belirlemesidir. Ve bu belirleme üzerinden de ücretlerin enflasyon karşısındaki gerçek kaybınının giderilmesi ve milli gelir artışından da payını almasıdır.
‘BÖLÜŞÜM KRİZİ YAŞIYORUZ’
Yaşadığımız bu bölüşüm krizini, Türkiye’de hızla artan gelir dağılımı adaletsizliğini giderebilmenin birinci yolu budur. Bununla birlikte, hiç kuşkusuz ki Türkiye’de çok adaletsiz bir vergi sistemi olduğunun da altını çizmek isterim. Bir yandan TÜİK'in bu baskılanmış resmi enflasyon rakamları üzerinden ücretlerin belirlendiği, diğer taraftan da kaşıkla verilenin kepçeyle, hatta kazanla geri alındığı adaletsiz vergi sistemiyle bugün Türkiye’de çalışanların, işçilerin, emekçilerin, emeklilerin, Türkiye halkının çok ciddi bir biçimde yoksullaştığı bir süreci yaşıyoruz.
‘HUKUKSAL OLARAK TAKİPÇİSİYİZ’
Özetle TÜİK'in hukuk tanımazlığına, yargı kararına rağmen verileri bizlerle, işçi sınıfıyla, kamuoyuyla, bilim insanlarıyla paylaşmamasına ilişkin olarak hem fiilen hem de hukuksal olarak bu sürecin takipçisi olacağız. Çünkü TÜİK'i bu haksızlıktan hukuksuzluktan vazgeçirmek, milyonlarca işçinin, emekçinin, emeklinin ekmeğine sahip çıkmak anlamına geliyor.
Türkiye’de emek ucuzladı mı, bunun ülkeye zararı nedir?
Türkiye’de emek ucuzladı çünkü 21 yıldır ülkeyi yöneten siyasi iktidarın temel ekonomik politikası, temel rotası Türk lirasının değersizleştirilmesi ve emeğin ucuzatılması üzerine kurulu. Bu nedenle, bugün Türkiye emeğin uzatıldığı ve ücretlerin baskılandığı bir sürecin çok ağır bir tablosunu yaşıyor. Bunun Türkiye açısından sonucu, milyonlarca işçinin, emekçinin, bu ülkenin tüm değerlerini ve güzelliklerini üretenlerin ürettikleri değerden yani milli gelirden payını alamadığı, giderek daha fazla yoksullaştığımız, yüksek enflasyon karşısında alımgücümüzün giderek daha fazla gerilediği ve gelir dağılımı adaletsizliğinin olağanüstü arttığı karanlık bir tablodur. Yine TÜİK'in verileri ile konuşursak, gelir dağılımına baktığımızda Türkiye’de emeğin milli gelirden aldığı pay geçtiğimiz yılın son çeyreğinde Cumhuriyet tarihinin en düşük oranlarını gördü. Bu dönemde Türkiye’de işçiler emekçiler toplam milli gelirin %25'ini alabildi. 2023’ün ilk çeyreğinde bu oran astronomik bir artış ile %38’e çıktı ama zaten TÜİK de bu artışın EYT nedeniyle yapılan kıdem tazminatı ödemelerine bağlı olduğunu söyledi. Yani bu tek seferlik geçici bir durum. Hepimizin yaşadığı gerçeklik ise Türkiye’de Türkiye milyonların çok ciddi bir biçimde yoksullaşması. Ve biraz önce de söyledigim gibi, düzenin bütün çarklarının zengini daha zengin, yoksul daha yoksul yapacak biçimde dönüyor olması... Bunun sonuçlarını yaşıyoruz. Oysa bu ülkenin tüm değerlerini biz üretiyoruz; işçi sınıfı, emekçiler, beyaz yakalısı mavi yakalısı herkes, hepimiz çalışıyoruz, üretiyoruz... Ve bu ürettiğimiz değerden payımızı alabildiğimiz bir gelir politikası, bir ücret politikası, bir vergi politikasıyla Türkiye’nin yaşadığı bu bölüşüm krizini ortadan kaldırabilmek mümkün. Ve Türkiye’de herkesin insanca yaşayabileceği bir gelire, insanca çalışabileceğimiz bir çalışma hayatına ve çalışma hakkına ulaşabildiğimiz, demokrasinin tüm kurumları ile işlediği bir toplumsal düzen mümkün. Bizim mücadelemiz de bunun mücadelesidir.
Ropörtajın Tamamı İçin Lütfen Tıklayınız