‘Nasıl yani?’ diye sordum.
Biraz duraksadı..Sonra, ‘Siz gazeteciler hep labirentlerden çıkış yolu ararsınız ya. Alın size bir haftadır tam önünüzde duran çok karmaşık bir labirent daha’ dedi.
Ardından da devam etti:
‘Bahçeli grup konuşmalarını büyük bir ciddiyetle hazırlar. Hiçbir ifadesini ve mesajını da gelişigüzel kullanmaz. Bazen açıkça, bazen de sadece gitmesini istediği çevrelere mesajlarını ustaca kaleme alır. Yani anlayan anlar. Tıpkı geçen haftaki grup konuşmasının haberleşme hürriyeti ile ilgili bölümünde olduğu gibi. Herkes bu sözlerini, hurriyet.com.tr’de sizin ortaya çıkardığınız Anayasa Mahkemesi Üyesi Osman Paksüt’ün dinlendiği iddialarına tepkisi olarak değerlendirmişti. Ama Bahçeli’nin kastetmek istediği sadece bu kadarla mı sınırlıydı. Bence değil.’
‘DİNLENİYORLAR ENDİŞESİ’
Tam bu sırada, ‘Başka ne olabilir ki’ diye söze giriyorum.
MHP Lideri, bir süreden beri partisinin, kurmaylarının dinlendiği ve takip edildiği yönünde ciddi endişelere sahip. Ona bu yönde bilgi verenler var ‘dikkat edin telefonda’ diye.
Bu nedenle, devlet adabı ve nezaketi itibarı ile sadece bu kadarını söyledi. Ama bu konuda kızgın. Bunu da ‘biz biliyoruz, ona göre’ mantığı ile ilgili yerlere iletmek istedi.’
Bu sözler ilgimi çekiyor. Derhal Devlet Bahçeli’nin geçen hafta yaptığı konuşmaya dönüyorum. Gerçekten, sadece Osman Paksüt için söylenmeyecek kadar ‘uzun’ ve bazı rahatsızlıklarını ifade etmeye yönelik çok dikkatlice seçilmiş ifadelerden oluşuyor.
İŞTE O SÖZLER
Bakın 20 Mayıs tarihli grup toplantısında, MHP Lideri gözlerden kaçan o konuşmasının son bölümünde uzun uzun neler söylemiş…
‘Sürekli olarak “demokrasi alanını genişletmekten söz eden AKP, oluşturmaya çalıştıkları korku diktatörlüğü ile anayasal ve demokratik hakları bile kontrol atına almaya çalışmaktadır. Özel hayatın gizliliği, aile hayatına saygı, haberleşme hürriyeti gibi temel hak ve özgürlüklerin ihlaline yönelik kuşkular artmaktadır.
Bu uygulamaları ile hükümet, Türkiye’yi özel hayatların bile denetlendiği ve dinlendiği totaliter bir yapıya doğru sürüklemektedir.
Demokrasimiz, bu şekliyle artık halkını koruyan ve kollayan değil, halkını gözleyen, kuşku duyan ve izleyen bir yönetim haline gelmek üzeredir.
Suçla mücadele için hizmet vermesi gereken “yasal” dinleme ve takip mekanizmaları kullanılarak vatandaşımız üzerinde yasa dışı tahakküm, bastırma çabaları ile bir nüfuz imkânı yaratılmak istendiğine yönelik kuşkular artmıştır. Bu konuda acilen tedbir alınamaz ve kontrol sağlanamazsa milletin birbirine olan güveni tamamen sarsılacak, içine sürüklenilen kuşku ve kaygı hali vahim gelişmelere kapı aralayacaktır.
Şeffaf devlet iddiasıyla iktidara gelen AKP zihniyeti, hükümetini sürdürebilmek için anlaşıldığı kadarıyla milletimizi şeffaflaştırmakta, buna karşılık kendi iktidar alanını giderek daha gizli, örtülü ve şüpheli hale getirmektedir.
Küresel dayatmalar karşısında savrulan AKP yönetimi, kendisi ile birlikte Türkiye’nin savrulmasına da göz yummaktadır.
Bu gelişmeler karşısında Milliyetçi Hareketin bu dayatma ve tehditlere sessiz ve seyirci kalması asla düşünülemez.’
Son cümle, MHP’nin bu sürece dayatma ve tehditlere seyirci kalamayacağı yönünde.
Bu sözleri okuduktan sonra, önce parti merkezinde nabız yokluyorum. Çok sayıda, dinlendikleri yönünde hatta bu konuda bazı şüpheli durumlarla karşılaştıkları yönünde spekülasyonlar yaratanlar var. Bunun üzerine, MHP’nin en önemli isimlerinden birini arıyorum.
Telefonda beni dinledikten sonra aynen şunları söylüyor:
‘Doğrudur. Sayın Genel Başkanımız hiçbir ifadeyi gelişigüzel kullanmaz. Bizim amacımız, sade Sayın Paksüt değil. Herkesin buna dikkatini çekmek istiyoruz. Türkiye’de bu dinleme işi bir korku imparatorluğu haline geldi. Bu konuda herkesin dikkatli olması gerekir. Biz de dikkatliyiz. Daha fazla konuşmak istemiyorum’
Konu daha da esrarengiz bir hale geliyor. Ülkenin çok önemli bir partisi bu konuda açık açık endişelerini seslendiriyor.
BAHÇELİ BİRŞEYLERİN MESAJINI MI VERİYOR?
Bu noktada, kulislerde şu sorular ön plana çıkıyor: ‘Acaba, Paksüt haricinde Bahçeli başka bir şeyler daha mı kastetti? Anlayan anladı mantığı ile devlet nezaketinden dolayı söyleyeceklerini burada kesti mi? Ya da, bu işe tepki gösterenlerin tercümanı mı olmak istedi?’
Bunu zamanla göreceğiz.
Aslında başkentte uzun süredir devletin kendini en güvende hissetmesi gereken isimleri bile telefonda konuşmuyor. Kurumlara cep telefonları alınmıyor. İnternette her gün bir başka gizli dinleme ve takip skandalı patlıyor. En olmayacak yerlerden ses kayıtları sızıyor.
Ankara’da yasal olmayan bir şekilde yapılan dinleme ve gizli takip kirli bir savaşın aracı olarak her geçen gün güven ortamını nefes alınmaz bir yer haline getiriyor.
HÜRRİYET/Metehan DEMİR