Söylediğim gibi, Adalet Bakanı çok şeyler anlattı 301'e dair. Üç saati geçen program süresince söylenenleri -takdir edersiniz ki- burada özetlemek bile imkansız. Dolayısıyla ben bugün onca laf arasından en fazla dikkatimi çekenler arasında yer alan bir soru-cevabı hatırlatmakla yetineceğim. Çiçek'in programa katılan gazetecilerden Derya Sazak'ın sorularına cevap yetiştirmeye çalıştığı dakikalardan söz ediyorum.
Derya Sazak tarafından 301'e yönelik eleştirileri sürekli “uygulamayı görelim”, “içtihatları görelim” önerileriyle “zamana yaymaya” çalışan Çiçek'e yöneltilen soru son derece açık ve açıklayıcı nitelekteydi. Sazak, karşısında bulduğu Adalet Bakanı'na -tabii ki yerden göğe kadar haklı olarak- hakkında 301'den yapılan bir “suç duyurusu”nun peşini niçin ısrarla takip ettiğini soruyordu. Hikayenin özeti şöyleydi: Sazak'ın Şemdinli'de Umut Kitapevi'nin bombalanması ve sonrasında yaşananlarla ilgili olarak yayımladığı bir yazı hakkında Genelkurmay suç duyurusunda bulununca Bağcılar Cumhuriyet Başsavcılığı inceleme başlatmış ve “suçun hukuki-yasal unsurlarının oluşmadığı” gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermişti. “Suç duyurusu” sahipleri bunun üzerine savcılığın kararına itiraz etmiş, ancak dosyayı inceleyen Eyüp 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nden de savcılık kararını destekleyen bir karar çıkmıştı. Yani işin Türkçesi, dosya artık kapanabilirdi. Ama ne mümkün... Adalet Bakanı gecikmeden araya girmiş ve savcılık ve mahkemenin paylaştığı “301'den takipsizlik kararı”nın bozulması için bu kez Yargıtay'ın kapısına dayanmıştı. Yargıtay kararının Adalet Bakanı'nın isteğini göz önüne almayıp, “bozma isteğini” geri çevirdiğini hatırlatmayı da unutmayalım.
Bu hikayeden hareketle Derya Sazak soruyordu: Soruşturmaya gerek yoktur diyen savcılık ve mahkeme kararları dururken dosyayı bir de Yargıtay'dan geçirmeye çalışmadaki amacınız nedir sayın Adalet Bakanı? Bir gazetecinin daha 301'den yargılanmasını istemenizin, bu ısrarınızın nedeni nedir? Israrınız, “suç duyurusu” sahibinin Genelkurmay olmasından mı kaynaklanıyor?
Görüyorsunuz, hikaye gibi soru da çok açık. Hadi bakalım şimdi sıra “cevap”da; hikayenin “bidayet”i gibi “nihayet”i de ortada; 301'den dava açılması yönündeki bu ısrarın nedeni nedir?
Cemil Çiçek açısından programın en sıkıntılı dakikalarıydı doğrusu... Deyim yerindeyse, Adalet Bakanı'nın o her zaman kendinden emin retoriğinin “dağılmaya başladığı” anlardı.
Peki Çiçek bu apaçık soruyu nasıl mı cevapladı. Daha doğrusu nasıl cevaplamaya çabaladı. Yargıtay'a başvurup “bozma” istemesini “kanun yararı” gerekçesiyle temellendirmeye çabaladı. Kolayca tahmin ettiğiniz gibi, onun dava açılması yönünde filan ısrarı söz konusu değildi... O sadece, konunun Yargıtay tarafından da görüşülüp ortada bir “içtihat” çıkması için gayret sarfetmişti... Başvuru yetkisini bugüne kadar yüzlerce dava için kullanmıştı zaten... Yaptığı işin kapanmış bir dosyayı Yargıtay'a başvururak diriltmeye çalışmak olarak yorumlanması haksızlıklı. Vesaire...
Adalet Bakanı için son derece sıkıntılı dakikalar olduğu açık; ama izleyenler açısından -doğrusu- son derece eğlendirici dakikalardı bunlar...