Geçtiğimiz Nisan ayında Edirne’de incelemelerde bulunurken kanser ilaçları konusundan
kendisinden yardım isteyen genç kıza para verdiği için “Görüyorum ki çaresizliği hiç
tatmamışsınız hayatınızda” sözleriyle karşılaşan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar'ın da fakirlik ve çaresizlik içinde büyüdüğü ortaya çıktı.
“Mapsino’da bir Bayraktar” başlıklı hikayede Bakan Bayraktar’ın hayatından anekdotlar
yer alıyor.
Kanserli kızla aynı kaderi paylaşıyor
Geçtiğimiz Nisan ayında Edirne’de incelemelerde bulunan Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar kemoterapi gördüğü için saçları dökülen yurt dışından ilaçlarını
getiremeyen üniversite öğrencisi genç bir kız ile ilginç bir diyalog yaşamıştı. Yurt dışından
ilaçlarını getirmek için yardım isteyen genç kızın hırkasının cebine para koyan Bayraktar
"Al işte bu parayı. Başka ne yapacağım? Onları sen kendin al. Parayı al, cebinden düşürme"
dedikten sonra yoluna devam etmişti. Genç kız ise bu olaya içerlemiş, kendisini dilenci yerine
konulduğunu belirterek isyan etmişti. Cami dönüşü Bakan Bayraktar’ın yolunu keserek elini
tutan genç kız cebine konulan parayı iade ettikten sonra ağlayarak, "Sadece yanlış anlaşıldım.
Ben dilenci değilim. İnsanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Görüyorum
ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda" demişti.
Of’un Gürpınar (Mapsino) köyünde büyüyen ve çocukken lise öğrenci olan babasını (26 )
kaybeden Erdoğan Bayraktar’ın annesinin 24 yaşında dul kalmasına rağmen hiç evlenmedi.
Toprak evin bir odasında büyüyen Erdoğan Bayraktar balon satarak okul harçlığını
kazanmaya çalıştı. Gazeteci-Yazar Fehmi Çalmuk’un Merdiven Yayınları’ndan piyasaya
çıkan “Esnaf İnsan’a dair hikayeler/ Oğlum Baba Kızım Anne” kitabında Bayraktar’ın
hatırası şu şekilde hikaye ediliyor:
“Neredeyse haftanın bir iki günü Trabzon Moloz'a gidip balon satıyordu. Güneşin
bulutların arkasına çekildiği bir gün müşterilerden birinin sigarası balonları patlatınca
dünya başına yıkılmıştı. Anladığınız sermaye uçup gitmişti. Hemen yere çömeldi. Hıçkıra
hıçkıra ağlıyordu. Onun için dünyanın sonu demekti.
-Oğlum, oğlum niye ağlıyorsun !
Erdoğan kafasını kaldırdığında karşısında üniformalı bir asker vardı. Toparlanmak istedi.
Adam elini uzattı. Erdoğan zoraki uzattığı elinin içine konulan 60 kuruşu görünce askerin
boynuna sarılmak istemişti. Çocukluk işte, hemen paraya takıldı ve saymaya başladı. Başını
kaldırdığında asker ortada yoktu.”
Gayrimenkul işini çocukken öğrendi, amelilik yaptı
Çocukken Coğrafya öğrenmeni olmayı çok isteyen Bakan Bayraktar’ın başka bir arzusu
ise annesi gibi güzel şarkı söylemek. Bayraktarın annesi “ Adanın yeşil çamları aşkımıza
yer olsun” şarkısı ile “Şu dağları delmeli” türkünü severek söylediği hikayede yer alıyor.
Gayrimenkul işine çocukken dedesinin yanında durarak alışan bakan Bayraktar aynı zamanda
inşaatlarda amele olarak çalışarak üniversiteyi bitirdi.
“Dünyayı daha çok tanımak, tarihi daha çok bilmek isterdi. Bir de annesi gibi güzel şarkı
söylemek isterdi. Gel gör ki kader onun yavaş yavaş toprakla ilgili bir işe yöneltecekti.
İlkokulu bitirdiği yıllarda dedesiyle ilişki kurmaya başladı. Köyün arazi işlerini, matematik
hesaplarını yapan dedesinin yanından bir an olsun ayrılmıyordu. Gözlemliyordu. Dayısının
inşaatında kürekle sıva karanları görünce amelelik yaparak yevmiye kazanabileceğini
düşündü. Yaptı da... Liseyi de üniversiteyi de bu şartlarda okudu.”
Atalarını Trabzon’a Fatih yerleştirmiş
Erdoğan Bayraktar’ın ataları Şam’dan Konya’ya gelen oradan da Trabzon’a yerleştirilen
Türkmenlerden…Gazeteci- Yazar Fehmi Çalmuk’un Merdiven Yayınları tarafından
yayınlanan “Esnaf İnsan’a dair hikayeler/ Oğlum Baba Kızım Anne” kitabında Fatih Sultan
Mehmet’in, Pontus Rum Devleti’ni yıkmadan önce Bakan Bayraktar’ın atalarını Trabzon’a
öncü olarak gönderdiği şu şekilde anlatılıyor:
“Fatih Sultan Mehmet, fetih için Karadeniz'e yol aldığında bölgeye dağılmış olan
Alemdarlar tarafından bölgenin bir Türk Yurdu haline getirildiğinin farkındaydı.
Anadolu'nun bir çok yerinden Karaman'dan, Konya'dan, Kahramanmaraş'tan, Bursa'dan
Alemdarlar, Sancaktarlar, Bayraktarlar Trabzon ve civarına konuşlanmış, gönüllerin
fethine başlamıştı. Fatih'in bölgeye gösterdiği özel önem, öngördüğü strateji Rum Pontus'a
karşı yapılan seferden önce psikolojik alt yapısını hazır olmasını gerektirmişti. Alemdar,
Sancaktar ya da Bayraktar Osmanlı ordusunda bir birliğin bayrağını ve sancağını taşıyan
askere verilen isimdi. Padişah bayrak ve sancaklarından sorumlu kişiye "Mir-i alem"
adı verilirdi. Trabzon başta olmak üzere Karadeniz'in birçok bölgesinde toprağa serpilmiş
ekin taneleri gibi Alemdar, Sancaktar ve Bayraktarları görürsünüz.
Dedesi tarihin omuzlarına yüklediği ağırlığı sözleriyle de teyit ediyordu. Eliyle köyünün
yamaçlarını, ağaçları gösterdi: “Biz aslen Şam’dan gelmiş, daha sonra Konya'ya yerleşmiş
bir Türk boyuyuz. Biz alemdarlık yaptığımız için bize “Bayraktarlar” derler.”