BASIN İlan Kurumu’nun en tepedeki koltuğunda oturan isim Mehmet Atalay, gazeteci kökenli bir bürokrat. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Spor Etkinlikleri Genel Müdürlüğü ile kazandığı bürokrat kimliği Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile devam etti. Yaptığı çalışmalarla kamuoyunda ismini daha sık duymaya başladığımız Atalay, Basın İlan Kurumu Genel Müdürü olarak bir dönem aktif yürüttüğü mesleğine artık bürokrat gözüyle bakıyor. Basın sektöründe bir dönem kendisinin de yaşadığı sıkıntıları meslektaşlarının yaşamaması için her detayı düşünüyor. Atalay, YURT gazetesinde sektörü ve Basın İlan Kurumu’nun çalışmalarını anlattı.
Uzun süre gazetecilik yaptınız. Şu anda bir bürokrat olarak basın ile ilişkilisiniz. Gazeteciliği özlüyor musunuz?
Hiçbir zaman kopmadım. Tayyip Erdoğan’ın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde danışmanıyken de yazmaya devam ediyordum. Yeni Şafak Gazetesi'nin 3 yıl genel müdürlüğünü yaptım. 30 yıldır basının içerisindeyim. Sürekli basın kartı sahibi olarak da mesleğimle gurur duyuyorum. Lise yıllarında spora yöneldim ve haberciliğin o tarafından durdum. Sporun insanları kaynaştırdığına, barış, sevgi ve kardeşliği pekiştirdiğine inanıyorum. Gençlik ve Spor Genel Müdürü olduğum dönemde de siyasi liderlerimizi maçlara davet ederdik.
EN İDEAL KURUM, BİK
Basın İlan Kurumu nasıl bir işleyişe sahip?
Bu ülkede en güzel ideallerle kurulan ve hâlâ anlamını koruyan kuruluşlardan bir tanesi. Osmanlı döneminde de padişahlar için hiciv yazan gazeteciler vardı ve padişah onlardan rahatsızlık duyardı. Methiyeler yazanları da vardı. Onlar da sarayın edebiyatçıları olarak kabul edilirdi. Abdülhamid'e karşı inanılmaz yazılar yazılıyordu. Namık Kemal'in Hürriyet Kasidesi bunlardan biridir. Tevfik Fikret'in çok ağır şiirleri vardı. İslamcı cenahta yer almış, muhafazakar Mehmet Akif Ersoy'un, muhafazakâr kabul edilen Sultan II. Abdülhamit'i eleştiren yazıları ve şiirlerini düşünün, o günden bugüne büyük Atatürk döneminde de yine Atatürk'e yakın olup da milletvekili olduğu söylenen isimlerden tutun da karşı cenahta yer alanlar oldu. Rahmetli İnönü döneminde de devam etti. Hiçbir zaman yandaş medya, karşı medya tartışmaları bitmedi. Basın İlan Kurumu 1961'de o kadar güzel bir sistemle kuruldu ki hükümete ve o günkü iktidara yakın olduğu için ilan ve reklamlar kamu kaynakları yandaş basına aktarılıyor itirazları da kesildi. Bütün gazeteler yandaş ya da karşı hiç fark etmez, çalıştırdığı personel sayısı, yüzölçümü ve tirajına bağlı olarak bir pay alıyor. İktidarların değişmiş olması bu kurumun verdiği ilanları değiştirmiyor.
RTÜK KARDEŞ KURULUŞ AMA...
Örneğin 28 Şubat sürecinde de o günkü süreçle ters düşen gazeteler ilan almaya devam ettiler. Ceza yediler, sıkıntı yaşadılar ama bir şekilde ilan aldılar. Bugün de özerk Basın İlan Kurumu mevcut konjonktürden etkilenmeden hak ettiği oranda ilan vermeye devam ediyor. Bu açıdan bu kurum gereklidir. Basın İlan Kurumu kurulduğunda sadece yazılı basın vardı. Yola devam edilirken TRT kuruldu, ardından diğer kanallar açıldı. Basın İlan Kurumu durumdan vazife çıkarıp televizyonların da kamu ilanlarını ve reklamlarını düzenleyecek bir çaba harcamalıydı ve üzerine almalıydı. Bunu yapmayınca RTÜK doğdu. RTÜK'ten rahatsız değiliz, kardeş kuruluşuz ama Basın İlan Kurumu kamu ilanlarını dağıtan bir kuruluş, kamu reklamları da doğduysa bu reklamları dağıtması gerekiyorsa Basın İlan Kurumu bunu üzerine almalıydı. Kanun değişikliği ile yapılacaktı. Kurum, bu yetkiyi alamayınca gündemden kopmaya başladı. İnternet medyası, sosyal medya da aldı yürüdü. Buna kayıtsız kalmayıp kurumun yeniden yapılandırılmasına çalışıyoruz. Bu yapılanma içerisinde düzenleyici, denetleyici bir kuruluş olarak özgürlüklere alabildiğine sahip çıkan ama bunun ötesinde de basının seviyesini yükseltecek, eğitimine katkıda bulunabilecek bir donanıma kavuşması lazım. Bunun için de kanunda bir değişiklik yapılması gerekli. İnternet medyasını, yerel televizyonları, radyoları ve bundan sonra çıkacak olan şu anda öngöremediğimiz yeni iletişim materyalleri ne olursa bunları hep birlikte karşılayacak bir düzenlemeye gidilmeli.
KURUM, AYNI ZAMANDA BİLİRKİŞİ
Sansür durumunda söz hakkınız var mı?
Biz bu tip konularda baştan sona özgürlüklerden yanayız. Şantaj, yalan, iftira olmamalı. Kalem elinde diye insanların sağa sola saldırmaması gerekiyor. En özgürlükçü ülke ne kadar özgürse bizim de o kadar özgür olmamız gerekiyor. İletişim fakülteleri, mesleğin duayenleri ile birlikte standartları belirleyip, uygulamaya koymak, takibini yapmak, özgürlüklere sahip çıkmak ve bunu bütün kurum ve kuruluşlara benimsetmeye çalışmakta bana göre Basın İlan Kurumu'nun görevleri arasındadır. Basın Ahlak Esaslarına göre 1961'de kurulan Basın İlan Kurumu'nun yasasında maddeler var. Bir gazetecinin haberinden, yazısından, yorumundan dolayı şikayet varsa Basın İlan Kurumu bunu değerlendirebiliyor, ceza verebiliyor. Basın Ahlak Yasası’na aykırıysa ceza verebiliyor ya da hakaret içermemektir diyerek en azından o yorumun savunucusu da olabiliyor. İlgili yazı dava edildiğinde mahkeme, Basın İlan Kurumu’nun verdiği kararı bilirkişi olarak kabul ediyor. Biz gerçekten esaslı bir çalışma yapıyoruz.
ÖZGÜRLÜKTEN ZARAR GELMEZ
İkiye ayrılmış basının manşetlerini nasıl buluyorsunuz? Bu ayrışma ne kadar dozunda?
Her zaman oldu, olmaya da devam edecek. Bunu zenginlik olarak görüyorum. Yeter ki hakaret olmasın. Bir yolsuzluk yazıldıysa ve doğruluk payı varsa ‘Helal olsun’ diyorum. Bir gazeteci olarak benim de kalemime kimsenin karışmasını istemem, inandığımı yazabilmeliyim. İfade özgürlüğü ülkemiz için gereklidir. Çeşitlilik ve renklilik olarak görüyorum. Gazetecilerin her iktidar döneminde ayrıştığı olmuştur. 28 Şubat sürecinde Yeni Şafak Gazetesi'nde genel müdürdüm. Yayınlanmamış, anonsunu yaptığımız bir yazı yüzünden gazetemize baskın düzenlenmişti. Gazetemiz kurşunlanmıştı. Derdimiz daha fazla özgürlük. Özgürlükten bu ülkeye zarar gelmez.
Tutuklu gazeteciler için ne düşünüyorsunuz?
Yayınlanmamış bir yazı dizimiz yüzünden bizim gazeteye baskı yapıldıysa, özgürlüklerimize müdahale edildiyse bugün de edilmesini asla kabul etmem. Bu benim hem Basın İlan Kurumu Genel Müdürü olarak hem de gazeteci Mehmet Atalay olarak görüşüm. İçerideki gazetecilerin en kısa zamanda kurtulmalarını temenni ediyorum ama onların içinde bizim gazetenin basılmasında, baskı altına alınmasında, patronların işkence görmesinde, Başbakan Tayyip Erdoğan'la çalışan bürokratların bir dönem çocuklarının yanından alınıp götürülmesinde rolü olan gazeteciler de var. Ben hayatımda hiçbir gazeteciyle, hiçbir meslektaşımla davalık olmayacağım dediğim halde dava açtım çünkü iftira attılar ama yıldırım hızıyla reddedildi. Mesleği, gazetecilik sınırları içerisinde yapmak gerekir.
Basın İlan Kurumu'nun bütçesi nedir?
Türkiye'de kamu reklamlarının 1 milyar doların üzerinde olduğunu düşünüyorum. Sadece yazılı basınla sınırlı kaldığı için Basın İlan Kurumu'nun kamu ilanlarının yıllık toplamı yaklaşık 250 milyon civarında. 32 şubemizden geçmek üzere 350 milyon civarında basın İlan Kurumu üzerinden giden ilanlar var. Bunlardan biz yüzde 15 komisyon alıyoruz. Yıllık gelirimiz yaklaşık 45 milyon, giderimiz de 36 milyon civarında. İlan potansiyeli olarak söylediğimizde 350 milyon.
Yerel basının durumu...
Yerel basın ulusal basından daha güçlü. Toplam tiraj 5 milyon civarında. Çok düşük bir rakam. Nüfusa göre oranlarsak en az 20 milyona ulaşması lazım. Yerel basın da çok iyi tirajlara sahip değil ama örnekler var. Türkiye'de okuma alışkanlığı çok düşük. Gazetelerin kendi eksiklikleri mutlaka vardır. Milli Eğitimle işbirliği yaparak okuma alışkanlığımızı geliştirmemiz lazım.
4 BİN GAZETECİ EV SAHİBİ OLMAK İSTİYOR
Basın İlan Kurumu olarak medya mensuplarını konut edindirme projeniz var. Şu anda ne durumda?
Konutlar başladı. Biz öncelikle bir tespit yaptık. Erdoğan Bayraktar TOKİ başkanıyken görüşmüştük. Meslektaşlarımız arasında yıllardır çalışıp ev sahibi olamayanlar var. TOKİ Başkanı Haluk Karabel olunca onunla da paylaştık ve yardımcı olacağını söyledi. Bu konuda bir anket çalışması yaptık. İstanbul'da yaşayıp da ev sahibi olmak isteyen ne kadar gazeteci var ve ödeme şartları ne olurdu sorularına verilen cevaplarla TOKİ'nin anketine verilen cevaplar örtüşüyordu. 2+1 isteyenlerin oranı ne çıktıysa TOKİ'ye başvuranların da oranı aynı. 4 bin 300 meslektaşımız İstanbul'da konut sahibi olmak istiyor. İlk etapta hepsine cevap vermek kolay değil elbette. Peyderpey karşılamaya çalışırız dediler. Şu anda Kayaşehir'de TOKİ'nin konutları devam ediyor. Ödüllü bir proje. Yaklaşık 300 civarında bir konut verecekler bize. Yakında fiyatları da belli olacak ve ilan edeceğiz. Bu evler TOKİ'nin sosyal konutlarından biraz daha farklı. Sosyal konutların her birinden pay isteyeceğiz. Sanıyorum meslektaşlarımızın yıllar içinde sorunlarını karşılayacağız. Anadolu'daki meslektaşlarımızın da böyle bir talebi oldu. Onlar için de konuştuk TOKİ'yle.
4 MİLYON KREDİ DAĞITIYORUZ
Basın İlan Kurumu olarak gazetecilere 1963 yılından bu yana “borç para” adı altında kredi ödemesi yapıyorsunuz. Miktarı arttırdınız. Yeni bir artış olacak mı?
3 yıl önce göreve başladık. Miktar 1600'dü. Bu rakamı düşük bulduk Ben de gazetecilikte aktifken bu krediden birkaç kez yararlanmıştım. İşime de yaramıştı. Gazeteci arkadaşlarımızın ödeme durumuna da baktık. Artırabilirdik. Ama bu kez meslektaşlarımız ödeme konusunda güçlük çekeceklerdi. Önce 12 taksitle ödüyorlardı sonra 24 taksite çıkardık. İsteyen 12 isteyen 24 taksitle ödeyecekler. Daha fazla arttırılması için talep gelmedi.
KREDİYE TALEP NE ORANDA?
Arttırmaya başladığımız anda müthiş bir yüklenme oldu. Basın İlan Kurumu'nun gazetecilere verdiği kredi 4 milyon civarındaydı. Daha sonra 24 milyona kadar çıktı. Çok ciddi bir talep. Borçlarını bitirdiklerinde yeniden talepte bulunuyorlar ve tekrar alıyorlar.