Çünkü haber aldıklarını zannederek okudukları o anlı şanlı gazetelerin eksik ve çarpık bir Türkiye manzarası yansıtarak yaptıkları, okurlarını aydınlatmaya değil, AKP lehinde koşullandırmaya hizmet ediyor!
Bu gazeteler, AKP propagandacılığını iş edinerek bu partiyi bolca “gaza getirdikleri” için, Türkiye’deki kamplaşmanın daha da derinleşmesine neden oluyor, ülkeye zarar veriyorlar.
Bu gerçek, ülkeyi bir hafta arayla sarsan AKP’yi kapatma davası ile 21 Mart’taki Ergenekon gözaltılarında bir kez daha bütün çıplaklığıyla sırıttı.
The New York Times, The Wall Street Journal ile Financial Times gibi AKP propagandacılığında lider gazeteler kapatma davasına geniş yer ayırırken; İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu ve Doğu Perinçek’in gözaltına alınmasını ya hiç görmediler ya da kısacık, bağlam dışı haberler vererek geçiştirdiler.
Yegâne normal AKP mi?
Daha 8 ay önce yüzde 46 oy alarak iktidarını sağlamlaştırmış bir partiye kapatma davası açılabiliyorsa, bu elbette ki, Türkiye’de işlerin endişe verici biçimde normalin dışında seyrettiğini gösterir. Yabancı basının bu olayı yakından izlemesi kadar doğal bir şey olamaz.
Diğer taraftan, bu gazeteleri okuyan biri son zamanlarda Türkiye’de kapatma davasından başka normal dışı bir şeyin cereyan etmediğini düşünür. Mesela, Türkiye’yi günlerce çalkaladığı gibi, Cumhurbaşkanı Gül’ün bile vicdanını rahatsız ettiği anlaşılan, İlhan Selçuk’un gözaltına alınması olayı bu gazetelere göre vakayı adiyedendir.
Bunu da analiz etsenize
Halbuki tek başına şu gözaltı olayı bile siyasi bağlamına oturtularak dengeli haber ve analizlerle aktarılmış olsaydı, bu gazeteleri okuyarak Türkiye’yi izlediğini sananlar, bu ülkede siyasi iktidarın elindeki gücü normalin dışında kullanarak, tehlikeli bir yolda ilerlediğini görme şansını yakalardı.
Bu gazetelerin, İlhan Selçuk’un gözaltına alınmasıyla bir soruşturmanın, pekâlâ demokrasiye yönelen tehditlerin bertaraf edilmesine hizmet edebilecek iken, nasıl siyaset şalıyla örtüldüğünü ve dejenere edildiğini yazmalarını tabii ki beklemiyorum.
Muhafazakâr gündemmiş
Beklediğim, İlhan Selçuk’un gözaltına alınmasıyla Türkiye’de başlayan tartışmayı objektif biçimde yansıtmalarıydı. Çünkü, kesinlikle uluslararası haber değeri taşıyordu bu tartışma.
Ama yazamazlar... Çünkü öylesine yanlı, öylesine yüzeysel ve gerçeklerden uzak bir AKP paradigması yaratmışlardır ki, böyle bir haber, bu yapının içinde kendine yer bulamaz.
Önce bir defa Türkiye’yi okuma tarzınızı değiştirmelisiniz, kullandığınız sözcükleri, tanımları, her şeyi yeniden inşa etmelisiniz; objektif ve dengeli bir biçimde...
Mesela Financial Times’ta Türkiye muhabiri Vincent Boland imzasıyla 24 Mart 2008’de yayımlanan haber-yorumda AKP’nin laikliğe, “açıkça dile getirilmiş bir bağlılık içinde olduğu”, gazeteci tarafından, herhangi bir olguyla desteklenmeye gerek görülmeksizin ileri sürülebilmiştir. Şimdi, sizin AKP’ye bağlılığınız zaten bu boyutlarda ise, haberlerinizde yaratmış olduğunuz AKP imajı ile çelişmemek için epey zorlarsınız kendinizi. Örneğin utangaç ve kapalı ifadeler kullanırsınız. Aynı metinden aktarıyorum: “AKP, içinde türban girişiminin de yer aldığı, sosyal, ekonomik ve siyasal reformlardan oluşan, geniş çaplı bir muhafazakâr gündem izliyor. Bu gündem, AB’ye üyelik müzakerelerini güvence altına almak için (AKP’nin) birinci döneminde izlenen daha liberal reformların yerini aldı veya bunları gölgeledi.”
Meslektaşımız görüldüğü gibi durumun bal gibi farkında ama adını koymak işine gelmiyor.
Ergenekon gözaltıları ise aynı metnin sonunda birkaç paragrafla adeta geçiştirilmişti.
Uluslararası bir haber ajansının İlhan Selçuk’un gözaltına alınmasını Orhan Pamuk’a yönelik suikast planlarıyla ilişkilendirmesi tüy dikmek olmuştur. Ajans sonra özür dilemiştir ama, günahlarınız da sevaplarınız kadar kim olduğunuzu bize anlatır.
Başbakan’ı atladılar
Başbakan Erdoğan’ın Uşak’ta halktan en az üç çocuk istediği konuşması dış basın için çok çarpıcı bir haberdi ama görmezden gelindi. “Bunlar Türk milletinin kökünü kazımak istiyor. Yaptıkları aynen budur. Genç nüfusumuzun azalmaması için en az üç çocuk yapın” diyen, Financial Times’ın 22 Mart tarihli editoryalinde “Avrupa yanlısı” olarak takdim edilen Erdoğan’dı. Başbakan’ın “Türk milletinin kökünü kazımak isteyenler” derken ima ettiği kimdi acaba? Nüfus ve aile planlaması kavramı “laikçilerin” icadı olmadığına ve bunu Çinlilerden, Ruslardan veya Arap aleminden almadığımıza göre kastettiği Batı’ydı elbette... Başbakanımızın Batı’ya nasıl da derin bir tarihsel kuşkuyla baktığını gösteren bu ifadeler, adını zikrettiğim gazetelerin “atladığı” haberlerden biri olarak kayda geçti.
Başbakan’ın “Biz Batı’nın ilmini değil sadece ahlaksızlıklarını aldık” şeklindeki sözleri de bunlar tarafından atlanmıştı.
Türkiye’yi kaybedecekler
Irak’ta vahim biçimde çuvallayanların basını, şimdi panik içindeki hükümetlerinin kısa vadeli çıkarlarına paralel bir yayın politikası izleyerek AKP’ye tuttuğu yolda cesaret veriyor. Bu basının derinleşmesine katkıda bulunduğu kamplaşmanın feci sonuçları ne olursa olsun, her durumda Türkiye Batı’dan uzaklaşacaktır. Bunu göremeyecek kadar kör mü bunlar?
KADRİ GÜRSEL/MİLLİYET