Ortadoğu Dörtlüsü'nün 26 Haziran'da Mısır'ın başkenti Kahire'de bir toplantı yapması bekleniyordu. Filistin‘de Hamas’ın Gazze’yi işgal etmesinden sonra ortaya çıkan gerilim ortaya farklı bir tablo çıkardı. Dörtlü toplantıyı Kudüs'te yapmaya karar verdi. Kahire'de ise yine Filistin konulu ama farklı bir toplantı Arap liderler zirvesi adı altında H.Mubarek başkanlığında yapılıyor. Ortadoğu Dörtlüsü büyükelçiliği görevini daha önce eski Dünya Bankası başkanı James Wolfensohn yürütüyordu.
Dörtlünün kuruluş amacı, özellikle Filistin İsrail sorununa barışcı bir çözüm bulmak olarak bilinmektedir.Blair'in istifasının ardında ne gibi bir neden olduğu da böylelikle ortaya çıkmış oluyor. Blair yapmış olduğu tüm söyleşilerde Ortadoğu sorunlarını çözmek üzere bir misyon üstlenebileceğini daha önce birkaç kez önemli medya kuruluşları aracılığıyla dile getirmişti.Blair gibi tecrübeli bir politikacının üçüncü dönemine başlarken kendine yeni bir görev aramaya başladığını şimdi anlıyoruz. Blair, İngiltere’nin içpolitikasıyla sınırlı bir siyasi kariyer ötesinde 1948 yılından bu yana bir türlü çözülemeyen İsrail-Filistin sorununu çözmeyi amaçlıyormuş meğer.
Irak, Afganistan ve Filistin sorunlarının giderek içinden çıkılmaz bir hale gelmesi ,bölgedeki ülkelerin, özellikle de petrol zengini Arap devletlerin paniğe kapılması, Sudi Arabistan‘ın ABD‘ye baskı uygulaması ve giderek İran‘ın bölgedeki nüfuzunu artırması İsrail‘in bölgedeki varlığını tehdit edecek boyutlara ulaşması alarm zillerinin çalmasına yetti.
Zaten yeterince sorunu olan bu bölgenin anahtarının Filistin sorununun barışcı yoldan çözülmesi olduğunu düşünen Blair, Filistin sorunu çözülürse bölgenin tüm sorunlarının barışcı yollardan çözülmesine zemin hazırlanacağına inanıyor.
Blair, ABD başkanı Bush ile işgal öncesinde ve sonrasında Ortadoğu stratejisi üzerinde uzun aylar boyunca yüzlerce askeri ve siyasi uzmanın yardımıyla çalışmalar yaptı.Uzmanların hazırladıkları simulasyonların sayısı herhalde yüzün üzerindedir. Bu simulasyonların ibresinin gösterdiği tek yön Filistin ve Kudüs.
Tony Blair‘in zamanından çok önce istifa etmesinin ardında böylesine bir görevi üstlenme isteğinin olduğu yorumunu yapanlar, Blair ve Bush‘un Irak politikasında tümüyle mutabık olmadıklarını da sözlerine ekliyorlar.
Aslında Birleşmiş Milletler’in görevi olması gereken bu misyonun Ban Ki-Moon tarafından değil de Blair tarafından yürütülmesinin nedeni ne ? BM başkanı eski başkanların geleneğini değiştirerek güçlü BM elçileri mi yaratmak istiyor ? Yorumcular Blair‘in göreve getirilmesine Rusya’nın çok sıcak bakmadığı ama karşı da çıkmadığını belirtiyorlar.
Bütün bunlardan ortaya ne çıkıyor ?
Ortadoğu’da artık bir değil bir çok denge var.
En önemli denge noktası da İsrail Filistin sorunu.Bu sorunun barışcı çözümünün Müslüman dünyasında olumlu bir mesaj olarak algılanacağı düşünülüyor. Ortadoğu’nun bu sıkıntılı döneminde Blair‘in uluslar arası tecrübesi ve ismiyle bölgede bir çok ülke arasında arabuluculuk yapmasının iyi bir çözüm olacağını düşünenler de az değil.
Türkiye açısından konuya bakarsak. Kuzey Irak‘la sınırlı olmayan bir Ortadoğu politikası izlemesi gereken Türkiye‘nin bu yeni oluşumla ilgili olarak bazı stratejiler geliştirmesi gerekli.
PKK‘ya ve Kürtlere odaklı, bölgedeki El Fetih-Hamas, Şii-Sünni, İran Suriye–İsrail, denklemlerinde Türkiye’nin konumunu yeniden sorgulamak gerekecektir.
Tony Blair‘in AB müzakereleri sürecinde çizdiği Türk dostu imajını dikkate alarak Ortadoğu stratejimizi yeniden gözden geçirmekte büyük bir yarar olduğunu söyleyebiliriz. (HÜRRİYET)