Ayşe Sayın
BBC Türkçe, Ankara
31 Mart yerel seçimlerinden sonra "Türkiye ittifakı" çağrısı yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu açıklamasının ardından, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na, pazar günü Ankara Çubuk'ta katıldığı asker cenazesinde saldırıda bulunulması, seçim sonrasında yumuşaması beklenen siyasi havayı yeniden gerdi.
Her ne kadar Erdoğan ve AKP yöneticilerinin büyük bölümü, sertlik söylemleri yerine daha ılımlı bir tavır sergilese de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin saldırı nedeniyle Kılıçdaroğlu'nu eleştirmesi, Erdoğan'ın "Türkiye ittifakı" söylemine yönelik itirazları, siyasi havanın soğumasına çok da olanak tanımıyor.
Peki Erdoğan'ın "Türkiye ittifakı" söylemine Bahçeli'nin itirazı, Kılıçdaroğlu'na yönelik saldırı nasıl okunuyor? İstanbul'da seçimin yenilenmesi konusunda hangi görüşler dile getiriliyor?
Siyasi kulislerde, seçim sonrası sürece ilişkin gelişmeler ve AKP'nin bundan sonraki yol haritasına ilişkin yapılan değerlendirmeler ana başlıklarıyla şöyle:
'Türkiye ittifakı' çağrısı nasıl yorumlanıyor?
Kulislerde Erdoğan'ın "Kızgın demiri soğutma zamanı" diyerek yaptığı "Türkiye ittifakı" çağrısı iki yönlü değerlendiriliyor. Bu konudaki çağrının, artık Türkiye'nin normalizasyonunun sağlanması ve seçim dönemi gerginliğinin geride bırakılması, özellikle ekonomideki kırılganlık da dikkate alınarak, ülkenin sorun alanlarına ilişkin politikalara dönülmesi çağrısı olarak algılanıyor.
Ancak, bu ittifakın içinde HDP ayrı tutuluyor. HDP'nin de bu ittifakın içine katılabilmesi için özeleştiri yapıp, PKK ile arasına mutlaka mesafe koyduğunu net olarak ifade etmesi en temel şart olarak gösteriliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın TBMM'deki özel oturumda HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan kürsüye çıktığında, Meclis Genel Kurulu'nu terk edip, "İstiklal Marşı'nı şu parlamento içerisinde okumayanları dinleyelim mi?" diye tepki göstermesi ve bir kez daha "tek millet, tek bayrak, tek vatan" vurgusu yapması, HDP yönetiminin bunun dışında tutulduğunun göstergesi olarak değerlendiriliyor.
Erdoğan'ın ikinci mesajının ise AKP'ye olduğu ifade ediliyor. Parti içinde bir grup artık seçim atmosferinden çıkılıp ülke gündemine dönülmesini savunurken, bir grup ise İstanbul seçiminin mutlaka yenilenmesi gerektiği ve böylesine büyük bir metropolün CHP'ye bırakılamayacağı görşünde.
Erdoğan'ın hem parti içindeki bu iki kesime hem de eski başbakan Ahmet Davutoğlu ile 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün içinde yer aldığı yeni parti oluşumlarına karşı partiyi bir arada tutma hesabı yaptığı ve AKP içinde olası parçalanmalara karşı önlem olarak bu çağrıyı yaptığı ifade ediliyor.
Kılıçdaroğlu'na saldırı 'Türkiye ittfakı'na mı?
AKP'de CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na saldırıyla ilgili ağırlıklı görüş, Kılıçdaroğlu'nun böyle hassas bir dönemde cenazeye giderken emniyet birimlerini haberdar etmediği ve gerekli önlemleri almadığı yönünde.
Olayın gerçekleştiği Akkuzulu köyündeki insanların büyük bölümünün AKP'ye oy verdiği ve "sert" mizaçlı olduğu belirtilirken, cenazenin Çubuk'ta kaldırılması halinde bu olayların büyük olasılıkla yaşanmayacağına dikkat çekiliyor.
CHP'lilerin saldırının "organize" olduğu yönündeki açıklamaları ise AKP'de karşılık bulmuyor ve daha çok "şehit hassasiyeti" ve CHP ile HDP'nin seçimlerde işbirliği yapmasına yönelik tepki olarak nitelendiriliyor.
Ancak bazı parti yöneticileri, Bahçeli ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun, saldırıya uğrayan Kılıçdaroğlu'na yönelik suçlayıcı dil kullanılmasını da onaylamıyor. Siyasette "fiziksel şiddetin" kabul edilemeyeceğini, bu durumun zaten seçim döneminde tabanlarda üst seviyeye çıkan "kutuplaşmayı" körükleyip, daha kötü sonuçlara yol açma ihtimalinin yüksekliğine dikkat çekiliyor.
Kılıçdaroğlu'nun Meclis'teki konuşmasında kendisine yönelik saldırıyı dillendirmemesi, CHP'lilere "sağduyu" çağrısı da olumlu karşılanıyor.
Kulislerde, Erdoğan'ın "kızgın demiri soğutma" çağrısı yaptığı bir dönemde bu saldırının yaşanması da dikkat çekici bulunuyor.
TBMM Genel Kurulu'ndaki 23 Nisan özel oturumunda, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin sert söylemine karşın, partisi adına söz alan AKP Grup Başkanı Naci Bostancı da Kılıçdaroğlu'na yönelik saldırıyı kınarken, "Sayın Cumhurbaşkanımızın Türkiye İttifakı ve kızgın demiri soğutmak sözleriyle siyasi iklimi normalleştirmesine çağrıda bulunduğu bir siyasi atmosferde bu olayın yaşanması ayrıca dikkate değerdir. Türkiye'nin her tür gerilimi, akıl ve sorumluluk çizgisinde aşmaya, beyanların bu istikamette oluşmasına ihtiyaç vardır" açıklaması yapmıştı.
Partili bazı milletvekili ve yöneticilerle meclis grubu yönetiminden bazı isimler de sosyal medya hesaplarından, sık sık "Türkiye ittifakı"na vurgu yapıyor.
Bahçeli, 'Türkiye ittifakı'na neden karşı çıkıyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türkiye ittifakı çağrısını, "Soru işaretleri oluşmuştur" diye değerlendiren Bahçeli'nin çıkışları AKP içinde rahatsızlık yaratıyor.
Parti içindeki "ılımlı" kanat, Bahçeli'nin Türkiye ittifakı söylemini reddedip, Erdoğan ve AKP'yi sadece "Cumhur İttifakı" sınırları içinde tutmak istediğini ifade ediyor. Bahçeli'nin her zaman ittifakı zorlayan taraf olduğu ve seçimden sonra yeni bir "ortak arayışı olabilir" kaygısıyla "Türkiye ittifakı" söylemine karşı çıktığı yorumu yapılıyor.
Partili bir kaynak, "MHP ile zorunlu olarak ittifak oldu ve şimdi MHP bu sahayı terk etmek istemiyor. Ancak Erdoğan, sadece bir parti genel başkanı değil Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı ve bu nedenle de 82 milyonu kucaklayıcı mesaj vermesinden daha doğal bir şey olamaz" görüşünü dile getiriyor.
AKP içinde MHP ile ittifaktan rahatsız olan ve seçim öncesinde de karşı çıkan parti yöneticisi ve milletvekili olduğu biliniyor. AKP kulislerinde, muhalefet bloğu ittifaka yöneldiği için biraz da zorunluluktan MHP ile ittifak yapıldığı belirtilirken, bu iki parti arasındaki oy geçişkenliğinin yüksek olduğu İç Anadolu bölgesinde parti aleyhine olduğu, Bahçeli'nin de bu tabloyu iyi gördüğüne işaret ediliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli'nin çıkışlarına şimdiye kadar sessiz kalmasına karşın birçok yorumcu bu durumdan rahatsız olduğu görüşünde. 23 Nisan'da TBMM'de bir kez daha "82 milyonu kucaklayacak şekilde, "tek millet, tek bayrak, tek vatan" vurgusu bir anlamda Bahçeli'ye yanıt olarak değerlendiriliyor.
Erdoğan, 23 Nisan resepsiyonunda, Bahçeli ile kısa bir sohbetten sonra, Meclis'ten ayrılmadan önce TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici ve bazı bakanlarla birlikte yandaki Mermerli Salon'da bir süre görüşmüştü. Bahçeli'nin bu toplantıya davet edilmemesi dikkat çekmişti.
Seçim ihtimali var mı?
AKP içinde geniş bir kesim, hem muhalefet bloğunu daha kenetleyeceği, hem de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu lehine "mağduriyet" algısı oluşacağı için, mevcut konjonktürde seçimin parti aleyhine olacağını düşünüyor. Partiye ulaşan anketlerde de bu sonucun görüldüğü ifade ediliyor.
KHK'lılara seçilme yasağı getirilmesine ilişkin olarak Yüksek Seçim Kurulu'na (YSK) ek dilekçe sunulması da bir kesim tarafından eleştiriliyor. Bir parti yöneticisi, yasal olarak kamudan ihraç edilenlerin oy kullanamayacağı yasal olarak mümkün olsa bile, bu durumun adaletsizlik yaratacağını şöyle anlatıyor:
"Kamudan ihraç edilenlere oy kullandırmama yönünde karar alınabilirdi. Bize göre 298 sayılı yasa buna imkan veriyor çünkü "seçmen olamayacaklar" sayılırken, "kamudan kısıtlılık" gerekçesi gösteriliyor. Ancak, kamu görevlisi olmayan ve FETÖ ile ilişkili olan insanlarla ilgili böyle bir durum yok, yani bir yerden ihraç edilmedikleri için oy kullanabiliyorlar. Böyle bir durum varken, sadece kamu görevlileri ihraç edildi diye oy kullandırmamak, adalet duygusunu sarsar."
Binali Yıldırım 'affını' ister mi?
Ankara kulislerinde tartışılan bir başka konu da, YSK'nın İstanbul'da seçimin yenilenmesi kararı vermesi halinde, Binali Yıldırım'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına yeniden aday olup olmayacağı.
TBMM'ye seçimden sonra ilk kez 23 Nisan özel oturumu ve akşam da TBMM Başkanı Şentop'un verdiği resepsiyona katılmak için gelen Yıldırım, bu konuda herhangi bir görüş belirtmedi ve sadece "YSK kararını beklediğini" vurgulamakla yetindi.
Kulislerde, "Seçimi ancak sizinle kazanabiliriz" ısrarı üzerine öneriyi kabul ettiği belirtilen Yıldırım'ın, seçimin tekrarı halinde, muhalefet kanadı daha da kenetleneceği için adaylıktan çekilme yoluyla "affını isteyebileceği" de olasılık dahilinde değerlendiriliyor.
Ancak bu yorumu yapanlar da, Erdoğan ile Yıldırım arasındaki ilişkinin boyutuna dikkat çekerek son karar vericinin bu konuda da Erdoğan olacağına işaret ediyorlar.
Kabine değişikliği olacak mı?
Yerel seçimlerden hemen sonra Erdoğan, her ne kadar seçimden birinci parti çıkmış olsalar da başta 3 büyük şehir olmak üzere, başarısız oldukları yerlerde hatayı kendilerinde arayacaklarını vurgulamıştı.
Partide, bu nedenle teşkilatlardan başlamak üzere kapsamlı bir değişiklik yapacağı beklentisi yüksek. Erdoğan'ın, bu revizyondan Bakanlar Kurulu'nu istisna tutmayacağı düşünülüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM'deki 23 Nisan resepsiyonunda bu yöndeki sorulara "Birilerinin siparişi üzerine ben kabine değişikliğine hiçbir zaman gitmem" dedi ancak eğer bir değişim gerekiyorsa gerektiği zaman da yapacağını vurguladı.
Erdoğan'ın hafta sonu yeni seçilen belediye başkanları ile yapacağı kapsamlı toplantının ardından, özellikle seçimlerin kaybedildiği il yönetimlerinden başlayarak parti genel merkez yönetiminde ve nihayetinde kabinede revizyona gideceği kulislerde seslendiriliyor.
Ancak kabine değişikliği için en azından YSK'nın İstanbul kararının beklenmesi güçlü olasılık. Erdoğan'ın olası bir kabine değişikliği yapması halinde, büyük bölümü siyaset kökenli olmayan ve bu nedenle de "teknokrat" olarak adlandırılan bazı bakanların yerine, siyaset yapmış deneyimli bazı isimlerin kabineye taşınabileceği yorumu yapılıyor.
Birçok yorumcuya göre de kabine değişikliği kapsamında Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın, kabine dışında kalmasa da, farklı bir alana, örneğin Dışişleri Bakanlığı'na kaydırılması da olasılık dahilinde.
Erdoğan'ın bu konuda, seçim sonrasında açıklanan ekonomik programın etkilerini analiz ettikten sonra nihai kararını vereceği ifade ediliyor.