Fenerbahçe'nin hocası Aykut Kocaman şikayetçi… Son maçtan sonra kaptan Volkan Demirel şikayetçi, Hasan Ali Kaldırım şikayetçi… Hepsi seyircinin yeteri kadar maça gelmediğinden, kendilerini desteklemediğinden, hatta ıslıklayıp yuhaladıklarından ve rakip oyunculara alkış tuttuklarından dert yanıyorlar.
Açıkçası haklılar. Bir futbolcu, bir takım, kendi seyircisi önünde ıslıklanmak, yuhalanmak, neredeyse boş tribünlere oynamak istemez. Fenerbahçe'de neredeyse koca bir sezon böyle geçti.
Ama seyirci de haklı… Sezon bitiyor “Ohh be” diye şöyle futbolun keyfini çıkartan gönüllerince bir maç izleyemediler. Sular seller gibi akan bir Fenerbahçe göremediler. Ne kadar gol atmış olursa olsun gol pozisyonuna girmekte bile zorlandıkları maçları izlediler. Fenerium'lara gidip formasını alacakları bir yıldız oyuncu bile bulamadılar.
Aykut Hoca'yı beğenirsiniz beğenmezsiniz, futbol adına kendi doğruları var. Mümkün olduğunca bu doğruları taviz vermeden uygulamaya çalışıyor. Seyirci deseniz Aykut Hoca'nın doğrularını yanlış buluyor, bu futbol anlayışını reddediyor, kendi doğrularını arıyor. Yani maçın her dakikasında saldıran, baskı kuran, rakibi bunaltan bir Fenerbahçe… Üstelik böyle bir Fenerbahçe'yi görmüşlükleri var.
Anlayacağınız Aykut Hoca inat, seyirci inat… Korkarım, aynı tehlike, aynı boş tribünler yeni sezonda da devam edecek gibi…
Taffarel'den önce, Taffarel'den sonra
Galatasaray kalecisi Muslera'ya, “Taffarel'den önce, Taffarel'den sonra” diye bakmak lazım… Geçen sezonu kötü geçiren, bu sezona iyi bir başlangıç yapamayan ve alışılmış kalitesinin altında kalan, haklı olarak eleştirilerin odağı haline gelen Muslera, şimdi alkışların merkezi olmuş durumda…
Fatih Terim'in göreve başlamasının ardından yaptığı ilk ve en yararlı işlerden biri, kaleci antrenörü Taffarel'i geri getirmek oldu. Taffarel az nazlanmadı ama, Fatih Hoca'yı kıramayınca Florya'nın çimlerine döndü. Aslında Fatih Hoca da Muslera'daki düşüşü gördüğü için ilk adımlarından biri Taffarel'i getirmek oldu. Ligin ikinci yarısından bu yana bakın, bir başka anlamda Taffarel'in gelişinden bu yana Muslera'nın çıkışını dikkatle inceleyin. Uruguaylı kaleci hep üstüne koyarak gidiyor ve özellikle son haftalarda takımının en sıkışık anlarında puanları elleriyle kurtarıyor. Boşuna söylememişler, “At sahibine göre kişner” diye… Taffarel geldi, Muslera kendine geldi.
Kısır golcülerle olmaz
Beşiktaş'ta belli ki Vagner Love yolcu… Büyük ihtimalle Negredo da öyle… Negredo gitmese bile, takımın ilk golcüsü olmayacağı çok açık ortada… Büyük ve skorer golcülere alışkın Beşiktaş, transfer ayında golcü için çok net hamleler yapacak, başka çaresi yok.
Belki yeniden 1 artı 1 sözleşme ile Demba Ba gelecek. Ancak yeterli değil…
Geçen sezon Şenol Güneş, eski öğrencisi Burak Yılmaz'ı çok istemiş, Beşiktaş seyircisi ciddi anlamda karşı çıkmıştı. Şenol Hoca yeni sezonda devam edeceğine göre Burak Yılmaz ismi üstünde ısrar edebilir. Seyirci bu defa ne yapar, merak konusu… Ama Burak Yılmaz'ı alıyorsan, karşısına her sezon en az 20-25 gol yazıyorsun. Böyle de bir gerçek var. Hatta gelişmelere göre çok çarpıcı bir yabancı golcü bile olabilir.
Sonuçta golcü konusunda Beşiktaş'ta çok şey olabilir, ama tek şey olmaz: Beşiktaş bir daha bu kadar kısır golcülerle oynamaz.
İrfan Can Kahveci geliyor
Başakşehirli İrfan Can Kahveci'yi olağanüstü tekniğine rağmen fazla beğenenlerden biri değil(dim). Ama özellikle son Sivas maçında baktım, İrfan Can Kahveci'de müthiş bir aşama var. Bu olağanüstü tekniğine çift yönlü oyun anlayışını, dinamizmini, mücadele gücünü, koşu mesafelerindeki gelişimini gözle görülür biçimde eklemiş. İrfan Can Kahveci, Abdullah Avcı gibi bir “futbolcu fabrikatörü”nün elinde, Türkiye'nin en iyi, en etkili, en pahalı orta saha oyuncusu olma yolunda hızla ilerliyor.
Arda yol ayrımında
Başakşehirli Arda'nın 8-10 maç ceza alacağı iddiaları var. Bu kadar ağır bir ceza çıkarsa, bunun çok büyük bir bölümü yeni sezona yansıyacak. Böyle bir durumda Başakşehir Yönetimi, Arda ile bir yıl daha devam etmek ister mi? Başakşehir Yönetimi Arda konusunda sıkıntılı bir yol ayrımında…