CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, NTV Ankara Temsilcisi Murat Akgün’ün sorularını yanıtladı. Deniz Baykal, özetle şunları söyledi:
BAŞBAKAN’IN TEPKİSİ
Bu laflar bir Başbakan’a yakışmayan hakaret amacıyla söylenen ve çok kolay cevaplandırılacak laflar. Bir başkası da çıkar Başbakan’a der ki ‘Senin marifetin de yolsuzluklara sahip çıkmak’ Yani bunun cevabı yok, bunlar doğru tartışma tarzı değil. Bizim söylediğimiz önemli şeyler var, onları anlaması ve onlara cevap vermesi lazım.
ÜÇ SORUN VAR
Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerinde başlıca 3 tane problem alanı var. Bunlardan birisi; Ermenistan, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tanımıyor ve ilişkilerin başlatılması için her iki tarafın karşılıklı toprak bütünlüğünü tanımasını öngören bir protokolü imzalamayı reddetti. İki; Ermenistan, Türkiye’yi soykırımla itham ediyor. Terör hareketlerini destekledi, dünyanın her yerinde büyükelçilerimizi öldürttü. Türkiye’yi soykırım yapmış bir ülke olarak dünya parlamentolarından karar çıkartmaya ve soykırım dolayısıyla da tazminat ve siyasi talepler hazırlamaya çalışıyor. Diğeri de, Azerbaycan’ın Yukarı Karadağ Bölgesini işgal etmiştir. Bizim dünya çapında ilişkilerimiz, Azerbaycan’la ilişkilerimiz var ortaklıklarımız var. Azerbaycan’a karşı böyle bir kaba işgal uygulamasının içinde olduğu gerçeği var.
ERMENİSTAN DA SORUMLULUK ÜSTLENMELİ
Ermenistan’a karşı bizim insani duygular bakımından hiçbir zaafımız yok. Bugün Türkiye’de 65 bin Ermenistan vatandaşı, hiçbir hukuki dayanak olmadan çalışmakta ve kazandıkları parayı da Ermenistan’a göndermektedirler. Türkiye’de işsizlik var ve biz bunu hoşgörüyle karşılıyoruz. Ermenistan’la bir husumetimiz, bir gerginliğimiz söz konusu değil. Ama Ermenistan’ın Türkiye’ye bu kadar kaba bir husumet yapması karşısında bir büyük ülke olarak bizim boynumuzu eğmemiz, her söyleneni kabul eder vaziyete sokulmamız Ermenistan ya da onların dostlarının baskılarıyla o noktaya getirilmemiz kabul edilemez. Ermenistan da sorumluluğunu üstlenmelidir. Biz iyi ilişkileri korumak isteriz.
MAGAZİN OLAYI GİBİ
Cumhurbaşkanlığı en yukarı düzeydir. Cumhurbaşkanının bu kadar kolayca, olmadık işlere sokulması ciddiyetle konuşulması gereken bir konudur. Daha müsteşarlar, Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık var. Şimdi cumhurbaşkanını bütün bunları yok sayarak, ‘Ne kadar hoş’ diye, bir magazin olayı gibi Erivan’a gönderiyoruz. Yani bu kadar büyük jest yapacaksanız, hiç olmazsa ciddi durmayı başarırız. Hiç olmazsa; mesela üç tane, iki tane ya da bir tane işgal ettiği köyden çıkmasını sağayın.
SİYASET ÜSLUBU
Bakın 15 yıl önce bugün Ermenistan’a giden Cumhurbaşkanı, TBMM’de diyordu ki Turgut Özal’n cenazesine Ermenistan Devlet Başkanı’nı göndermişti . O zaman ne cesaretle oburaya gelebiliyor nasıl oluyor da bizim yetkililer elini sıkabiliyor. O Ermenistan ki şu kadar cinayetle suçlamıştır soykırım demiştir bilmem işgal etmiştir Azerbaycan’ı onun elini sıkmaya utanmıyor musunuz diye kıyameti kopartıyordu cumhurbaşkanı. Bu olayın bir boyutu da siyaset üslubu boyutudur. Siyaset adamlarının söyledikleri sözlerin arkasında durup durmamalarıyla ilgili bir boyuttur. Bunu söyleyen cumhurbaşkanı şimdi ‘Hay hay’ diye gönderiliyor.
SOYKIRIM ANITI’NA ÇELENK KOYSUN
Cumhurbaşkanı madem o çevreleri bu kadar memnun etmeye meraklı, o çevrelerin gönlünü hoş tutmak için Türkiye bütün iddialarından vazgeçebiliyor, oldu olacak bari gitsin Soykırım Anıtı’na da çelenk koysun, saygı duruşu yapsın. Böyle olursa bizi bu politikaya sokanlar daha da mutlu olurlar.
CİDDİ POLİTİKALAR DEĞİL
Daima biz mi ödün vereceğiz? Yani koca Türkiye, bir yerde bu kadar haklı olduğu üç konunun herhangi birisinde bir haklılık talep etmeyecek. Bir ciddi adım atılmasını istemeyecek mi? Biz bu konuda ısrarlı ve kararlı davransak acaba onu yapamaz mıydık? Yapamayız ama biz gideriz cumhurbaşkanını göndeririz. Bunlar ciddi politika değil.”
DİŞLİ’NİN İSTİFASI
Dişli’nin genel başkan yardımcılığı görevinden istifa etmesinin nedeni, yolsuzluk olduğu içindir. Yolsuzluk varsa bunun gereği genel başkan yardımcılığından uzaklaştırmak mıdır? Vatandaş yolsuzluk yaptığı zaman mahkemeye gidiyor, cezaevine giriyor. Genel başkan yardımcısı yolsuzluk yaptığı zaman görevinden istifa edip durumu halletmeye çalışıyor. Türkiye bunu kabul edebilir mi? Başbakan ‘Ben uygun gördüm’ diyor. Sen kimsin de ne hakla onu uygun görüyorsun? Sen af merci misin? Sen Türkiye’nin hukuk sistemi nasıl işleyecek ona karar verme noktasında mısın? Varsa ortada yolsuzluk mahkemeye gider. Dokunulmazlığını kaldırıp yargının önüne çıkmasının yolunu açacak mısınız? (canım uzatmayın bunu böyle bağlayalım) Uzatacağız. Şaban Dişli’nin dokunulmazlığı niye kalkmıyor biliyor musunuz? Çünkü onun arkasından Başbakan’ın dokunulmazlığı kalkar.
DENİZ FENERİ DERNEĞİ DAVASI
Anlaşılıyor ki Türk hükümeti bu işle çok yakından ilgili. Ortada bir yolsuzluk var, bırakın incelesinler. Sana ne? Sen niye telaş içindesin? ‘Aman aman’ diye niye müdahale ediyorsun? Bu müdahalenin altında ne yatıyor? Bir siyasi dayanışma, ortaklık mı söz konusu?
Alman savcısının iddianamesinde, tutuklu olan iki kişiden birisi diyor ki ifadesinde ‘ben Türkiye Başbakanı’na verilmek üzere belli bir meblağı Mehmet Gürhan adındaki kişiye verdim’. Mehmet Gürhan da bunu aldığını tasdik ediyor. Bu, çok önemli dayanak noktasıdır. Bizim yargı makamlarının bu dosyayı derhal ele alıp kendi içimizde araştırmamız gerekir. Mehmet Gürhan verdi mi vermedi mi bilemem. Başbakan’a bu paralar intikal etmiş midir etmemiş midir? Vermiş de olabilir vermemiş de olabilir ama vermiş olsa da vermemiş olsa da Başbakan’ın çevresindeki bir takım insanların Başbakan’a vermek üzere orada para toplandığını kabul etmiş olması olağanüstü önemlidir. Bu toplanan paraların bu amaçlara harcanmış olması, yani bir televizyon kurulmasına ya da başka yolsuzluklara bunun akmış olması, Başbakan’ın ‘beni ilgilendirmez’ diyemeyeceği bir konudur. Fevkalade önemli bir konudur. Derhal aydınlığa kavuşturulması lazımdır.
Almanya’daki bir savcı, ‘Türkiye başbakanına götürmek üzere ben bu parayı topladım diyor falan kişi, öbürü de ben götürmek için aldım’ diye iddianamesine yazacak. Türkiye’de yaprak kımıldamayacak, kimse bunu yazmayacak, manşetlerde yer almayacak. Bundan daha önemli bir olay olabilir mi?
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ
Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesinden 10’u AKP, laikliğe karşı faaliyetlerin odak noktasında duruyor. Anayasa suçlu ilan etmiş. Anayasa suçluluğu damgasını yemiş olan bir kadronun Anayasa’yı değiştirmesine göz yummak bir tutarsızlıktır. Anayasa’yı AKP’ye uydurma projesinden herkes vazgeçmelidir
İZMİR’İN SU SORUNU
Başbakan sen nerenin Başbakanısın? Türkiye’nin Başbakanıysan o Türkiye’ye İzmir dahil değil mi? Sen kendini Türkiye’nin ve İzmir’in Başbakan’ı olarak görmüyor musun? DSİ’nin görevi İzmir’e de hizmet etmek değil mi? Sen İzmir’i yok mu sayıyorsun? Bu nasıl bir düşmanlıktır? Bir süre önce maalesef çok üzüntü verici değerlendirmeler yapmıştı İzmir ile ilgili olarak. Şimdi zihniyet çok açık bir şekilde söylüyor. Bu Başbakan’ın İzmir’e karşı büyük bir husumet içerisinde olduğunu gösteriyor. Başbakan İzmir halkından derhal özür dilemelidir ve İzmir halkına bu üslubuyla yaklaşmanın hiçbir şekilde kabul edilemez olduğunu görmelidir. Bu üslubunun karşılığını düşürmek istediği, fethetmek istediği İzmir kalesinden alacaktır.
Röportajın tam metni