MUSTAFA MUTLU
En Büyük Manisa Büyüğü dün de kameraların karşısına geçti ve kendisine has üslubuyla “suikast planı” ve “Kemal Kılıçdaroğlu’yla düello” konusundaki soruları yanıtladı...
Kılıçdaroğlu’yla aynı sıklette olmadığını, dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun böyle bir tartışmayı sadece AKP’nin beş Grup Başkanvekili’nden biriyle yapabileceğini söyledi...
Arkasından da ekledi:
“Bu bir siklet, denklik meselesidir. Benimle tartışması gereken kişi Sayın Baykal olabilir. Sayın Baykal ile arzu ettiği takdirde tartışabiliriz...”
İşin ilginci karşısındaki gazetecilerden biri bile, “Deniz Baykal parti genel başkanı... Üstelik ana muhalefet lideri... Sizin mantığınıza göre onun rakibinin partinizin genel başkanı olması gerekmiyor mu” demedi...
***
Sayın Manisa Büyüğü aynı toplantıda telefon dinlemelerine de değindi ve yine gündem yaratacak sözler söyledi:
“Tamam dinlemeler yasa dışı olabilir de... Dinlenen o konuşmalardaki hukuksuzluğun hiç mi önemi yok? Bazı gazeteciler dinlemenin yasa dışılığını sorguluyor da içeriğini sorgulamıyor...”
Sonra da Ergenekon şüphelisi emekli bir generalin eşinin “Bizim mahkeme” sözlerini hatırlattı...
Ve yine...
Karşısındaki gazetecilerden biri bile, “Yasa dışı bir dinlemeyle elde edilen bir ses kaydı da En Büyük Devlet Büyüğü’ne ait, bunu kendisi söyledi... Bir iş adamıyla parasal ilişkisini kanıtlıyormuş... Sizin mantığınıza göre o zaman bu yasa dışı dinlemenin de içeriğine önem verilmeli mi” diye sormadı...
***
Biliyorum; muhabirlik zor zanaat!
Hele hele yandaş medyada çalışan muhabir kardeşlerimin işleri daha da zor... Ekmekleri, aslanın ağzında...
Kimseyi kızdırmamak, iktidarı köşeye sıkıştırmamak durumundalar...
Ama...
Eğer bir gazeteci, yukarıdaki durumlarda sorulması gereken soruları o ya da bu nedenle sormuyor, soramıyorsa; o zaman bu meslek biter...
Koyarsın kameraları oraya, konuşacak olan konuşur, toplarsın aygıtlarını çeker gidersin!
***
Genç kardeşlerim:
Gazetecilik riskli iştir...
Bazen kör bir mermiye kurban gidersin, bazen Uğur Mumcu gibi arabanın kontağını çevirdiğinde patlayan bombanın sesini duyacak zaman bile yoktur...
Binlerce tehdit alır, küfür işitir, zindanlara atılır, para cezalarına çarptırılır, işsiz kalırsın...
“Yok, ben risk almayayım, çoluğum çocuğum var” dersen, belki birileri sana “gazeteci” der, cebine de sarı basın kartını koyar ama...
Bunlar “gazeteci” olmana yetmez!
Bulmuşsun fırsatı; hazır canlı yayındasın...
İktidarın iki numaralı ismi de muz gibi ortalar yapıyor ceza sahasının içine...
Patlatsana kafayı, atsana golü!
“Yok, kafam acır...”
Bırak bu mesleği o zaman...
Senin yapacağın işi, kameralar kendi başına da halleder!
***
GÜNÜN SORUSU
Soru, okurlarımızdan Meryem Türkili’nden:
“Bizim ağzımızdan söz bir defa çıkar” diyerek Davos’a gitmemesini takdir ettiğim En Büyük Devlet Büyüğü, seçim propagalarında verdiği “Dokunulmazlıkları kaldıracağız” sözünü de tutacak mı?
***
Diktatörlüğe gidişin işareti...
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, önceki gün “Yargıya ateş düştü” diye feryat etti...
- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun bağımsızlığını yitirdiğini...
- Yürütmenin etki alanına girdiğini...
- Hâkim-savcı sıfatını taşımayanların bu kurula alınmamaları gerektiğini ama alındığını...
- Boş bulunan 34 Yargıtay üyeliğine yasal zorunluluğa karşın atama yapılmadığını söyledi...
Sonra da bütün hukuk devletlerinde büyük deprem yaratacak önemdeki o sözleri söyledi:
“Ateş bacayı sardı, yangın büyüyor... Ne yazık ki yargı bağımsız değil... Yürütmenin yargı üzerindeki vesayeti kalksın!”
İşin ilginci; bu çığlık “yandaş” gazetelerin hiçbirine birinci sayfadan tek sütun olsun giremedi!
***
Yargıtay Başkanlığı, bu ülkede yargıyı temsil eden en üst makamdır...
Eğer Yargıtay Başkanı, “Ateş bacayı sardı, yangın büyüyor” diye bağırıyorsa ve bu ses duyulmuyorsa...
Kim aksini söylerse söylesin...
O ülke, “diktatörlüğe” doğru gidiyor demektir!