Avrupa Birliği (AB) ile gelişmeleri Türk basınından izleyen herkesin görüş birliği içerisinde olduğunu sandığım bir gerçek var: AB başkentinde işini en ciddi yapan gazetecilerin ilk sıralarında Zaman'dan Selçuk Gültaşlı yer alıyor...
Bizlerin neden sonra fark ettiğimiz ayrıntılara ilk o dikkat çeker, bazı gelişmeleri ilk onun haberlerinde buluruz, ilişkilerin hangi yöne gittiğini sütununda en kapsamlı biçimde o yazar... Konuya hastalık derecesinde bağlıysanız, Selçuk Gültaşlı'nın haftalık TV programını izlemeniz de bir zorunluluktur.
“Bayram değil seyran değil” demeyin de yazıya neden Selçuk Gültaşlı'dan söz açarak başladığımı hele bir dinleyin: CHP Milletvekili Şahin Mengü, bir konuşmasında, partisinin Brüksel'de büro açmasının sebebini, “Dinci bir gazetenin frapan temsilcisi Avrupalı milletvekillerini yönlendiriyordu da, ondan” diye acıklamış...
'Dinci gazete' ve 'frapan gazeteci' CHP'li milletvekilinin ağzında aşağılayıcı birer sıfat olmalı; ancak benim kulağıma nedense 'övgü' olarak çarptı bu sözcükler... Medyadaki gelişmeler böyle giderse, bir süre sonra, CHP Türkiye'de de büro açmak zorunda kalabilir...
Doğan Medya Grubu (DMG) içerisinde isyanları oynayanlar giderek çoğalıyor. Grubun gücünü kullanarak yapılan yanlışlıklar iyi niyetlilerin sabrını taşırmaya başladı. Dün, Vatan'da Yiğit Bulut imzasıyla çıkan 'Saros Körfezi'nde penguen gördüm' başlıklı yazı tam bir isyan manifetosu gibiydi. Yazının daha girişinde, birilerine nazire olduğu hemen anlaşılan satırlar yer alıyordu.
Okuyalım: “Saros Körfezi'nde fay hattının içine doğru gidiyoruz... İbrice Limanı'nı yeni geçmişiz... Kıyıdan denizin içine doğru bir penguen sürüsü sanki bir anda ortaya çıkıyor ve teknemizin önünden ilerlemeye başlıyorlar... Boş durmuyorum! Her hafta sonu gittiğim Paris'ten aldığım 'dürbünümü' çıkartıp detaylarına bakıyorum, 'la caisson dela trıbırıvasyon' marka makinem ile fotoğraflarını çekiyorum... Ve bu arada doğal olarak Fransız şarabımı da yudumluyorum... Hey güzel ülkem diyorum!”
Bir kaç gün once, Hürriyet'te, gazetenin yayın yönetmeni de olan yazarı, 'Fethiye'de balina gördüm' başlıklı bir yazı ı ile çıkmıştı okur karşısına; Yiğit Bulut belli ki, yazılacak onca konu dururken 'gusto' görgüsüzlüğü yapan yazıya içerlemiş... İyi ki içerlemiş, çünkü o sayede grup içerisinde pişen rahatsızlığı bizlerle paylaşıyor.
Önce merkez medyada yerleşik tipleri tasvir etmiş: “Halktan bu kadar koparsan, zırhlı arabandan inip Kadıköy'de çarşıda bir 'kahvecik' içemezsen, Mecidiyeköy'deki viyadüğün altından koşarak geçmeyeli en az 15 yıl olmuşsa, sokakta yürümeyi 'insanların sana ellerini uzatmasını' unutmuşsan; istediğin kadar 'Halkın şarkıcısıyım, yazarıyım, sanatçısıyım' de! Senin 'artık ömrün' dolmuştur! / AKP'nin 'nasıl iktidara' geldiğini anlayamaz, 'Nereden çıktı bu adamlar' der durursun! Bunları anlayamadığın için de 'ya uzaylı görürsün, ya da Türk karasularında balina avına' çıkarsın!”
Kim oldukları, hatta kim olduğu belli bu satırlarda tasvir edilenin...
DMG'nin etkin kalemlerinden olduğunu bildiğim Yiğit Bulut bazılarına 'ölümcül' gelen gerçeği biliyor; içimizdeki yabancıların tasfiye yoluna girdiğini açıkça yazmış... Sebebin de farkında: “Değişimi anlayamayıp 'yok olup' gittiler!” diyor bir yerde...
Yazısında bir ayrıntı olağanüstü dikkatimi çekti. Bu defa 'değişim' sürecinden yararlanarak merkez medyaya sızdığını belirttiği 'birkaç tip' üzerinde yoğunlaşmış. Onları 'uç değerler taşıyan tipler' olarak görüyor ve “Ama” diyor, “Yabancılar gibi onların da boyası yakında akacak.”
Grupta 'kim kimdir' bilemediğim için hangi cümleyle neyi kast ettiği meçhulum. Tek bildiğim, Vatan yazarı ve CNN-Türk yorumcusu Yiğit Bulut'un “Yanlışların farkındayız ve üstesinden gelmeye muktediriz” mesajını verme ihtiyacı duyması...
Bu arada benim bir merakım da giderilebilir belki...
Günlerdir belli bir şer odağından kaynaklanan tezviratlarla uğraşıyorum. Kendi derdim yetmezmiş gibi, bir de 'dalak-mide' ithamlarına maruz bir başkasının derdini de dert ediniyorum. O ithamlara maruz kalan yazar için, kim sorarsa sorsun “Çok başarılı” deyip duruyorum.
Aa, dün ne göreyim... İthamlardan yıldığı için 28 Şubat'ı mumla arar hale geldiğini beyan eden yazar, aynı yazısında bir yandan da benimle uğraşmıyor mu? İşte bunu anlamakta zorlanıyorum. Kulağıma fısıldananlar geliyor aklıma, utanıyorum...
Bu ne iştir arkadaş? Bu nasıl bir ruh halidir ey bilenler? Bu ne iştir Yiğit Bulut?
Herhalde sebebi vardır. Yiğit Bulut'un vaad ettiği günler gelsin, toz-duman ortadan kalksın, anlarız.