"Emin Ağabey gibi duayen bir gazetecinin böyle bir savaşa alet olarak, kendi meslektaşlarına “Rönesansa çalışıyorsunuz” imasında bulunması, onları okuyucu karşısında küçük düşürmeye çalışması büyük bir haksızlık" diyen Deniz Zeyrek, Sözcü'den neden ayrıldığın bugünkü yazısında anlattı.
Zeyrek'in Emin Çölaşan'ın iddialarına yanıtı Şöyle
"Rönesans’a çalışıyormuşum! "
Perşembe sabahına Emin Çölaşan’ın yazısının linkini içeren mesajlarla uyandım.
Emin Ağabey, ismini anmadan (anarsa reklam olur diye her halde) NEFES’in internet baskısındaki Rönesans ilanlarına dikkat çekerek, NEFES’in sahibinin Rönesans şirketi olduğunu yazmış.
“İddia etmiş” demiyorum, zira Emin Ağabey çok eminmiş gibi yazmış.
Bazı okuyucularımız, meslektaşlarımız ve arkadaşlarımız da gönderdikleri mesajlarda haliyle “bu haber doğru mu” diye soruyordu.
Mesajlar çok olunca gazetenin yöneticilerini arayıp sordum.
Rönesans ilanının 7 günlük bir reklam anlaşması olduğunu ve bugün biteceğini söylediler.
Bana gelen mesajlardan en ilginci bir müteahhittendi. Şöyle diyordu:
“İlan verince sahibi oluyorsak, gelecek hafta biz de ilan vermek istiyoruz. En azından namımız yürüsün.”
Kendisini aradım, karşılıklı gülüştük.
Laf arasında bana Rönesans’ın kamudan ballı ihaleler almasını en çok eleştiren, hatta zaman zaman “orantısızca” eleştiren gazetecinin ben olduğumu söyledi.
Haksız sayılmazdı.
Çünkü o şirket Cumhurbaşkanı’nın saraylarını (Beştepe, Okluk), Savunma Bakanlığı Kompleksini, Yargıtay Binasını, MİT binasını, İstanbul’daki pandemi hastanesini, son olarak da Ankara Adalet Sarayını yapma işini davet usulü ihalelerle almıştı. Mahkemelerin iptal kararlarını hiçe sayıp inşaatlara devam emişti. Ben de kendilerini hak ettikleri sertlikte eleştirmiştim. Bundan sonra da tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunmaya ve ballı ihalelerle tüyü bitmemiş yetimin hakkına göz koyan Rönesans şirketleri eleştirmeye devam edeceğim.
Sözcü’nün patronajı rekabet hırsıyla NEFES’e savaş açabilir ve bu savaşta her şeyi mübah görebilir, bunu anlıyorum.
Ancak bir gazetecinin, hele hele Emin Ağabey gibi duayen bir gazetecinin böyle bir savaşa alet olarak, kendi meslektaşlarına “Rönesansa çalışıyorsunuz” imasında bulunması, onları okuyucu karşısında küçük düşürmeye çalışması büyük bir haksızlık.
***
Sözcü Gazetesi’nde altı yıl çalıştım. Sözcü TV ekranlarında düzenli olarak yer aldım. Çalıştığım süre içinde de elimden gelenin en iyisini yaptım.
Ayrılma nedenim ekonomik koşullar ile çalışanlar arasındaki gelir adaletsizliğiydi.
Ayrıldıktan sonra üç TV ve bir gazete ile iş görüşmesi yapıp NEFES Gazetesi’nde karar kıldım.
Gazete yönetiminin ayrıldıktan sonraki davranışlarını, altı yıllık kıdem tazminatımı vermemek için başvurdukları hesap oyunlarını, gazeteden ayrılan ya da atılan meslektaşlarımızın hak ettikleri tazminatları ödememek için yapılanları görünce de “iyi ki ayrılmışım” hissini yaşadım.
***
Emin Ağabey keşke bir ilandan yola çıkarak kesin gibi yazdığı konuyu, Sözcü’de 17 yıl birlikte çalıştığı Genel Yayın Yönetmenimiz Metin Yılmaz’a sorsaydı.
Emin Ağabey yazıyı yazarken keşke hedef aldığı NEFES’in, yıllarca birlikte görev yaptığı, yeri geldiğinde dayanıştığı, aynı mahkemede sanık sandalyesine beraber oturduğu meslektaşlarının evine ekmek götürmesine vesile olan yeni bir gazete olduğu gerçeğini aklından çıkarmasaydı.
Emin Ağabey keşke yıllardır kendisiyle aynı safta, aynı gazetede yazıp çizip söyledikleri nedeniyle bedel ödeyen meslektaşlarının Rönesans da dahil hiçbir yere kalemlerini satmayacağı gerçeğini unutmasaydı.
Gazetecilikte rekabet iyidir.
Ancak rakip gazete ilan alamasın, satılmasın, hatta yaşamasın diye bu şekilde işi çirkinleştirmemek gerek!