"Kovulduk ey halkım, unutma bizi" kitabı dolayısıyla Aydın Doğan ile mahkemelik olan ve hakkında 50 bin YTL’lik tazminat davası açılan Emin Çölaşan, ‘’Bu dava benim boynuma takılan bir madalya olacak. Eğer doğruları söyleyeceğine, torunlarının üzerine yemin ederse, Ertuğrul Özkök’ü de tanık göstereceğim. Ayrıca çok sürpriz bir tanığım daha var’’ dedi. Çölaşan dava ile ilgili gazeteport’un sorularını cevaplandırdı:
- Aydın Doğan’ın kitabınız nedeniyle hakkınızda dava açmasını nasıl değerlendirdiniz?
Aydın Bey’e bunu hiç yakıştıramadım. Benden alacağını umduğu paraya ihtiyaç duyduğunu sanmam. Kitabımda anlattığım ve yazdığım her şey bire bir doğrudur. İsteseydim orada daha neler neler yazardım. Ne senaryolar üretirdim. Kaldı ki Aydın Bey geçtiğimiz aylarda, Kanal Türk ekranında benimle yapılan programa telefonla bağlandı ve yazdıklarımın yüzde 80’inin doğru olduğunu söyledi. Aslında yüzde l00’ü doğru. Bunu hem kendisi, hem de Ertuğrul biliyor.
- Aydın bey, kitapta hakaret olduğunu, kişilik haklarının zedelendiğini ve manevi zarara uğradığını söylüyor.
Kitap ortada. Bugüne kadar korsan baskıları hariç l70 bin’den fazla satıldı ve 2007 yılının en çok satılan kitabı oldu. Bu kitabı şimdiye kadar bir milyona yakın insan okudu. İçinde en ufak bir hakaret ve yalan yoktur. Aydın Doğan şimdi zevahiri kurtarmak için mahkemeye gitmiş. Ben bunlara alışık insanım. Ben bugüne kadar hep devlerle, egemenlerle, para babalarıyla boğuşmuş adamım. Yazdıklarımın tamamen doğru olduğunu belgelerle ve tanıklarla kanıtlayacağım.
"ÖZKÖK’Ü TANIK GÖSTERECEĞİM"
-Bu davada mutlaka tanıklar da olacak? Siz kimleri tanık göstereceksiniz?
Yazdıklarımın tamamen doğru olduğunu kanıtlamak için Ertuğrul Özkök’ü tanık göstereceğim. Ancak bir şartım olacak. Duruşma öncesi, doğruyu söyleyeceğine Allah, Kuran, namusu, şerefi ve özellikle de torunları üzerine yemin edecek... Bu sözü köşesindeki yazsında da verebilir, basına yapacağı açıklamada da. Çünkü mahkemede edeceği namus yemini beni kesmez. Başka tanıklar da olacak. Onlar sürpriz tanıklar. Hiç ummadıkları, beklemedikleri bazı Hürriyet çalışanları mahkemede gerçekleri açıklayacak. Hele bir köşe yazarı var ki, çok önemli. Şimdilik ismini söyleyemem.
- Mahkemeye tanıklar dışında, yeni bilgi ve belge sunacak mısınız?
Hem de ne belgeler. Örneğin Aydın Doğan’ın Zaman gazetesinde Nuriye Akman’la yaptığı bir söyleşi var. Orada aynen şöyle diyor: ‘Emin Çölaşan, Bekir Coşkun, Sedat Ergin ve Fikret Bila’nın bulunduğu bir ortamda ben ısrarla hakkımda ne biliyorsanız yazın. Yazmazsanız namertsiniz dedim. Bence yazılmalıdır. Yazmazlarsa ben ne yapayım.’ Geçmişte bunları söyleyen birinin, şimdi ortada hiçbir şey yokken dava açması onun açısından hem üzücü, hem de çelişki dolu bir davranıştır.
"SIRRI BİLMEM Kİ AÇIKLAYAYIM"
-Dava dilekçesinde sizin, Aydın Doğan’ın ticari sırlarını da açıkladığınız iddia ediliyor.
Ben onun hangi ticari sırrını bilirim ki, açıklamış olayım. Açıkladığım sadece bana yazdığı bir mektuptur ki, ticaretle ilgisi yoktur. Ayrıca yaptığımız konuşmaları açıkladım. O konuşmalarda özel yaşam yoktur, başka şeyler yoktur. Sadece benim gazeteciliğimle ilgili konuşmalardır. Bunları inkar edecek hali yok. O halde çeşitli zamanlarda İstanbul’da onun holding merkezinde, Ankara Hilton otelinin 30l numaralı odasında, benim odamda neler konuştuğumuzu, yazdıklarımı, madem yalanmış, bana neler söylediğini ve neler istediğini kendisi açıklasın. Dava dilekçesinde bile bunları dolaylı bir biçimde doğruluyor. Kitapta yazdıklarımın yüzde 80’inin doğru olduğunu Kanaltürk ekranında söyleyen de kendisiydi. Madem üzerinde benimle ilgili olarak AKP iktidarından gelen siyasi baskı veya kendi korkuları yoktu, o halde beni niçin kovduğunu açıklasın. Somut gerekçe göstersin. Siyasi baskı dışında hangi neden var? Hiç bilemedik! Gerçekleri inkar etmek koskoca medya patronuna hiç yakışmadı. İsterse, yapabilirse, kendisiyle veya vekil göstereceği herhangi biriyle istediği ortamda yüz yüze tartışmaya da hazırım. Bunu bilsin.
-O halde neden dava açıldı? Sizin farklı bir yorumunuz mu var?
30 yıllık gazetecilik yaşamımda ben bunları yüzlerce kez gördüm. Bütün gazeteciler de görmüştür. Bir şey yazarsınız, tamamı doğrudur ama karşı taraf dava açıp para ister. Gerekçesi de hep aynıdır: ‘Ne yapayım kardeşim, onlar yazdı ve ben de dava açmak zorunda kaldım. Elimden başka bir şey gelmez ki.’ Birileri bu gerekçenin ardına sığınır. Aydın Doğan da benim kitabımdan sonra çok yıprandığı için, aynı mazeretin ardına sığınıyor. Sığınsın bakalım! Mahkemeye verdikleri kervanına ben de böylece katılmış oldum. Benim göğsüme her gün her yerde yüzlerce tanımadığım insan şeref madalyaları takıyor. Aydın Doğan davası da boynuma takılan bir madalyadır. Şimdi kendisinden bir ricam olacak. Güvendiği birini göndersin, kitabımla ilgili olarak Bilgi Yayınevi’ne gelen binlerce mesajın birer örneğini kendisine ileteyim. İnsanların kendisi hakkında ne düşündüğünü, neler yazdığını görsün ve anlasın. Şimdi bir hayat dersi daha aldım. Parasal açıdan medya imparatoru olmak daha kolaymış da, insanlık açısından, manevi anlamda bu düzeye ulaşmak zormuş.