Akşam gazetesi yazarı Oray Eğin, Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alınan bir gazeteciden söz ederken, “Bizim mesleğin altın kurallarından biri herkesle yatağa girmek ve kimseden hamile kalmamaktır. İyi gazeteciler doğum kontrol yöntemlerinden haberdar olmalıdır” diye yazmış Merak bu ya… İyi gazeteci olabilmek için, Oray Eğin’in tavsiyesinden yola çıkarak hamilelik riski taşımayan doğum kontrol yöntemlerini başladım araştırmaya. Baktım ki, yüzde 100 güvenli olan hiçbir doğum kontrolü yok. Hatta gebelikle ilgili bir web sitesi, dünyada en tercih edilen korunma yöntemlerini sıralamış Buna göre hamilelik riski taşımayan en güvenli yolun Abstinens yöntemi olduğu bilgisine yer vermiş.
Abstinens yönteminin ne olduğunu sanıyorum merak ettiniz? Erkek ve kadın arasında hiçbir şekilde cinsel ilişki yaşanmamasıymış. . Yani eşler arasında ilişki yaşanmazsa hamile kalmama güvencesi yüzde 100, risk ve yan etki oranı yüzde (0) sıfır. Bir ilişki söz konusu ise, korunma yöntemi ne olursa olsun gebelik riski de var diyor bilim adamları ve asla yüzde 100 garanti vermiyorlar.
Bildiği varsa paylaşsın…
Demek oluyor ki, bir gazeteci haber kaynağıyla yatağa girmeyi göze aldıysa, bu ilişki her halükarda bir riski de beraberinde getirmektedir. Acaba gazeteci Oray Eğin, asla hamilelik riski taşımayan ve yüzde 100 güven sağlayan nasıl bir korunma yönteminden söz ediyor? Oray Eğin’in bu konuda bir bilgisi varsa, bunu meslektaşlarıyla da paylaşırsa mutlu oluruz. Malum üniversitede iletişim hocasıyız. Mesleğe yeni başlayacak genç gazeteci arkadaşlara, haber kaynaklarıyla en güvenli nasıl ilişkiye girerlerse hamile kalmazlar, en azından bu konuda kendilerine bilgi aktarma imkânı buluruz.
Gazeteci haberin kaynağına ineceğim derken, kaynaklar onu paketlememeli, yönlendirmemeli, kullanmamalı ve bir şeylere alet etmemelidir. Pekâlâ, ülkemizdeki defacto durum böyle mi? Elbette değil.
Gazeteci milletinin hediyeye, beleşe, lüks yaşama, her işi avantaya getirmeye olan düşkünlüğü, maalesef bu zaafları nedeniyle haber kaynaklarının dümenine girmelerine de çok kolay zemin hazırlıyor. Besleme basın tabiri boşuna türememiş bu sektörde. Hatta gidin, kamuoyunda dürüstlüğüyle bilinen ünlü gazetecilerin aslında ne kadar dürüst olduklarını ekip arkadaşlarından bir dinleyin. Ülkenin geleceğine olan güveniniz sarsılır.
Gazeteci gazetecidir. Asla hafiyelik gibi bir görevi olmamalıdır. Bir haberin damarına ineceğim diye gizli servis elemanı gibi davranmasına ve herkesle yakın olmak gibi bir zorlama ilişki içine girmesine gerek yoktur. Herkes kendi işini yapsın. Zaten araştırmacı gazeteci olarak nam salan gazetecilerin birçoğuna dosyalar, birbiriyle çatışan menfaat gruplarının sızdırması olarak hazır gelmektedir.
Sadece onlar mı?
Gündem oluşturan son olaylardan sonra okuyucular da haklı olarak soruyorlar; Bu organize suç örgütü acaba bunlarla sınırlı mı? İşin başka boyutları da yok mu diye. Konu hakkında benim elbette bilgim yok.
Bir okuyucumuz işi Susurluk Kazası öncesine de götürerek şunları yazmış; Sabancı Ailesi Japonya’da üretilen kalitede Toyoto marka arabaları Türkiye’de üretmeye kalktığında diğer yerli arabalar ona göre yüzde 25 daha pahalıydı. 1996 yılı ocak ayında öldürülen Özdemir Sabancı olayı da bu bağlamda düşünülmelidir. Kim bilir hangi unsurları kullandılar demiş.
Bu tespitlere, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanıp cezaevine konulan tanınmış isimle, son günlerde ismi sıkça zikredilen bir bankacı örneğinden yola çıkarak şunu da eklemek mümkün; Türkiye sadece siyasi cinayetleri tartışıyor. Kim bilir basına yansımamış, ama iş dünyasındaki rant hesaplaşmasına dönük ne operasyonlar oluyor da ülkenin haberi bile olmuyor. Mesela geçtiğimiz günlerde intihar ettiği söylenen bankacı gerçekten intihar mı etti, yoksa olaya intihar süsü mü verildi, elbette bilemiyoruz? Her zaman o güzergâhta yürüyüş yaptığı söylenen bir işadamı eğer intihar etmeye karar vermişse, bunu neden sokak ortasında yapmayı tercih eder diye düşünmeden edemiyor insan…
Medya ayağı yok mu?
Hazır bahsimizi, gazeteci Oray Eğin’in, “Bizim mesleğin altın kurallarından biri herkesle yatağa girmek ve kimseden hamile kalmamaktır” tespitinden açmışken ve konu Türkiye’nin çete gerçeğinden temizlenmesi olayına gelmişken son olarak şunun da altını çizmekte yarar var.
Malum, terör örgütlerinin en çok üzerinde durduğu konulardan biri ses getirecek eylemlere imza atmaktır. Bir eylemin ses getirmesi için hedefin de popüler bir kişilik olması önemlidir. Eğer bir hedef belli bir amaca yönelik olarak imha edilecekse, o hedefin daha önceden ön plana çıkarılması ve parlatılması önem taşır.
Örneğin Hablemitoğlu cinayetini ele alalım Hatırlanacağı gibi 2002 yılı aralık ayında Hablemitoğlu cinayeti işlendiğinde konu hemen Türkiye’nin tanınmış din adamlarından biri ile (F. G) irtibatlandırılmış ve medyaya bu yönde bilgi servis e edilmişti Bakın bugün aynı gazetelerde o cinayetle ilgili neler yazılıyor… Ne olacak şimdi? İhlal edilen kişilik hakları, yaşanan mağduriyetler nasıl telafi edilecek? Gazeteciler ellerine bulaşan bu kiri nasıl temizleyecekler?
Şahsen vaktim olsa şunu da araştırmak isterdim Hatta savcıların dikkatine de sunmak istiyorum. Daha sonra olayla hiçbir ilgisi olmadığı anlaşılan bahsi geçen kişinin ismini Hablemitoğlu cinayetine kimler nasıl karıştırdı? Cinayet işlendikten hemen sonra hangi gazeteciler hangi kaynaktan beslenerek bu ismi gazete sayfalarına ve ekranlarına taşıdılar bunlara da bakılmalıdır? Olayı manipüle edici ve saptırıcı bu bilgi onlara hangi kaynaktan servis edildi? Bu gazetecilerin olayın hemen ardından kimlerle telefon görüşmeleri yaptığına ve bu bilgiyi nasıl elde ettiklerine de bakılmalıdır. Kaldı ki bu tür bir araştırmanın, ülkeyi sarsıcı mahiyet taşıyan her olaydan sonra yapılmasının gerekli olduğunu düşünüyorum. Çünkü öyle insanlar, kurumlar bu tür olaylar bahanesiyle zan altında bırakılıyorlar ki, daha sonra temizle temizleyebilirsen.
Türkiye’de çete gerçeğini konuşurken, bu işin medya uzantısını görmezden gelmek çok büyük eksiklik olur. Çünkü olayların sıcağı sıcağına manipüle edilmesi ve belli çevrelerin üzerine yıkılması medya aracılığıyla çok kolay olmaktadır.
Ülke acayip bir süreçten geçiyor. Her şey birbirine karıştı. Bu nasıl bir iştir ki, misyonerlik yapıyorlar diye Malatya’da kıtır kıtır insan boğazlayanlara bu işi azmettirdiği iddia edilenler bir kiliseyi karargâh olarak kullanabiliyorlar? Bunlar ne bağlantı, bunlar ne girift ilişkiler yumağıdır…
Gazeteci Oray Eğin keşke, haber kaynaklarıyla yatağa girip hamile kalmamanın sırrını çok önceden meslektaşlarıyla paylaşsaydı. Bırakın hamile kalmayı, gazeteciler kirli ilişkiler yumağıyla sayfalarında ve ekranlarında öyle şeyler doğuruyorlar ki, bu ortamda aklıselim düşünmek nasıl mümkün olacak belli değil? Gazeteci yataklardan uzak durmalı?