RUHAT MENGİ
Dün İngiliz Financial Times’ın Türkiye hakkında kulaktan dolma ifadelerle, gerçekte hiçbir araştırma ve analize dayanmadığı açıkça görülen yalapşap hazırlanmış yazısından söz etmiştim.
AKP’ye Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın hazırladığı iddianameyle Anayasa Mahkemesi’nde açılan kapatma davasını hatırlatırken bile “Kemalistler AKP’yi kapattırmak için mahkemeye gittiler” ifadesinin kullanıldığı, Türkiye’deki son derece önemli gelişmeleri ve hukukçuların, siyaset bilimcilerin haklı tepkilerini dahi görmeyerek toplumu kendilerince anlamsız kutuplara ayırdıkları bir analiz müsveddesiydi aslında.
Ve tesadüfe bakın ki arkasından bu kez ABD gazetesi Wall Street Journal’dan bir başka analiz müsveddesi geldi. Türkleri neredeyse geri zekalı yerine koyan, Türkiye’ye “komplolar ülkesi” diyen bir yazı...
Bütün Türkler 2 komplodan birine inanırmış;
1- AKP’nin İslami bir hedefle laik devleti yıkıp tüm kurumları kontrol altına almak istediği ki bunun içinde “Fethullah Gülen’in bir gün ülkeye döneceğinden ve bir zombi ordusu gibi bekleyen güçlerini harekete geçireceğinden korkma” da var.
2- AKP’nin tamamen demokrat ve modern bir parti olduğu ama istihbarat güçleri, ordunun üst düzey üyeleri, yargı ve suç örgütlerinden oluşan “derin devlet”in gerçek komplocular olduğu...
Hani içinde hiç gerçek payı yok değil ama yanlışlar öyle büyük ki doğruları kat kat götürüyor. Yazıya göre medya, yargı, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları başta, “bağımsız olması gereken tüm kurum ve kuruluşlar”a yapılan siyasi baskılar, bu kurumların “sivil otoriter rejime gidiliyor, devletin bağımsız erkleri tek elde toplanıyor” feryatları hiç görülmeyecek, duyulmayacak ama Türklerin hayali teoriler yaratıp bunlara inandığı alaycı bir dille anlatılacak.
Ordunun içinde darbe planlayan şahıs veya gruplar olduğu iddialarının arka arkaya ortaya atılmasından esinlenerek ve örneğin “istihbarat güçlerinin kime çalıştığı” da ıskalanarak Türk yargısı ile “suç örgütleri ve (varsa, yargı kararıyla kesinleşirse) darbeci askerler” aynı sınıflamaya alınacak.
Her şeyi bırakın, bir başka ülkenin yargısına yapılan nasıl bir utanmazlık, nasıl bir suçlamadır bu?
Türk medyası onların iç işlerine (hem de anlamaya çalışma gayreti bile göstermeden) bu şekilde karışıp terbiyesizlik yapıyor mu ki kendilerinde böyle bir hak görüyorlar acaba? Analizlerini de alıp seslerini kesseler çok iyi olacak. Adam gibi analiz yaptıklarında dikkate aldık ama pek ünlü The Economist de dahil (İngiliz medyası da) giderek saçmaladılar.
AYDINLATMA YERİNE KARARTMA
Türkiye’nin kendi içinde yaşadığı karmaşa ve hiçbir konuda uzlaşarak çözüm aranmaması, tüm kurumların “hükümet; muhalefet, ordu, yargı, medya ve diğerleri” birbirine girmesi, olayların kısa sürede aydınlatılmak yerine “siyasi çıkarlar nedeniyle” ve kutuplaşma yaratmak üzere daha da karartılması işte ülkeyi böyle palyaçoların eline malzeme yapıyor.
Din üzerinden bölünemiyorsa, ordu-yargı-medya ne varsa onun üzerinden bölme politikaları bizi bugünlere getirdi.
Ama... Neyse ki aslında İngiliz veya ABD medyalarının ne düşündüğü, hangi komplo teorilerini yazdığı ya da Türkiye’ye istedikleri yönü vermek için ne dolaplar çevirdiği değil önemli olan... Asıl önemli olan Türk toplumunun olup bitenlerdeki gerçekleri fark etmesi. Büyük tehlike, bu “fark etme ya da etmeme” noktasında yatıyor.
Toplum anlayamadığı takdirde Türkiye’yi daha da çözümsüz hale getirmek için dış telkinler, baskılar iyice azgınlaşacaktır.
Onun için siz siz olun, ülkenize sahip çıkın. Bunun yolu da olayları dikkatle izleyip gerçekleri anlamaya çalışmaktan geçiyor.
Zira bu kez girilecek yoldan çıkmak öncekiler gibi kolay olmayacak, gidişi durduracak kimse kalmayacak bilesiniz!