Babacan, krizin geçtiğini ama hala bazı ülkelerde yapısal konularda toparlanma olmadığını belirterek “Yangının tekrar çıkmaması için ne tedbir aldığınız diye sorulduğunda bunun hala cevabı yok. Yangını söndürdük. Ama bunun her an yeniden çıkma ihtimali var” şeklinde konuştu.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) 10’uncu kuruluş yıl dönümü nedeniyle düzenlenen konferansın açılışında bir konuşma yaptı. Faizlerin düşmesiyle birlikte işlem ücreti adı altında baya yüksek rakamların vatandaşlardan talep edildiğine dikkat çeken Babacan, “Ankara’nın bir şubesinden bir başka şubesine 15-20-25 TL havale ücretleri alınıyor. Yani, neredeyse vatandaş taksiye binse, kendi götürse parayı daha ucuz” dedi. ‘Müşteri benim elime düştü, ben bunun üzerinden daha fazla para nasıl kazanırım yaklaşımı’nın olmaması gerektiğini vurgulayan Babacan, “Bu konuda düzenleme ne gerekiyorsa yapılması gerektiğini ben düşünüyorum. Oligopolden bahsediyoruz ya, ben o ifadeyi kullandığımda yo bizim bankacılık sektöründe öyle bir şey yok derler. Tamamen iyi işleyen bir serbest rekabet sistemi olsa bunlar böyle rahat olmaz, bu kadar rahat uygulanamaz. Bizim bankacılıkla ilgili rekabet noktasında daha iyi bir noktaya gitmemiz gerektiği de çok açık ortada” şeklinde konuştu.
‘NASIL OLSA ELİMDE AVUCUMDA’ UYGULAMASINA İZİN VERİLMEMELİ
2001 krizinden bu ya da neredeyse dondurulmuş bir banka sayısının olduğunu belirten Babacan, şöyle devam etti:
“Biraz bilançolar toparlansın, bütçe toparlansın diye. Öncelik biraz daha istikrar tarafındaydı. Ama şimdi orada çok şükür bakıyoruz artık iyi. Kar rekorları kırılıyor öncelik o taraftaydı. Ama bundan sonraki dönemde artık yavaş yavaş rekabetin de daha iyi çalışmaya başladığını görmek istiyoruz. Bu konuda mutlaka ilgili kurullarımızın konulara bakmaları ve ‘nasıl olsa elimde avucumda’ gibi bir uygulamaya izin asla izin verilmemeli.”
DIŞ DENETİM ÖNEMLİ
Bankacılıkta dış denetimin önemli olduğunu vurgulayan Babacan, yaşanan krizden sonra özellikle gelişmiş ülkelerin yeniden güven oluşturmak için dış denetime daha açık baktığını ifade etti. Babacan, “Hiçbir ülke dış denetimden dış gözetimden kaçmamalı” dedi. Türkiye’nin 5 Temmuz 2004 yılında yüzde 100 garanti uygulamasını kaldırdıklarını sadece tasarruf mevduatı için 50 bin TL’lik limit bıraktıklarını anlatan Babacan, “Bunu yaparken o dönemde IMF’de bu işlere ilgiliydi. Tereddüt ettiler, bunun zamanı belki de değil acaba bir sıkıntı olur mu olmaz mı diye. Biz onlara ‘sizim korkumuz var mı?’ dedik. Bankalarımız artık problemsiz, buna inanıyor muyuz? inanıyoruz. Olağanüstü hal uygulaması olan bu yüzde 100 herşeyi örten garanti uygulamasının devam ediyor olması sanki hala problemler var, biz endişeliyiz, biz güvenmiyoruz ki bu orada duruyor gibi bir görüntü oluşturur. Eğer biz kendimize güveniyorsak, bankalarımıza güveniyorsak ‘gelin bu adımı atalım’ dedik. Onca tereddütte rağmen de bunu yaptık, çok da iyi olduk. Neredeyse 6 yılı aşkın bir zamandır devam ediyor, 2009 krizi vurdu geçti ve hiç dokunmadık dahi” şeklinde konuştu. Bu, gerçek anlamda işini dikkatle yapanlarla, risk alan macera peşinde koşanı da aynı kefeye koymama anlamına geldiğini ifade eden Babacan şöyle devam etti:
“Öbür türlü şu anda dünyada pek çok ülke maalesef o tuzağa düştü. Devletin destek verdiği, garanti ediyorum dediği ülkelerde bundan sonra çok ciddi sıkıntılar yaşanacak. Bunu 5-10-15-20 yıl boyunca göreceğiz. Çünkü bankacılar o ülkelerde şöyle bir mesaj aldı, ben risk alayım, her türlü maceraya gireyim, para kazanırsam benim, para batırırsam devlet geliyor kurtarıyor. Ardında garanti olsun olmasın. Bu bir bakıma zimmi bir devlet garantisi, bir bakıma yanlış bir ders olarak bankacılara verilmiş oldu. İşte bu o ülkelerde sadece bugünleri değil, önümüzdeki günlerde de sıkıntılara sahne olabileceği ya da risklerin tekrar birikmesine sebep olabileceğini bize gösteriyor.”
TÜRKİYE DOĞRU ADIMLAR ATMIŞ
Türkiye’deki bankacılıkla ilgili uygulamaların özellikle Türkiye’ye yatırım yapan bankalar tarafından ilk başta baya bir garipsendiğini söyleyen Babacan, ‘Siz çok şeyler istiyorsunuz, bu kadar sermayeyi, bu kadar likiditeyi bizden, başka bir yerde istemiyorlar ama Türkiye’de siz bunu istiyorsunuz’ dendiğini anlattı. Babacan yabancı bakanların şikayet etse de gelip yatırım yaptığını kaydetti. “Peki sonuca baktığımızda o bankaların kendi evlerinde pek çoğu sıkıntı içinde kendi evlerindeki bu ister İngiltere olsun, Amerika olsun, Belçika olsun neresi olursa olsun operasyonları sallanıyor, Türkiye’deki operasyonları sapasağlam ayakta. Bunların ortakları aynı, yöneticileri aynı, bankanın çoğu durumu aynı. Peki nasıl oluyor da Türkiye’de işler sağlam, kendi ülkelerinde, kendi evlerinde böyle sarsıntı yaşanıyor. İşte bu çok açık bir şekilde Türkiye’de uygulanan doğru politikaların bir sonucu. Demek ki Türkiye doğru adımlar atmış” diye konuştu.
“CEBİNDE 5 KURUŞ PARASI YOK BANKA AL ANAHTARI EV SAHİBİ OLDUN DİYORLAR”
Kredi kartı yasasını Amerika’da daha yeni çıktığını dile getiren Babacan, şu ifadeleri kullandı:
“Madde madde sırasıyla bizimkine çok benziyor. Arada 4 yıl fark var, biz yapmışız 4 yıl arkadan geliyor. Morgıç yasası bu yasayı çıkarırken vergi teşviki olsun diye talep geldi. Yüzde 25 limit koyduk. Yüzde 25’ini cebine koymayan ev alamaz edik. İtirazlar geldiğini o dönem yıl 2006-2007 dünyanın her yerinde konut kredileri hızla artıyor. Başta Amerika’da olmak üzere. Amerika’da 5 yılda konut kredisi hacmi 2’ye katlandı. Herkesin mutlu olduğunu niye biz Türkiye’de kendimizi bu kadar kısıtlıyoruz diye çok tepki aldık. Ama bu işler riskli, yarın problemler yaşanacak. Çok açık parası olan olmayan, gücü olan olmayan, geliri yerinde olan olmayan herkese dağıtırsan kredileri bir gün gelecek bu duracak. Cebinde 5 kuruş parası yok banka al anahtarı ev sahibi oldun diyor.”
GÜNLÜK RÜZGARLARLA YÜRÜRSEK BU İŞ OLMAZ
“O gün biz rüzgarlara kapılıp o popülizm rüzgarlarıyla deseydik ki tamam vergi teşviki de veriyoruz, peşinatta çok önemli değil vatandaş mutlu olur, herkes mutlu olur bak Amerika’da herkes mutlu neden biz de aynı mutluluğu kendi vatandaşımıza yaşatmıyoruz diyebilirdik” diyen Babacan, mutlaka tedbir ihtiyat ve çok çok dikkatli yürünmesi gerektiğini söyledi. Babacan, “Günlük rüzgarlarla yürürsek bu iş olmaz. Rüzgarlar her zaman eser. Bir oradan eser bir buradan eser. Bu gün o taraftan esen başka gün başka taraftan eser. Kurumlarımızın dimdik yerinde durması gerekiyor. Politikalarımızın sapasağlam yerinde durması gerekiyor. Asla rehavete yer yok. Riskler hala çok büyük dünyada. Olduğundan çok daha farklı bir hava oluşturulmaya çalışılıyor. Aman moralleri bari düzgün tutalım. Moralleri düzgün tutuyorsun da işin ucu bozuk. Önce özüne yönelik tedbir alacaksın, yanlışları düzelteceksiniz. Kriz geldi toparlanma oluyor hala yapısal konularda toparlanma için adım atılmış değil. yangının tekrar çıkmaması için ne tedbir aldığınız diye sorulduğunda bunun hala cevabı yok. Yangını söndürdük. Ama bunun her an yeniden çıkma ihtimali var” şeklinde konuştu.
BANKACILIK SİSTEMİNİN ELİ RAHAT OLMALI
Bankacılık sektörünün bir kriz döneminde bile aktif büyüklüğünün ciddi oranda arttığını söyleyen Babacan, bankacılık sektörünün bugün 900 milyarın üzerine çıkan bir aktif büyüklüğü olduğunu söyledi. “Milli gelirimizin yüzde 50-60’ları dolayındaydı bankacılık sistemimizin toplam büyüklüğü şu anda yüzde 90’a ulaşmış durumda. Bunun çok daha yüksek oranlara çıkması zor değil Türkiye için” diyen Babacan, kredilere bakıldığında yaklaşık 100 milyar TL’lik bir kredi hacmi artışı olduğunu dile getirdi. Bireysel kredilerde 24 milyar TL’lik artış olduğunu belirten Babacan, KOBİ kredilerinin 100 milyar TL’ye ulaştığı bilgisini verdi. Sadece bireysel ve KOBİ kredilerinde 41 milyar TL’lik bir artışın olduğunu söyleyen Babacan, “Bunlar ekonominin kılcal damarları. Onun dışındaki 100 milyar TL’lik artış ise ticari krediler ve diğer kalemlerden oluşuyor. Büyüme rakamımıza bakıyoruz. Büyümenin kaynağı özel tüketim ve özel sektör yatırımı. Özel sektöre ilave bankacılık sistemi 245 milyar TL ilave kredi kullandırmış. Sadece KOBİ’lere 17 milyar. Dolayısıyla bankacılık sisteminin elinin rahat olması gerekiyor. Kredilendirme konusunda daha rahat hareket etmesi bizim yüksek büyüme oralarının arkasındaki önemli bir faktör” dedi.
Bu dönemde bankaların haddinden fazla eleştirildiğini, üzerlerine çok gidildiğine dikkat çeker Babacan, kriz dönemlerinde biraz daha temkinli yaklaşımın doğal olduğunu söyledi.
BANKALAR ÇOK KAR ETTİ DİYE ELEŞTİRİLDİ
Bankaların geçen sene boyunca çok kar etti diye eleştirildiğini belirten Babacan, “Reel sektör mahvoluyor, reel sektörde yangın var. Bankalar kar ediyor işe bak. Ne oldu? İSO’nun ilk 500 firması açıklandı yüzde 24 kar artışı. Reel sektör bunlar imalatçı. Dedilerki büyüklerin işi iyi küçükleri bekleyin. Küçükler açıklandı yüzde 30 kar artışı ikinci 500. Demek 2009’da hem finans sektörü, hem reel sektör kar etmiş” diye konuştu.
BU KADAR BÜYÜK KRİZİN ORTASINDA TÜRKİYE’DE KARLAR ARTIYOR
Kriz yılının ortasında Türkiye’de karların artığını söyleyen Babacan, “Her söylenene kusura bakmayın artık inanmıyoruz, somut veri istiyoruz. Şöyle böyle feryat, yok, veri, sağlam veri, getirin rakamları, getirin tabloları bakalım. Biz doğruları anlayalım, bilelim ona göre doğru politikalar üretelim. ‘Tamam kar ettik ama faizler düştü onun yüzünden.’ Faizler niye düşüyor bu memlekette? Bu bankaya ödediğin faiz değil mi? Geçen sene bankadan şikayet ediyordu. Bunlar tutarlı söylemler değil, doğruları konuşacağız. Onun için buradan iş dünyamızın temsilcilerine sivil toplum kuruluşlarımıza da sesleniyorum. Ne olur gerçekleri konuşalım Türkiye’de siyasette popülizm bir hastalıktır, bunu önemli ölçüde biz çözüyoruz. İş dünyamızın da özellikle seçilerek arkadaşların kendi içlerinde buna dikkat etmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.
SİYESİ İRADEDE ÇOK ÖNEMLİ
Bankacılıkta kurumların önemine değinen Babacan, kurumların bağımsız bir şekilde düzenleme ve denetleme yapabilmesinin de çok önemli olduğunu vurguladı. Babacan, burada BDDK, Merkez Bankası, Hazine Müsteşarlığı ve SPK’nın önemli sorumlulukları olduğunu kaydetti. Kurumların birlikte koordineli bir şekilde hareket etmesinin önemli olduğunu belirten Babacan, “Bağımsız kurumun çok olduğu bir yapıda kurumlar tek tek bir karar alırsa bu bağımsız karalarının bütününün bazen birbiriyle çelişebildiğini ve ters düştüğünü görüyoruz” dedi. Babacan burada siyesi iradenin de çok önemli olduğuna dikkat çekerek, “Kurumların bağımsızlığını güçlü kılanda siyesi iradedir. Kurumlar aldığı kararların arkasında siyesi iradenin duracağından emin olmasa çok tereddütler yaşarlar” diye konuştu. Babacan ayrıca bağımsızlık çerçevesinin de iyi belirlenmesi gerektiğini sözlerine ekledi. 17/09/2010