Başbakan Erdoğan'ın Cuma namazını kıldığı hacı Bayram'da Şeriat yanlısı Hizb-ut Tahrir örgütü gösteri yaptı. Olayla ilgili 38 kişi göz altına alındı.
Erdoğan bu gösterilerle ilgili soruları ise basının abarttığını ileri sürdü ve camiide gösteri olacağını bile bile cumaya gittiğini söyledi. Başbakan, olayları güvenlik kuvvetlerinin önleyebildiğini de söylemekle yetindi.
Oysa Örgüt yetkilileri bu durumu yakında halifeliği getirmek üzere büyük olaylarla ortaya çıkacaklarını açıklamışlardı.
İngiltere tarafından el altından desteklendiği ileri sürülen ve Türkiye'ye halifeliğin getirilmesini isteyen bu örgüt liderleri ise ne hikmetse hükümetin güvenlik güçleri tarafından bir türlü yakalanamıyor.
Hizbu’t-Tahrir hakkında
“Bırakın onları, bir gün İhvan’ın başladığı noktaya geleceklerdir.” Bu söz, tartışma ve ikna çalışmalardan sonra, kendi başına hareket etmeye karar veren Hizbu’t-Tahrir’in üyeleri hakkında rahmetli Seyyid Kutub’un söylediği sözdür. Aradan 53 sene geçti, 1952’de Takiyuddin Nebhani’nin kurduğu Hizbu’t-Tahrir (Özgürlük Partisi) hâlâ aynı noktada bulunuyor.
Başlangıçta Müslüman Kardeşler’le bir arada bulunan, sonraları ayrılan Filistin asıllı (doğum yeri Hayfa-İzcim köyü) En Nebhani (1909-1979), Ezher ve Daru’l-Ulum okudu. Filistin’de uzun seneler öğretmenlik ve hakimlik yaptı. 1948’den sonra Beyrut’a geçti. Kudüs İstinaf Mahkemesi üyeliği ve Amman İslam Akademisi’nde hocalık yaptı. 1952’de Hizbu’t-Tahrir’i kurmak üzere görevlerinden istifa etti; Ürdün, Suriye ve Lübnan’da yaşadı, Beyrut’ta vefat etti. Parti, bugün Arap alemi başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde faaliyet göstermektedir. 1990’lardan sonra Eski Sovyetler Birliği ülkelerinde, özellikle Orta Asya cumhuriyetlerinde faaliyetleriyle öne çıkmış bulunmaktadır ki, konuyla ilgili Zaman’daki dört dörtlük haberinde Ercan Gün’ün de belirttiği üzere Rus yetkililerin ifadesine göre, “El Kaide ABD için ne ise Hizbu’t-Tahrir de Rusya için öyledir.” Bu biraz abartılmış bir söz, uygunsuz bir analojidir; çünkü iki örgüt arasında illet benzerliği yoktur.
Örgüt, yer altında faaliyetlerini sürdürmektedir, ancak örgütün bugüne kadar teröre karıştığı tespit edilmiş değildir. Genellikle üyeleri “faaliyet gösterdikleri ülkelerin rejimlerini değiştirmek amacıyla gizli örgüt kurmak”tan gözaltına alınır, tutuklanır; ama “terör” suçuyla gözaltına alındıkları veya hüküm giydikleri görülmemiştir. Hizbu’t-Tahrir, demokrasiye hem teori hem siyasal rejim olarak karşıdır. İtirazının gerekçesi, yasamanın hiçbir insana verilmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Bu özelliğiyle ihtilalci bir yapı arz eder. Tasavvufa hayırhah bakmayan örgütün fikri çalışması kavramsal düzeyde modern dünyanın tanınmasına ve aktüel olayların yorumlanmasına dayanır. Bu açıdan kavramlara aşırı vurgu yapar, terimlerin ıstılah anlamları ve bunların fikri-politik dile tercümesi eğitim, tebliğ ve tanıtım amaçlı çalışmalarının merkezi önemini teşkil eder. Bunun yanında iç ve dış aktüel olayların bilinmesi, analiz edilmesi, örgütün doktrinini, stratejisini ve hedeflerini doğrulayıcı mahiyette yorumlanması da önemli çalışma konularından biridir...
Örgütün hedefi küresel hakimiyet amaçları olan bir İslam devleti kurmak ve Hilafet’i yeniden ikame etmektir. Anahtar iki teriminin “İslam devleti” ve “Hilafet” olduğunu söylemek mümkün. En Nebhani, politik doktrinini 1953’te kaleme aldığı “İslam Nizamı” adlı kitabında detaylı olarak anlatır. Uygulamaya hazır bir “İslam Anayasası” metni vardır, bu metin 30 Ağustos 1979’da İran’da uygulanmak üzere Ayetullah Humeyni’ye sunulmuştur.
Takiyuddin En Nebhani, Filistin asıllı olmakla beraber, -muhtemelen Ürdün şubesinin sorumlusu Şeyh Ahmed ed Daur’un etkin çalışmaları sonucunda- Ürdün, Hizbu’t-Tahrir’in merkezi, bir tür “başkent”i konumundadır. Eğer bütün İslam dünyasını içine alacak yekpare bir siyasi organizasyondan, yani bir devletten söz etmek gerekirse, bu devletin başkenti Ürdün, diğer bütün ülkeler “vilayet” hükmündedir. Hedeflenen siyasi başarının öncelikle Arap ülkelerinde, sonra diğer İslam ülkelerinde kurulması gerektiği düşünülür. İlk yıllarda Parti’nin iktidara gelme süresi 13 yıl (Mekke dönemi) olarak belirlenmişken, sonraları bu, 30 yıla ve daha uzun bir zamana uzatılmıştır.
Öteden beri İngiliz istihbaratıyla ilişkili oldukları iddia edilir. Elbette bu tür iddialar belgelenemez. Bilerek provokatif eylemler içinde yer alırlar mı? Bilmiyorum. Ben metinlerinde yerini bulamadım, ama “Milletlerarası İslam Gençlik Konseyi”nin (WAMY) hazırladığı “Günümüz Din ve Fikir Hareketleri Ansiklopedisi”nde parti ile ilgili bölümde (s. 110) eleştirilip reddedilen 13 fıkhi görüşünden birinin (h fıkrası) şu olduğu kaydedilir: “Kafirlere karşı savaşta, kafir bir devletin planı gereğince ajan bir kumandanın emri altında savaşmakta sakınca yoktur.” Sözcüleri bunu reddediyor.
Ali Bulaç / 10.09.2005 / Zaman