Herkesin asabını bozacak, sinirlerini harap edecek iğrenç bir kışkırtma stratejisi ile yüzyüze olduğumuz kesin. Mağdur maskesinin ardına sığınıp kolay yoldan ve zahmetsizce seçim kazanma yöntemi bir kez daha sahneleniyor. 7 yıldır süren konjonktürel başarı tersine dönmüş durumda. Küresel sermayenin yaşadığı likidite bolluğunun sona ermesiyle birlikte hızla küçülen ekonomi, büyük bir hızla artan işsizlik, olağünüstü boyutlara varan yoksulluk, hak arayan doktor, işçi, öğretmene yönelik yüksek dozlu kaba şiddet (buna orantısız şiddet diyorlar.. orantılı olanı ne demekse) giderek her ankete yansıyan oylardaki düşüş...
İnsanın inanası gelmiyor. Bir soruşturmayı sürdüren başsavcı, bir başka savcı tarafından gözaltına alınıp, mahkemece tutuklanıyor. Yapılan işlemin hukukdışılığı saptanıp gözaltına alma işlemini uygulayan savcıların yetkileri budanıyor ama yine de dava açılıyor. Hem de sadece "gizli tanık" iddialarına dayanılarak. Gözaltına alınan başsavcı bu eşkiyalığa karşı direneceğini ve ancak zor kullanarak gözaltı işlemi yapılabileceğini söylüyor. Ama araya HSYK yetkilisi girip başsavcıyı bu tutumundan vazgeçiriyor. Aslında başsavcının kendi makamında gözaltı işlemine karşı direneceği önceden hesap edilerek işlem başlatılıyor. Eğer beklenen gerçekleşse, başsavcı ile gözaltı savcısı emirlerindeki polislerle birlikte çatışmaya girseler, bugünkü komik dava bir anda başsavcı aleyhine çok ciddi bir gizli örgüt davasına dönüştürülecek...
Aynı davanın birinci sıradaki sanığı olan 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk için de gözaltı savcısı iki kez ifade alma çağrısı (daha doğrusu gözaltı işlemini uygulamak üzere kendi makamına orgeneralin silahsız ve korumasız gelmesini sağlama kandırmacası) yaptı. Genelkurmay Başkanı bir kez daha bu konuyu görüşmek üzere Başbakan ile biraraya geldi. Önceki bir araya gelişlerinde eski Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanları tutuklanmak üzereydi.
Aslında "cahil cesareti" diyebileceğimiz bu gözaltına almalar "salam taktiği" gibi ince ince ve peş peşe uygulandı. Önce bir iki alt rütbeli asker ile başlayan gözaltı ve tutuklamalar iki yıl içinde hem sayı hem de rütbe olarak olağanüstü büyüdü. Peki ne oluyor, nasıl cesaret edilebiliyor bütün bunlara?
Aslında son 40 yılda yaşananları gözlemleyen veya okuyan herkes bilir ki Türkiye Cumhuriyeti'nin Osmanlıdan devraldığı "üç tarz-ı siyaset" içinde en korkağı ve hep geri planda "tekkeyi bekleyen"i islamcılar olmuştur. Bırakın bugünkü gibi her türlü hukukdışılığı göze almayı "hasar verici" hiçbir çatışmanın içinde yer aldıkları görülmemiştir. Şimdi sergiledikleri bu "korkusuz ve cesur" tavır nasıl açıklanabilir?
Yazının devamı aşağıdaki link'te...
http://www.haberutopya.com/yazar.asp?yaziID=626