Dan Brown'un Dav Vinci'nin şifresi kitabında HZ. İsa'nın son gününde havarileri ile birlikte yediği yemekte şarabını içtiği kadeh yıllarca Hristiyanların merak konusu oldu. Kutsal Kadeh'in Türkiye'de olduğu bile rivayet edilirken, şimdi de Dan Brown'un tahtını zorlayacak bir yazar Hristiyan dünyası için önemli olan bir ikona'yı casusluk romanlarını aratmayacak bir ustalıkla kurgulayarak okuyucusuyla buluşturuyor. tüm dünya ile aynı anda Türkiye'de yayınlanan İkona, soluk kesici bir macera...
ÇİÇEĞİ BURNUNDA YAZARDAN USTA İŞİ ROMAN
Uzun zamandır edebiyat ajanı olarak çalışan Neil Olson’ın ustaca kaleme alınmış ilk romanı İkona’da, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri kayıp olan çok eski bir kutsal emanet, günümüz New York’unda tekrar ortaya çıkıyor ve eski düşmanlıkları yeniden alevlendiriyor.
Dünyayı dolaşan bu hikaye, savaşın parçaladığı 1944 Yunanistanı’nda, Nazilerin işgal ettiği küçük bir köy olan Katarini’de başlıyor. Halktan bir avuç direnişçiye komuta eden Yüzbaşı Elias, işgalcilerle başa çıkmaya yetecek insan gücüne ve cephaneye sahip değil. Gerilla savaşı, İngiliz komandolarının –silah olmasa da– istihbarat ve taktik desteğiyle sürüyor. Ama Elias, Nazilerin hakkından gelinse bile, sevgili ülkesinin daha büyük bir tehdit altında olduğunun farkında: Yerli komünistler.
KOMÜNİSTLERE KARŞI İTTİFAK
Elias, Alman komutanla, hayatının geri kalanı boyunca pişmanlık duyacağı gizli bir anlaşma yapıyor: İleride komünistlerle savaşmakta kullanacakları silahlara karşılık, köy kilisesinde saklanan gizemli ikonayı, Katarini’nin Kutsal Annesi’ni vermek. Boyalı bir tahtadan ibaret gördüğü ikonanın şifa verici güçlere sahip olduğuna dair söylentileri kuşkuyla karşılayan Elias, değiştokuşu kabul ediyor. Ama güvendiği biri tarafından aldatılıyor ve değiştokuşta işler ters gidiyor. Kilise yanıp kül olurken, Elias’ın adamlarından birkaçı öldürülüyor. Ortadan kaybolan ikonanın yangında tahrip olduğu sanılıyor ve Elias yaptığı hatanın acısını hayatı boyunca çekiyor.
İKONA NEW YORK'TA
Yaklaşık altmış yıl sonra, ikona gizemli bir şekilde New York’ta ortaya çıkıyor. Yeni sahibesi Ana Kessler’e, kısa bir süre önce ölen büyükbabasından miras kalmış; adam, çalıntı Nazi sanat eserlerini toplamakla ün yapmış bir bankacı. Metropolitan Müzesi’nde yardımcı küratör olarak çalışan Yunan kökenli Matthew Spears, Kessler koleksiyonuna değer biçmekle görevlendiriliyor. İkona onu adeta büyülüyor –güzel sahibesi de öyle.
Rastlantı denemeyecek bir biçimde, Elias da tam bu sırada New York’a geliyor. O artık Andreas Spyridis adıyla tanınan emekli bir istihbaratçı, ve Yunanistan’dan Amerika’ya gelmesinin görünüşte yatan gerekçesi, ölüm döşeğindeki oğlu Alekos’la barışmak, torunu Matthew’u görmek ve eski arkadaşı (aynı zamanda Matthew’un vaftiz babası) Fotis Dragoumis’i ziyaret etmek.
YUNAN KİLİSESİ İKONA'NIN PEŞİNDE
Kutsal emanetin yeniden bulunduğu haberi tüm dünyaya yayılıyor. Eserle yakından ilgilenenler arasında Yunan Kilisesi ve şaibeli bir Güney Amerikalı koleksiyoncu da var; adamın, hayatta kalan son Nazi savaş suçlularından biri olduğu sanılıyor.
İkonanın bulunuşu, kaçınılmaz olarak, eski hayaletleri diriltiyor ve uzun zamandır gömülü kalmış sırları açığa çıkarıyor. Matthew, çok geçmeden, büyük bir risk altında bulunduğunu, göremediği güçler arasında ve anlayamadığı amaçlar uğruna yürütülen tehlikeli bir savaşta basit bir piyon olduğunu fark ediyor. İnsanlar, bu güçlü dini simgeyi ele geçirebilmek için her şeyi yapacak kadar gözü kara –yalan, hile, soygun ve hatta cinayet.
İkiyüzlülük ve yalan dolanla karşı karşıya kalan Matthew, kendini ve sevdiklerini kurtarmak için geçmiş ile gelecek arasındaki bağlantıyı bulmak zorunda. İkonayı korumaya ve 1944 yılının o gecesi tam olarak neler yaşandığına dair gerçeği ortaya çıkarmaya çabalarken öyle bir şey keşfediyor ki, bu onun felaketi –ya da kurtuluşu– olabilir.
Neil Olson, daha ilk kitabıyla, birinci sınıf bir yetenek olarak edebiyat dünyasında kendine sağlam bir yer ediniyor. İkona, inancın doğası üzerine düşündüren, ustalıkla kotarılmış bir olay örgüsüne sahip, elden kolay kolay bırakılamayacak bir macera-gerilim romanı.
İKONA, DÜNYAYLA AYNI ANDA TÜRKİYE’DE!…
İkinci Dünya Savaşı sırasında, ücra bir Yunan köyünde Yüzbaşı Elias ve direnişçi gerillaları, Nazilerle çatışmaya girerler. Haince bir eylem yüzünden köyün kilisesi yanıp kül olur, birkaç kişi içeride saklı ikonayı kurtarmaya çalışırken ölür, ikona ortadan kaybolur.
O gün olanlar uzun süre bir gizem perdesinin ardında kalır, ta ki altmış yıl sonra ikona New York sanat piyasasında ortaya çıkana dek. İkona yoğun –ve hatta ölümcül– bir ilgi uyandırır, talipleri her geçen gün artar. Her biri değişik nedenlerden ona sahip olmayı istemektedir.
Nazi işgali altındaki Yunanistan’dan günümüz New York’una uzanan bu soluk kesici koşuda ipi kim göğüsleyecektir? Kim rakiplerini altedip ikonaya önce ulaşacaktır? İkona yalnızca kutsal bir nesne midir, yoksa başka güçlerle de mi yüklüdür?
CASUSLUK ROMANLARININ İZİNDE
Casusluk romanlarının usta yazarları Alan Furst ve Daniel Silva’nın izinden giden Neil Olson, ilk kitabıyla parlak bir başlangıç yapıyor. İkona, inanç, sanat, tarih, macera ve entrikanın iç içe geçtiği sürükleyici bir roman.
Neil Olson, gelecek vaat eden, keşfetmeye değer bir yazar.
“Edebiyat ajanı Neil Olson, ilk kitabıyla masanın öteki tarafına geçiyor. İkona, sanat hırsızlığı, ihanet ve intikamın iç içe geçtiği, zekice yazılmış, sürükleyici bir roman.”
Publishers Weekly