Karaalioğlu’nun Karar'da ‘’Seviyesizlikten daha büyük meselemiz yok’’ başlığıyla yayımlanan (7 Mart 2016) yazısı şöyle:
Türkiye’nin bir numaralı meselesi seviyesizliktir. Diğer bütün meseleler bu büyük meselenin yanında talidir.
Siyasetten spora, medyadan akademiye, her sahada bir yarış halinde kalitesizlik ve seviyesizlik problemi yaşamaktayız.
Seviye, düşük kalite tarafından hayattan kovuldu. O kadar ki son yıllarda tek bir kaliteli beste, tek bir sarsıcı eser bile yazılamaz oldu. Daha ötesi yok…
Sadece ahlak değil zeka hadlerini dahi umursamayan bir polemik şehveti ve en nihayet aklına geleni söylemenin hiçbir mesleki müeyyideye tabi olmadığı bir yazma ve konuşma düzenine hapsolmuş bulunuyoruz.
Kimseyi ne tutarlılık ne de fikri takip bağlıyor. Dün söylediğini bugün unutmanın; dün yaptığının tam zıddını bugün aynı iştahla yapmanın önünde hiçbir mani bulunmuyor.
Manzaramız, her sabah silinmiş bir hafızayla güne başlayıp, hangi saftan hücuma memur edilmişse oradan yürüyen irili ufaklı toplulukların “racon kestiği” bir memleket manzarasından başka bir şey değildir.
Topyekün seviyesizlik, kalite düşüklüğü ve daha azıyla yetinme standardı ülkeyi kuşatmaktadır. Daha iyi, daha demokrat, daha hakşinas, daha dürüst olmanın faydası olmadığı gibi, daha iyi olmanın ödülü de yoktur.
Sadece medyanın kritik edilmesi, zaten kolay olan hallerine bakıp bu sahayla sınırlı sanılmasın. Ülkenin başına bela cümle meselelerde aynı seviyesizlik hükümfermadır. Daha fazla, daha derin, daha yakıcı bir şekilde…
Hukuk, akademi, siyaset, bürokrasi aynı dertten muzdariptir. Düşük seviye, bütün branşları bileşik kaplar gibi birbirine bağlıyor ve hepsini aynı kadere mahkum ediyor. Herhangi bir mesele üzerinde derinleşmek mümkün olamadığı için yönetim zaafına varan arızalar kaçınılmaz oluyor.
Seviyesizlik liyakati eziyor, liyakatsizlik adalet duygusunu yok ediyor. Lümpen bir lisanla haykıran feodal dayanışma sistemi, ahlaki standartların üzerine karabasan gibi çöküyor.
Sadece gündelik iktidar ve paylaşım kavgasının bir aracından söz etmiyoruz; mesele kendi mecrasında derinleştikçe derinleşiyor. Yeni nesillerin gözü önünde hiç de hayırhah olmayan bir model yükseliyor. Hayata yeni atılanlar, önlerinde ilkel ilişki düzenine dahil olup kısa yoldan yükselmekten başka bir istikamet görmüyor. Kalite ve seviye ise bilakis, hedefi ulaşılmaz kılıyor, dahası başa bela da açıyor.
Bir yandan da Türkiye’nin derin, kanlı, acılı meseleleri var. Kürt meselesi var, terör can yakıyor. Suriye dosyası her geçen gün yönetilmesi zor bir problem olarak gelişiyor. Refahı artırmak büyük mesele; orta gelir tuzağından çıkmak gerekiyor. Her kademede eğitimin çözüm bekleyen problemleri var. İyi bir anayasa ve farklılıkları taşıyacak bir demokrasi standardı hemen şimdi gerekiyor. Sadece sporda değil, sanatta ve edebiyatta da iyi skorlara ihtiyacımız var. İyi romanlar yazılmalı, iyi besteler yapılmalı, iyi resimler çizilmeli…
Bütün bunlar için de seviyeyi düşürdüğünde, kaliteyi kaybettiğinde yanındakinden, çevresinden en önemlisi de kendisinden utanan bir duygu dünyasına ihtiyacımız var. Ne yazık ki o duyguyu üretecek, zihinlere ve hayata hakim kılacak felsefeyi kaybettik.
Bu ülkenin geleceğe dair her ne hedefi var ise bunlara ulaşmanın yolu, muhakkak surette seviyesizlik meselesini aşmaktan geçiyor.
Daha fazla güvenlik, daha çok refah, daha yüksek demokrasi ve daha iyi bir gelecek için seviyenin artırılması elzemdir.
Her işin başı eğitim değil, artık seviyedir.
İyi bir dış politika, iyi bir anayasa, yüksek bir milli gelir, güzel bir bestenin ve hatta daha çok gol atan milli takımın yolu yüksek seviyeli insanlar toplumu olabilmekten geçiyor. Yetinmemekten, “Nasıl olsa böyle de gidiyor” dememekten geçiyor.
Bir ara parmaklarımızın ucuna dokunan ve yakalar gibi olduğumuz ama şimdilerde tümden kaybettiğimiz o seviyeyi inşa etmeliyiz. Etmeliyiz, zira bu hal hal değil, bu gidiş gidiş değildir.