Soysal, geleneksel medyanın büyük problemlerle karşı karşıya olduğunu kaydederek, "Haksızlıklara karşı sektörün bir araya gelmesini istiyoruz" talebini yineledi.
Soysal Milliyet'te "Sistem arızaları" başlığıyla yayımlanan yazısında medyaya yönelik taleplerini anlatmaya devam etti. Yasaların çıkarılmasını, kullanılan içeriklere karşı para cezaları ödenmesi gerektiğini söyleyen Soysal, "Kendi haklarımızı takip etmekte zorlanıyoruz" ifadesini kullandı.
"Herkes durumu kendi menfaat penceresinden değerlendiriyor ve kişiselleştiriyor" diyen Soysal "Bizim derdimiz kişiler değil, sistemdir. Ve sistem arızalarıdır" diyor.
İşte Mehmet Soysal'ın bugünkü yazısı:
Diyoruz ki medyada telif yasalarının hukuki altyapısının bir an önce oluşturulması lazım...
Yasaların çıkartılması gerekli.
Aksi halde, pahalı içerik üreten geleneksel medyanın emekçilerinin emekleri çalınıyor.
Uluslararası medya kuruluşları öyle takip sistemleri geliştirmiş ki fotoğrafları veya videoları telif ödenmeden, izin alınmadan yayınlandığında yüz bin doları bulan cezalar gönderiyor.
Ve bu para cezaları düzenli ödeniyor.
Geçmiş yıllardan bizlere gelen bu para cezalarını ödüyoruz.
Kendi haklarımızı takip etmekte ise zorlanıyoruz.
Kurumların ve emekçilerin bu haklarını korumak ve sektörü bir araya getirip ilkesel kararlar almak istediğimizde her kafadan bir ses çıkıyor.
Ve herkes durumu kendi menfaat penceresinden değerlendiriyor ve kişiselleştiriyor.
Oysa bizim derdimiz kişiler değil, sistemdir.
Ve sistem arızalarıdır.
***
Geçtiğimiz gün DHA Genel Müdürü Salih Zeki Sarıdanişmet ile sohbet ederken ilginç bir not anlattı.
Bir ülkenin büyükelçiliğinden bazı üst düzey diplomatlar gelmiş.
Sohbet arasında grubun satılmasıyla yeni yönetimin sansür uygulamasının olup olmadığını ve kısıtlamaların varlığını merak eden sorular sorulmuş.
Salih Bey ise heyete demiş ki:
- Bizde böyle bir sansür uygulaması ve kısıtlamalar asla yok, olmadı da… Lakin, bizim en büyük derdimiz ve gazeteciliğimize en büyük engel Google, YouTube veya Twitter şirketleri…
Tüm içeriklerimizi yayınlıyor ve asla ücret ödemiyor.
Böyle giderse her ülkenin geleneksel medyası büyük problemlerle karşı karşıya kalacaktır…
***
Ve biz bu haksızlıklara karşı sektörün bir araya gelmesini istiyoruz.
Sektörün maddi ve manevi haklarını koruyan bir hukuki altyapı geliştirmezsek, emekçi türkülerini söylemeye de hakkımız yok diyoruz.
Biz bu uyarıyı yaptıkça birileri de ısrarla, “Paralı yapın, elinizi tutan mı var?” ya da “Siz kısıtladıkça daha az okunacak veya seyredileceksiniz” gibi ucuz bakış açıları geliştiriyor...
Yani, beleşe alışmışlar...
Ücretsiz kullanmayı da kutsallaştırmışlar...
Oysa müzik ve sinema dünyası piyasalara kök söktürüyor...
Minibüslere, lokantalara, büfelere kadar denetimlerini yaptırıyorlar...
İzinsiz ve telifi ödenmemiş şarkıların ve türkülerin çalınmasını yasaklattıkları gibi, ceza davaları bile açarak insanları yıllarca adliye koridorlarında dolaştırıyorlar...
Şimdi aynı kafalara biz kendilerinin bakış açısıyla şu soruyu soruyoruz:
- Bırakın yasaklasınlar şarkıları ve türküleri, kendileri az dinlenilecek ve seyredilecek!
Haklı olur muyuz?
Asla...
***
Ve biz kurumsal haklara sahip çıktıkça birileri de ısrarla ücretsiz paylaşımı sahipleniyor.
Bu sistem arızalarına tahammül etmek istemiyoruz.
Hırsızlığa tahammül eden kimsenin dürüstlükten bahsetmesine de bizim tahammülümüz yok artık...