Muharrem İnce sözlerine tutuklu milletvekili Enis Berberoğlu ve yurt dışında tedavi gören Deniz Baykal’ı anarak başladı.
“CHP’DE TUZU KURULAR VAR”
“İki ayrı yol iki ayrı ihtimal var. Ya kazanacağız, ya kaybedeceğiz…” diyen İnce CHP yönetimini de çok sert sözlerle eleştirdi. İnce “CHP’nin çok değerli gönüldaşları, geleceğimiz elimizden alınıyor, cumhuriyetimiz yıkılıyor, umutlarımızı söndürmek istiyorlar, yaşama sevincimizi yok etmek istiyorlar. Karşımızdaki bir siyasi parti değil, ülkeyi yağmalamak için bir araya gelmiş bir yapı. Cumhuriyeti kuran parti, cumhuriyeti kurtaracaktır… CHP’de de tuzu kurular var. Bakırköy, Beşiktaş, Kadıköy (belediyeler) onları aldı mı yetiyor. Erzurum, Şanlıurfa onu ilgilendirmiyor. Sığınmışlar 3, 5 belediyeye. Onların oldu mu yetiyor. Ben memnun değilim. Onun için itaat etmiyorum. Bu partide bir itaat edenler bir de memnun olmayıp itiraz edenler var. Ben itiraz ediyorum.” dedi.
ERDOĞAN’IN ÖSO-KUVAYI MİLLİYE KIYASLAMINA TEPKİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ÖSO’yu Kuvayı Milliye’ye benzetmesine de değinen İnce “Umut olmak için buradayım. Büyük değişim için buradayım. Dış politikada topyekün bozgun dönemi yaşıyoruz. Devletten devlete politika yapardık. Şimdi partiden partiye politika yapılıyor. Türkiye’nin 70 yıllık Filistin politikası vardı. Bugün 70 yıllık Filistin politikası terk edildi. AKP Genel Merkezi’nden idare ediliyor. Pasaportumuzun Edirne’den öteye değeri yok. Ortadoğu bataklığına saplandık. Bir tarih cahili ‘ÖSO, Kuvayı Milliye’ diyor. Kuvayı Milliye askerlerinin ekmek almaya parası yoktu. Ne diyorsun sen cahil. Kuvayı Milliye’nin askerleri emperyalistlere karşı savaştı. ÖSO’nun derdi bir tane; Esad gidince onların sorunu bitiyor. Sen nasıl olur da Kuvayi Milliye ile yan yana koyarsın… Tarih cahili… ÖSO dolarla maaş oluyor. Kuvayı Milliye evine ekmek götüremiyordu.
Ama ne yazık ki bir taraftan o kaçak sarayda oturan o tarih cahili konuşurken CHP’nin yöneticileri de bu tarih cahilinin haddini bildiremiyor, ona cevap veremiyor. ‘Muharrem İnce niye aday oldun’ diye soranlara cevap veriyorum. Onun haddini bildirmek için adayım. Ülkemizin kaderi bir kişinin iki dudağı arasında. Sözde dünya lideri, kafa tuttuğunu zanneettiği emperyalist güçlerin ekmeğine yağ sürdüğünün farkında değil…” diye konuştu.
ÇOK SERT SÖZLER
Muharrem İnce sözlerini şöyle sürdürdü; “Demokrasi ve özgürlük mücadelesi verenlere ne yazık ki artık örnek değiliz. Kıtalararası birleştirici rolünden çoktan vazgeçtik. Niteliksiz göçmenlerin toplandığı bir tamponbölgeyiz. Suriye ve İran sınırlarımızda beton duvarlar yükseliyor. Bulgaristan duvarı tamamlandı. Çağdaş dünyadan fiziksel olarak kopuyoruz. Nereyi tutsak elimizi yakıyor. Kadınlarımıza kabul edilemez bir yaşam dayatılıyor. Çocuklarımıza dadanan sapık güruh cirit atıyor, devlet yöneticileri tarafından korunuyor. Her gün yurtlarda tecavüz oluyor. Türkiye’nin 2002’De 3Y sorunu vardı: Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar vardı. Türkiye bu 3Y’yi katmerlediği gibi 2Y daha ekledi. 1071’den bu yana böyle yalancı ve yüzsüz görmedi. Yanlışın ve hataların sorumlusu yok. ‘Rabbim beni affetsin’ deyip işin içinden çıkıyor. Dün dost olduklarıyla bugün düşman oluyor. Mevcut konumlarını korumak için yapamayacakları şey söyleyemeyecekleri yalan ve tevessül, etmeyecekleri bir kötülük yok. ‘Ya iktidar ya ölüm’ AKP’lilerin sloganı. Çünkü iktidardan düştüklerinde başlarına ne geleceğini biliyorlar.
Gelişmekte olan ülkeler arasında 3 puan gerileyerek Arjantin’in önünde 19. sıraya geldik. Son 14 yıla baktığımızda enflasyonun çift hanede gezdiği en yüksek günleri görüyoruz. Üniversite mezunlarımızın yüzde 33’ü işsiz, kadınlarımızda bu oran yüzde 46’da. Canlı hayvan ve löp et alıyoruz. Özgür olmayn ülkeler satatüsündeyiz. Enerjide dışa bağımlılığımız yüzde 76 oldu.
Eğitimde dökülüyoruz. Sınavı üçe çıkarıyorlar devrim yapıyorlar; bire düşürüyorlar yine devrim yapıyorlar. Bütün velileri uyarıyorum, ‘Çocuklarınızı Milli Eğitim Bakanlığı’ndan koruyunuz’ diyorum. AKP döneminde vicdan ile din arasındaki bağ koparıldı. Yeni bir din var artık. Bir içki ile ilgili yasak var, bir başını kapatma ile ilgili yasak var. Diğer her şey serbest. İhaleye fesat karıştırmak serbest, çalmak serbest. Böyle bir din yok. ‘Elalem ne der’ diye siyaset yapılmaz. İlke ile siyaset yapılır. AKP döneminde hak ve güç arasındaki bağ koparıldı. Liyakalt ile makam arasındaki bağ koparılmıştır. Bu nedenlerle yeniden gerçeklere dayalı politikalar kurmak için, hak – güç ve adalet arasındaki bağı kurmak için, insanlarda yeniden utanma duygusunu geliştirmek için, işin ehline verilmesi için kazanmak zorundayız. Kazanmaya, yenilenmeye, değişime mecburuz.
CHP iktidarında insan ve doğa merkezli ekonomi politika uygulamalıyız… Hedefimiz insan yaşamını güçlendirmektir. Sloganımız, 70’li yıllardaki sloganımız bugün de geçerlidir. ‘Ne ezilen ne ezen, insanca hakça bir düzen’ diyeceğiz.”
Türkiye özgürlük istemektedir. Hak ve özgürlüklerin güvence altına alınamadığı ülkede özgürlük olmaz. Katılımcı yönetimi ön plana alacağız. Demokrasiyi keyfi bir rejim olarak algılayanlara demokrasinin bir katılımcılık olduğunu anlatacağız. Demokrasiyi güvenlik güçleri ve yargıçlar koruyamaz, demokrasinin tek güvencesi, kurumları, kularralı işleyen, medyası özgür olan, yargısı bağımsız olan demokratik bir toplum korur ancak. Demokratik bir toplum olmak için laiklik vazgeçilmezdir. Laiklik tehlikededir ve hatta daha ileridedir. Demokratik toplum özgür bireyleri esas alır.
Türkiye’yi kimlik siyasetinden çıkaracağız. CHP olarak asla kimlik siyasetine düşmeyeceğiz. Beraber olmazsak hepimizi aynı kötü son bekliyor. Ezilen, mağdur olan kim varsa onun yanında olmalıyız. Dolmabahçe’deki imam ‘Ben Müslümanı, ben yalan söylemem, camide içki içmediler’ diyor ve sürülüyorsa o imamın yanında olacağız. Malatya’da Alevilerin evine işaret konuşuyorsa ‘Aman ben şimdi karışırsam CHP’ye Alevi partisi derler’ demeden, böyle bir kompleks içinde olmadan Malatya’daki Alevi’ye sahip çıkacağız. Uludere’de çocukların üzerine bomba yağdırılıyorsa, ‘Ben şimdi Kürtlere sahip çıkmayayım’ demeyeceğiz. Gezi’nin direnen çocuklarına, otelini açtı diye bir holding patronunun ihalesi iptal ediliyorsa ‘Ben solcuyum, bana ne holding partronuna’ demeyeceğiz. Hapse atılan AKP milletvekiline kendi arkadaşlarına sahip çıkmasa bile giden tek siyasetçi benim. Yani haksızlığa uğradığında AKP milletvekiline de sahip çıkacağız.
Uludere’de 12 yaşında Kürt çocuğun üzerine bombalar yağdığında o çocuğa sahip çıkacağız, ama protez bacağına haciz gelen gazimize de sahip çıkacağız. İnsana insan olduğu için değer veren bir politika izleyeceğiz. Kürt sorununu demokrasi, özgürlük, insan hakları, kardeşlik ve evrensel değerlerle çözeceğiz. Hukuk devleti ilkesini yeniden canlandırmak için aynı zamanda ekonomik kalkınmanın temellerini de atmış olacağız. Türkiye 2004 yılında gündüz vakti havai fişeklerle tanışmıştı. Bizi Almanya’ya götüreceklerdi Maho Ağa’da olduğu gibi, Ortadoğu bataklığına götürdüler. Çocuklarımızın gençlerimizin umudu vahabi çölleri değildir. Biz bu toprakların insanıyız. Kökümüz Anadolu, yönümüz çağdaş uygarlıktır. Bir ağaç gibi, bir orman gibi toprağımıza sıkı sıkıya bağlıyız ama aydınlığa doğru büyüten bir ağaç gibiyiz…”