İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, 1989 ve 1991 yıllarında terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’ı ziyaret etmiş, Bekaa Vadisi’ndeki kampta askerî törenle karşılanmıştı.
O günden beri eleştirilen Perinçek, kendisini ilginç bir gerekçeyle savunuyor. Bazı çevreler tarafından ‘vatan hainliği’ ile suçlanan Perinçek, yaptığı hareketi Atatürk’e dayandırıyor: “Ben Öcalan’la ulusalcılığı savunduğum için, Türkiye’nin bütünlüğü içinde yer almalarını anlatmak için görüştüm. Atatürk de Kürdistan Teali Cemiyeti yetkilileriyle görüşüyordu, onlara ‘Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne katılın’ diyordu. Ben de Atatürk’ün misyonunu devam ettirmek için Öcalan’la görüştüm.”
1970’li yıllarda kendisini sosyalist olarak nitelendirerek Marksist Leninist bir dergi kuran Perinçek, 1990’dan sonra, ‘Türkiye’deki Kürtlerin isterlerse ayrı bir devlet kurabileceklerini’ savunmaya başladı. Öcalan’la el sıkışan Perinçek, son yıllarda ‘ulusalcı’ bir çizgiye oturdu. Şimdi milliyetçi söylemleriyle dikkat çekiyor. Zaman’ın sorularını cevaplayan İşçi Partisi lideri, Öcalan’ın talebiyle yeni parti kurmaya çalışan Leyla Zana ve arkadaşlarına tepki gösterdi. Kapatılan Demokrasi Partisi (DEP) mensuplarınca kurulacak partinin ‘tamamen dış güçlerin oyunu’ olduğunu öne sürdü.
Doğu Perinçek, 28 Şubat sürecinde alkışlanan emekli Orgeneral Çevik Bir’e de sert eleştiriler yöneltti. Genelkurmay eski İkinci Başkanı’nı ‘Türk ordusunu Amerika’nın eline teslim etmek’le suçlayan Perinçek, “ABD’nin piyonu rolünü üstlenenler Kemalist devrimleri savunamaz, vatansever olamaz.” dedi. Refahyol hükümeti döneminde Çevik Bir’in Amerika tarafından kullanıldığını iddia eden Perinçek, emekli orgeneralin 28 Şubat sürecini sabote ettiğini savundu. Perinçek, şöyle konuştu: “28 Şubat’ın komutanı İsmail Hakkı Karadayı’ydı. O süreçte Çevik Bir’in hiçbir rolü yoktur. Onu Amerikancılar parlattı. ABD’nin Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki Truva atıydı. MGK, 28 Şubat 1997’deki 9 saatlik toplantıdan sonra açıkladığı tarihî bildirisiyle, İşçi Partisi’nin programını kabul etti. Bu program önemli işlevler gördü.”
Doğu Perinçek, Yargıtay eski Başsavcısı Vural Savaş’ın “Keşke Tayyip Erdoğan yerine Erbakan başbakan olsaydı” açıklamasına da destek verdi. Perinçek, Saadet Partisi’nin eski Genel Başkanı’nı kendisine daha yakın buluyor: “Erbakan bizim cephede yani milli cephede. Tayyip Erdoğan ise emperyalist tarafta. Ulusalcılıkla milliyetçilik arasında hiçbir fark yok. Türkiye’de emperyalizmi savunan sahte solcular var. Solcu zaten ulusalcıdır. Ulusalcıların Türkiye’de ittifak yapmaları lazım.”
‘Kürtler isterlerse ayrı bir devlet kurabilir’
Doğu Perinçek, 1989 yılı Ekim ayı ve 1991 Nisan’ında Abdullah Öcalan’ı ziyaret etmişti. Gazeteci kimliğiyle röportaj yaptığını savunan Perinçek, “Türk ve Kürt milliyetinden halkların serbest iradeleriyle, eşit olarak bir Demokratik Halk Cumhuriyeti içinde birleşmeleri hedefine yönelen bir politikayı benimsiyoruz.” demişti. Genelkurmay Başkanlığı, 1997 yılında Doğu Perinçek hakkında üç ayrı suç duyurusunda bulundu. Sabah gazetesinin 10 Ocak 1997 tarihli haberine göre suç duyurularının konusu şöyleydi: “PKK kampını ziyaret edip manevi destek vermesi, Orgeneral Eşref Bitlis ve Binbaşı Ahmet Cem Ersever suikastlarında Genelkurmay’a yönelttiği suçlamalar ve Genelkurmay’ı Susurluk olayları ile irtibatlandırma girişimleri.”
Doğu Perinçek, 1971 muhtırasından sonra yakalanınca, sıkıyönetim mahkemesine teslim edilmeden önce Ankara polisine 55 sayfalık bir ifade vermişti. Perinçek, burada ‘devrimci’ fikirlerini şöyle anlatıyordu: “1965 yılından itibaren artık kendimi sosyalist olarak görmeye başladım... Marksist Leninist bir teorik organ gerekliydi. 1968 Temmuz ayında bu dergiyi çıkarmaya karar verdik. Derginin adını AYDINLIK koymaya karar verdik. Türkiye proletaryasının gerçek ihtilalci hareketi, yani Türkiye Komünist Partisi’nin gerçek mirasçısı bizim hareketimizdir.” 15 Eylül 1991 tarihinde ise Kürt sorunuyla ilgili olarak 2000’e Doğru Dergisi’nde şunları söylüyordu: “Kürt sorununa çözüm demokratik, federal, emekçi cumhuriyetidir. Türk milliyetçisi ve piyasacı düzen partileri Kürt illerinde iflas etti... Kürt milleti kaderini tayin hakkına kayıtsız şartsız sahiptir. Eğer isterlerse ayrı bir devlet kurabilir. Emekçilerin çıkarı, tam hak eşitliği ve özgürlük temelinde, gönül birliği gerçekleştirmektedir. Kürt illerinde referandum yapılmalıdır. Referandumda ayrılığı savunanlar da özgürce propaganda yapabilmelidir...”

(zaman)