Gazetenin yayın hayatına başladığı günden beri Ankara Bürosu'nda çalışan sadece Yardagül Şimşek ile kendisinin kaldığını belirten Zeyrek 17 yılda gazeteden ayrılan ve kadroya dahil olan isimlerden de söz etti.
Deniz Zeyrek'in yazısı şu şekilde
...
"43 gün boyunca sürdürdüğümüz kapalı devre çalışma sırasında, İsmet Berkan ile Ankara Haber Müdürü Hakkı Erdem’in, Ankara bürosu için sıkı transferler yaptığını anladım. Tabiri caizse ‘deve dişi’ gibi gazetecilerle aynı büroyu paylaştığımı fark ettim. İstanbul’da da durum farklı değildi. Türkiye’nin en iyi, en vicdanlı gazetecileri Radikal’de toplanmıştı. Bu durum müthiş bir haz verdi ama doğrusu yetersiz kalma kaygısıyla biraz da ürktüm.
Derken reklamlar dönmeye başladı. Halkın uzun süre ‘nedir ki’ diye sorarak izlediği ‘O bir Radikal’ sloganının çok iddialı olduğunu düşünsem de Radikal 13 Ekim 1996’da ilk sayısıyla okuyucuyla buluştuğu gün böyle olmadığına kanaat getirdim.
Birbirinden iddialı başlıklar, farklı bakış açıları, özgür çalışma ortamı kadar, Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Y. Yılmaz’ın, benim gibi en tıfılından en deneyimlisine bütün muhabirlere gösterdiği ilgi ve itibar, müthiş bir motivasyon, cesaret ve özgüven kaynağı oluyordu.
Haliyle, Radikal’in 20. sayısının çıktığı gün olan 3 Kasım 1996’da Susurluk’ta yaşanan trafik kazasının üzerine üzerine gitmemiz zor olmadı. En büyük gazetecilik derslerini Susurluk kazasının ortaya çıkardığı devlet, mafya, siyaset ilişkisinin karanlık dehlizlerinde yolumuzu ararken aldım. Erbil Tüşalp’in “Elinde tek kare film var ve bu kazanın fotoğrafını çekeceksin, ne çekersin? Çantayı mı? Ölenleri mi? Arabayı mı?” sorusu hâlâ kulaklarımda.
İddia ediyorum; eğer Susurluk’ta siyah bir Mercedes’in bir kamyona arkadan çarpmasıyla ortaya çıkan fotoğraf, sadece “trafik kazası fotoğrafı” olmakla kalmayıp, Türkiye’nin karanlık yüzüne aralanan bir kapıya dönüştüyse, bugün faili meçhullerin üzerindeki perde kaldırılıyorsa, bunda o günlerde Radikal’in Yeşil’in katliamlarının, Abdullah Çatlı’nın merkezinde olduğu cinayet şebekesinin, Kürt hareketine yönelik acımasız eylemleriyle bilinen jitem'in üzerine üzerine gitmesinin büyük rolü var.
...
2010’dan beri Radikal’in Genel Yayın Yönetmeni koltuğunda oturan Eyüp Can’ın temel insan hakları konusundaki tavrı da değişmedi. Bu dönemde de doğruluğundan şüphe etmediğimiz her türlü insan hakkı ihlali haberini, tereddütsüzce yayımladığımızı söyleyebilirim. Gezi olaylarından sonraki protesto gösterilerinde Eskişehir’de bir sokak arasında linç edilen Ali İsmail Korkmaz’ın failleri de Radikal’in ısrarlı yayınlarıyla ortaya çıkmıştı.
Radikal okulu
Biliyorum, şimdi birçoğunuz, “Onlar öyle ama...” diye başlayan eleştiriler yöneltiyorsunuz. Radikal’de Hasan Celal Güzel’in, Namık Kemal Zeybek’in, Akif Beki’nin yazdığını, Murat Belge’yle, Perihan Mağden’le, Yıldırım Türker’le, Ertuğrul Mavioğlu’yla, Ahmet Şık’la yolların ayrıldığını söylüyorsunuz.
Ben, aynı zamanda bir okur olarak, çoksesliliğe işaret ederek, geride bıraktığım 17 yılda Radikal’in Türkiye’nin demokratikleşmesine büyük katkıda bulunan bir okula dönüştüğüne inanıyorum.
Mesela Ahmet Şık ve Ertuğrul Mavioğlu yollarını ayırdı ama İsmail Saymaz ve Mesut Hasan Benli gibi genç arkadaşlarımız insan hakları haberciliğinde ikisini de aratmıyor. Perihan Mağden’i kaybettiğimize çok üzülmüştüm ama bugün Pınar Öğünç’ü, Ezgi Başaran’ı da aynı zevkle okuyorum. Yıldırım Türker çok büyük bir kayıptı, Özgür Mumcu büyük bir kazanç oldu. Bir tarafta Ali Topuz, Koray Çalışkan, Cüneyt Özdemir, Fehim Taştekin gibi genç kalemler, diğer tarafta “yaşayan tarih” diyebileceğim Altan Öymen, Cengiz Çandar, Oral Çalışlar, Ahmet İnsel, Avni Özgürel, Tarhan Erdem ve Gündüz Vassaf gibi isimler var"
Yazının devamını okumak için TIKLAYINIZ