TÜSİAD'ın YİK toplantısının açılışında konuşan Koç, önemli mesajlar verdi. Siyasette yaşanan gerilime işaret eden Koç, "Babalarının mirasını paylaşamayan kardeşler gibiyiz, boşuna enerjimizi tüketiyoruz." dedi.Diyalog ve mutabakat kelimelerinin hayati derecede önemli kavramlar olduğunu belirten Koç, "ama önce şu akıl tutulmasından kurtulalım. Ekonomiyi önümüzdeki yerel seçimlere göre değil yaklaşan büyük küresel tehlikeye göre şekillendirelim." dedi. Koç'un mesajları şöyle: Şu veya bu kesimin içinde yaşadığımız durumdan daha az sorumlu olduğunu düşünmüyoruz. Aksine
TÜSİAD'DAN KRİTİK MESAJLAR
- Siyasiler gerilime son versin, akıl tutulmasından kurtulsun
- Sorunlara sistemi zedelemeden dengeli çözüm bulunsun
- Herkes için tam demokrasiyi sağlayacak bir Anayasa değişikliği yapılsın
- Siyasetin ve toplumun tüm kesimlerini bir araya getiren "Anayasa Konvansiyonu" kurulsun
- Ekonomideki risklere karşı önlem alınsın |
ülkemizdeki birçok siyasetçinin hiçbir dönemde olmadığı kadar vahim bir 'akıl tutulması' yaşadığına inanıyoruz.
- Yaşanan büyük belirsizlik içinde IMF'nin mali disiplininden, AB çıpasından ve enflasyon hedeflemesinden uzak kalmayalım. Bir akıl tutulması yaşıyoruz, siyaset sahnesindeki kutuplaşmayı toplumsal bir ayrışmaya dönüştürüyoruz.
KAZANANI OLMAYAN BİR OYUNA GİDİYORUZ
- Duygularımız aklımızın önüne geçiyor maalesef. En hassas ortamlarda en kışkırtıcı konuşmaları yapıyor, binbir emekle oluşturduğumuz kurumları yıpratıyoruz..
- Aynı gemide olma duygusu yitirilmeye başlandı. Türkiye kazananı olmayacak bir oyuna doğru ilerliyor.
- Siyasetin kısa vadeli, dar kalıpları içine sıkıştırılan tartışmalarla, çatışmalarla ülke zaman yitiriyor, enerjimiz boş yere tüketiliyor.
- Yanlış anlaşılmaya meydan vermemek için şunun altını kuvvetle çizmeliyiz: Bugün ülke sathına yayılmış biçimde tartışılan, yalnızca siyaset sahnesini değil, tüm toplumu kamplara ayırmaya başlayan konuları önemsemediğimizi söylemiyoruz. Tartışmayı bırakıp işimize bakalım demiyoruz. Farklılıklarımızı yok eden, tek tip bir toplum özlemini dile getirmeye çalışmıyoruz. Aksine, sorunlarına sahip çıkan, onları tartışan, çözmeye çalışan farklılıklarını bir zenginlik olarak görüp onları koruyan bir yapıya ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz.
- Kritik bir ortamda siyasal çekişmeleri toplumun her kesimine yayarak siyaset sahnesindeki kutuplaşmayı, toplumsal bir ayrışmaya dönüştürüyoruz.
- Birbiriyle yıllardır kıyasıya savaşan iki ülkenin idarecileri bile çatışmalara son verip aynı masaya oturabiliyor. Durum böyle iken, aynı ülkenin siyasetçilerinin birbirleriyle görüşmemelerinin, diyalog içinde sorunlara çözüm aramamalarının haklı bir gerekçesi olabilir mi?
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ GEREKLİ
- Bugün açıkça ortaya çıkmaktadır ki, mutabakatı sağlayacak ilk adım kapsamlı bir Anayasa değişikliğidir. Her yöndeki endişe ve korkuları gideren, siyaseti kilitleyecek boşlukları olmayan, temel değerlerimizi muhafaza etmeye devam eden bir Anayasa etrafında mutabakat sağlamak sorunlarımızın çözümünde bir ilk adım olabilir.
-Anayasa etrafında başlayan bir çatışmayı, yine anayasa etrafında dindirmeye çalışmak size çelişkili gelebilir. Biz burada Anayasa yapma anlayışının, Anayasa yapma biçiminin olumlu yönde belirleyici olacağını düşünüyoruz.
- Yalnız siyasetçilerimizin değil, sivil toplumun, akademisyenlerin, yargı organlarının katıldığı kurumsal bir yapı içinde kapsamlı bir Anayasa değişikliğini tartışmanın iyi bir başlangıç olacağına inanıyoruz.
OLAĞANÜSTÜ BİR DÖNEMDEN GEÇİYORUZ
Mustafa Koç'un ardından söz alan TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Türkiye'nin bir kez daha olağanüstü bir dönemden geçtiğini söyledi. Yalçındağ'ın mesajları şöyle:
- Elbette toplumda tartışmalar olabilir, bu tartışmalar çerçevesinde Anayasa Mahkemesinin kararı da eleştirilebilir. Ama Türkiye'nin en yüksek yargı organını 'tanımamaya' varan tepkiler kabul edilebilir değildir. Asıl yapılması gereken bu karardan ders çıkarmaktır. Bize göre bu karardan çıkarılacak ders de şudur: Mevcut sorunlara sistemi zedelemeden dengeli çözüm aramak esastır. Öte yandan, bugünkü yapı içinde, toplumun bazı taleplerine ve beklentilerine cevap verilemediği de bir gerçektir. O zaman yapmamız gereken nedir? Yapmamız gereken, tüm kesimlerin özlemlerini, ihtiyaçlarını ve kaygılarını gözetecek bir biçimde toplumsal mutabakatı yeniden sağlamaktır. Bunun bugünkü karşılığı herkes için tam demokrasiyi sağlayacak bir Anayasa değişikliğidir.
- Toplumda kutuplaşma yaşanıyor
- Ekonomi yüksek risk taşıyan hale geldi
- Siyasi taraflar politikalarını kısa vadeli oyun üzerine kurmayı tercih ettiler.
- Durum böyle devam ederse önümüzde yönetilmesi zor bir Türkiye olacaktır.
- Ekonomideki gelişmeler 1-2 yıl sürebilecek bir küresel yavaşlamayı işaret ediyor.
- Ekonomideki önemli riskler var. Birincisi büyümenin yavaşlaması. İşsizlik daha da artabilir. İkincisi enflasyon riski. Büyüme yavaşlarken enflasyon artıyor. Üçüncüsü kamu mali disiplininin bozulma riski. Bazı harcama kararları program dışıdır. Kamu mali disiplinini zayıflatan adımlar atılıyor.
- IMF ve AB çıpalarının gündemde tutulması hayati önemde.
- Mikro reform haritası anlamında AB uyum çalışmaları daha hızlı yapılmalı
- Toplumun beklentilerini daha güçlü ekonomi olmadan karşılamak mümkün değil.
- Tepki ve yorumlarımızı ölçülü tutmalı, hukuka koşulsuz saygı göstermeliyiz.
- Toplumda kutuplaşma artarken siyasette bir mutabakat zemini mümkün mü? Evet, eğer siyaset aktörleri üzerinde ciddi bir toplumsal baskı oluşturabilirsek mümkündür. Çıkış yolu yeni bir mutabakat arayışıdır.
TÜSİAD olarak uzunca bir süredir bu konuyu sivil toplum ve meslek örgütleri ile istişare ettiklerini anımsatan Yalçındağ, aynı çerçevede bazı siyasi parti kurmaylarıyla da görüştüklerini ve çıkış yolunun yeni bir mutabakat arayışı olduğu görüşlerin paylaştıklarını anlattı.
Yalçındağ, bugün dünya ekonomisinde, küreselleşme sürecinin en sancılı dönemlerinden birini yaşadıklarını, Amerika'da başlayan ekonomik yavaşlama, sürekli değer kaybeden dolar, üretkenlik artışı neredeyse sıfıra yaklaşan AB ekonomisi, para politikası etkinliği azalan merkez bankaları, artan enflasyonla mücadele etmek zorunda kalacak gelişmekte olan ülkeler ve bütün bunların yarattığı ticaret ve istihdam kayıpları gibi tüm tüm bu belirtilerin 1-2 yıl sürmesinin muhtemel olduğunu, bir küresel ekonomik yavaşlamayı işaret ettiğini vurguladı.
Yalçındağ, "Oysa Türkiye dünyadaki bu olumsuz gidişatın tam olarak farkında değil gibi gözüküyor ya da içişleri ile çok meşgul. Üstelik, Türkiye ekonomisinin karşı karşıya bulunduğu riskler, küresel krizlerin yaratacağı etkilerle sınırlı da değil. Bir de bizim, kendi iktisadi kırılganlıklarımız var" dedi.