Türkiye gazetesinin 30 yıllık yazarı Fuat Bol, bugün köşesinde yayınladığı veda yazısıyla Türkiye gazetesinden ayrıldı...
Bir dönem Türkiye gazetesi genel yayın yönetmenliği görevinde de bulunan Fuat Bol, "Allah'a ısmarladık" başlığıyla bir yazı kaleme aldı...
Üstad Necip Fazıl’ın tabiriyle; "lağımların dışarıdan aktığı" meşhur Bab-ı ali döneminde Türkiye gazetesinde göreve başladığını anlatan Fuat Bol, o dönemin medyasını da "Ayrık otlarının sarmaladığı, zehirli çiçeklerin doluştuğu" bir yer olarak tarif etti...
İşte Fuat Bol'un o veda yazısı:
ALLAH'A ISMARDALIK...
Ayrık otlarının sarmaladığı, zehirli çiçeklerin doluştuğu; Üstad Necip Fazıl’ın tabiriyle; "lağımların dışarıdan aktığı" meşhur Bab-ı ali’de, bardağın boş kısmı görülüp haberleştirilirken, dolu tarafını görüp haberleştiren ve refiklerinin kasvet verdiği yerde "Huzur Veren Gazete" olarak arz-ı endam eden Türkiye gazetesinin muhterem okuyucularına ve otuz seneyi aşkın bir süredir birlikte çalıştığım mesai arkadaşlarımdan helallik isteyerek (varsa, ben de hakkımı helal ederek) kendilerine veda ediyorum.
Kendisiyle, iki cihanı kapsayacak şekilde gönül bağımız olan merhum Enver Ören Ağabey, beni gazeteye davet ettiğinde, devlet memuriyetinde idim. Ardıma bakmadan istifa ettim ve çocukluğumdan beri hayalini kurduğum gazeteciliğe fiilen başladım. Geldiğimde, gazete boy atmakta olan taze bir fidan hâlinde iken; sözde profesyonel çalışanları tarafından bırakılıp âdeta ölüme terk edilmişti. (1986)
Terk edilmişlik, yokluklar ve imkânsızlıklar içinde bile yüzünden tebessümü eksik etmeyen sevgili Enver Ağabeyimizin etrafında bir avuç gönüldaş olarak kenetlendik; onun tabiriyle yek kalp, yek vücut ve yek cihet hâlinde gecemizi gündüzümüze katarak çalıştık. Evi-barkı, etrafı ve dünyayı unutarak; enerjimizi son raddesine kadar işimizde tüketip, fidan hâlindeki gazeteyi Bab-ı ali’nin gıpta edilen yayın organı hâline getirdik. (1.341.000 adet satışla kırılan rekor, hâlâ Türkiye gazetesinindir)
Yanlış anlaşılmasın; elbette ki bu üstün başarı, A’dan Z’ye merhum Enver Ağabeylere aittir; bize düşen şeref ise, bu başarılı ekibin içinde bulunmaktır. Bunun için de ne kadar şükretsek azdır.
Zamanımızın bir tanesi olan o güzel insan, bize, hemen her gün yeni ufuklar çizer; aşılması güç hedefleri belirleyip önümüze koyardı. Onları bir bir aşar; doğrusu, nasıl aştığımızı biz bile bilemezdik!
O mübarek insanın (Enver Ağabeylerin) bana söylediği; "Sen benim ilk göz ağrımsın; kara gün dostumsun; dünya ahiret kardeşimsin!" iltifatlarını yegane sermayem biliyorum.
Bu meyanda, acizane bendeniz de şunu iddia edebilirim ki; kadife sesli o insandan aldığım sorumluluk zarfında, kapılarına tek bir eğri ağaç getirmedim.
Bizler, Üstad Necip Fazıl’ın tabirleriyle; "önüne gelenle değil, bizimle ölüme gelenle birlikte olduk" ve tarihe not düştük: "O irtifa, o yükseklik çıkılmaz bir nokta mıydı; bilmem! Lakin, bu inhitat, bu çöküş inilmez, dipsiz bir kuyu gibidir!"
En yüksek burçta dalgalanan Türkiye gazetesinin bayrağını tutan kutlu ekipte bulunmanın şerefini, ömür boyu taşıyacağım.
Böylece; "Bu da geçer ya Hu!" misali, meşhur Bab-ı ali’den bir Enver Ören (Allahü teala engin merhametiyle onu bağışlasın) gelip geçti!..
Ozan Rahmi Karatay’ın, o meşhur şiirinin son dizeleriyle sizlere veda ediyorum sevgili okuyucularım; Allah’a emanet olun!
Biz batakta köprü olduk, başkaları geçti nehri,
İşte geldik gidiyoruz, şen olasın Halep şehri.
Kutlu olsun gelenlere bu uğursuz konuk yeri
İşte geldik gidiyoruz, şen olasın Halep şehri.