VÜCUTTAKİ negatif enerjiyi aldığı düşünülen taşları erkekler tespih olarak tercih ediyor.
Sol elle kullanıldığında bedenin elektriğini topladığına ve depresyona iyi geldiğine inanılan kehribar tespihler, Ramazan'da büyük ilgi görüyor. Nazardan koruduğuna ve uykusuzluğa iyi geldiğine inanılan akik de tercih ediliyor.
İnsanoğlu 2800 yıldır tespih çekiyor.
Gam, kasvet, kederden kurtulmak ve vakit geçirmek için elleden düşmeyen tespihin ilk ortaya çıkışı M.Ö 800’lü yıllara dayanıyor ve 2800 yıldır insanoğlu tespih çekiyor.
Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Rafet Özkan, özellikle Türk erkeğinin vazgeçilmez aksesurları arasında yer alan tespihe tarihi kaynaklarda M.Ö 800’lü rastlandığını belirterek, “M.Ö 800’lü yıllarda Hint dini rahipleri brahmanların tespih çektiklerini biliniyor. Tespih bu bölgeden Batı Asya’ya yayılmıştır” diye konuştu.
DİNLERİN VAZGEÇİLMEZ ARACI
Müslümanlık ve Hint dini dışında Hıristiyanlık ve Budizm’de de tespih çekildiğini ve tespih çekmenin çok önemli olduğunu ifade eden Özkan, “Tespih, belli bir rakama ulaşmak ve bu rakamı karıştırmamak için kullanılmıştır ve kullanılıyor” dedi.
Müslümanların kullandığı tespihlerin 33 ve 99’luk tanelerden oluştuğunu, ayrıca geçmişte bazı tarikat mensuplarının 500’lük ve 1000’lik tespihler kullandıklarının bilindiğini anlatan Özkan, Hıristiyanların Katolik mezhebi mensuplarının da 5 dizeden oluşan tespihleri kullandıklarını söyledi.
Brahmanların kullandıkları tespihe “dua tacı” adını verdiklerinik aydeden Özkan, ayrıca Buda dininde tespih çekmenin çok önemli olduğunu ifade etti.
“TESPİH SADECE İBADET ARACI DEĞİL”
Tespihin sadece ibadet aracı olmadığını; dinlence, eğlence ve zevklenme aracı olduğunu kaydeden Özkan, Türk kültürü açısından tespih çekmenin de usul ve adaplarının bulunduğunu söyledi. Tespih çekmenin zarafet istediğini kaydeden Özkan, Osmanlı döneminde tespih yapımının güzel sanatlara dönüştürüldüğünü belirterek, “Osmanlı’da 17. Yüzyıl’da başlayan tespihcilik sanatı, 19. Yüzyıl’da doruğa ulaşmıştır” diye konuştu.
Geçmişte İstanbul’da yapılan birbirinden güzel tespihlerin Hac dönemi Mekke ve Medine’ye gönderildiğini hatırlatan Özkan, ayrıca geçmişte Semerkant, Buhara ve İran’da da tespihçilik sanatının çok gelişmiş olduğunu anlattı. Özkan, 19. Yüzyıl’ın sonuna doğru Kapalı Çarşı’da sadece 300’den fazla tespih tezgahının bulunduğunun bilindiğine işaret etti.
3. SELİM’İN ZÜMRÜT, SOKULLU’NUN ELMAS TESPİHLERİ
Osmanlı padişahlarının yakut, elmas, zümrüt ve benzeri değerli taşlardan yapılmış tespihleri kullandıklarını belirten Özkan, 3. Selim’in zümrüt ve inciden yapılmış tespihi ile Sokullu Mehmet Paşa’nın elmastan dizilmiş tespihinin ünlü olduğunu söyledi.